Nutuk/14. bölüm/Menfaatlerini mülevves bir tahtın çürümüş, çökmüş ayaklarına sarılmakta bulanlar
Bütün menfaatlerini mülevves bir tahtın çürümüş, çökmüş ayaklarına sarılmakta, yalnız bunda gören, Tevfik Paşa ve emsali Paşalardan mürekkeb Vahideddin heyetinin gizli maksatlarını, behemehâl tervîc ettirmek yolundan başka hiçbir şeyle iştigal etmedikleri anlaşılıyordu. Tevfik Paşa’nın bana çektiği telgrafın, muttali olmadığını bildirdiği cevaptan sonra, doğrudan doğruya 10 Teşrinievvel 38 tarihli telgrafnamesiyle ve Sadrazam unvanıyla Meclis Riyâseti’ne mürâcaat etti (Ves. 263).
Mürâcaatname muhteviyâtı, Osmanlı devrinin Tevfik Paşalarına has bir tarzda idi.
Tevfik Paşa ve arkadaşları, bu telgrafnameleriyle, ihrâz olunan muvaffakıyâtın husûlüne hizmet ettiklerinden bahsedecek kadar cesaret gösterebilmişlerdir.
Efendiler, Osmanlı Devleti’nin, gayr-i meşrû’ olarak Hükümeti namını taşımak gafletinde bulunan, Tevfik Paşa, Ahmet İzzet Paşa ve emsâlinden mürekkeb son Osmanlı heyetiyle fazla iştigal faydasızdır. Sözümü Meclis müzâkerâtına nakledeceğim.
Mevzu-i bahis mesele dolayısıyla, Meclis’te 30 Teşrinievvel 38 müzâkerât başladı. Çok hatipler, çok sözler söylediler. İstanbul’daki Osmanlı hükümetlerini, Ferit Paşa devresinden sonra, Tevfik Paşa perdesinin açıldığını ve bu perdeyi açanların idrâkten mahrum, vicdandan mahrum, birtakım insanlar olduğunu beyan ederek, bu adamlara lâzım olan kanunî muamelenin yapılmasını talep ettiler.
“Böyle bir zihniyeti taşıyan; yani, bize bu kadar ahmakça teklifatta bulunan zevât –......– hakikaten Bâbıâli’nin, hüviyet-i tarihiyesine vaz’-ı imza eden ve her şeyden ziyade oraya merbût olan zevâttır....” dediler.
İstanbul’da, hükümet nam ve şiarını takınan adamların, Hıyanet-i Vataniye Kanunu’na tevfîkan, tecziyesine ait takrirler okundu.
Efendiler, Osmanlı İmparatorluğu’nun münkariz olduğunu, yeni bir Türkiye Devleti’nin tevellüd ettiğini, Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’yla, hukuk-ı hükümranînin millete ait bulunduğunu ifade eder bir takrir hazırlandı. Sekseni mütecâviz arkadaşa imza ettirildi. Bu takrirde benim de imzam vardır.
Bu takrir; okunduktan sonra, ciddî olarak muhâlif vaziyet alanların başında iki zat göründü. Bunlardan biri, Mersin Mebusu bulunan Miralay Salâhattin Bey’dir. İkincisi, İzmir’de asılan Ziya Hurşit’tir. Bunlar, saltanatın lâğvolunmaması kanaatinde bulunduklarını, vâzıhan izhâr eylediler.