Nutuk/14. bölüm/Hâkimiyet-i milliye ve makam-ı hilâfetin vaziyetleri ve münasebetleri
Hâkimiyet-i milliye ve makam-ı hilâfetin vaziyetleri ve münasebetleri ne olduğu hakkında halkın merak ve endişe etmekte hakkı vardı... Zira Meclis 1 Teşrinisani 338 tarihli kararıyla, hâkimiyet-i şahsiyeye müstenid şekl-i hükümetin 16 Mart 36 tarihinden itibaren ve ebediyen tarihe intikal eylediğini ilân ettikten sonra, birtakım Şükrü Hocalar “efkâr-ı umumiye-i İslâmiye tereddüt ve ıztırabâta düşmüştür” diyerek hareket ve faaliyete geçtiler. “Hilâfet aynı hükümettir. Hilâfetin hukuk ve vezâifini iptal etmek hiç kimsenin, hiçbir meclisin elinde değildir” davasını ortaya atmışlardı. Meclis’in, milletin lâğvettiği saltanat-ı şahsiyeyi hilâfet makamında idâme ve pâdişâh yerine halife ikame etmek sevdasına düşmüşlerdi.
Fi’l-hakika, mürteci bir hizip, Karahisar-ı Sahip Mebusu bulunan Hoca Şükrü imzasıyla “Hilâfet-i İslâmiye ve Büyük Millet Meclisi” unvanıyla bir risale neşretti. Ankara’da, 15 Kânunusani 339 tarihinde intişar eden ve bütün Meclis azalarına tevzi edilen bu risaleden, İzmit’te haberdâr edildim. Risalenin üzerinde, sadece 1339 senesi yazılmıştı. Fakat risalenin daha ben Ankara’da iken ihzâr ve tab’ olunduğu ve benim Ankara’dan tarih-i mufarekatim olan 14 Kânunusani 339 gününün ferdası ortaya çıkarıldığı anlaşılmış idi.
Şükrü Efendi Hoca ve rüfekası “halife Meclis’in, Meclis halifenindir” safsatasıyla Millet Meclisi’ni halifenin heyet-i meşvereti ve halifeyi Meclis’in ve dolayısıyla Devlet’in Reisi gibi göstermek ve kabul ettirmek istemişlerdir.