Refet Paşa Ankara’ya avdet ettiği zaman şöyle bir suret-i hal tasavvur etmiştim. İsmet Paşa artık Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyâseti’nden istifa ederek, tamamen tevsi edilmiş olan Garp Cephesi Kumandanlığı’yla iştigal edecek, Müdafaa-i Milliye Vekili bulunan Fevzi Paşa Hazretleri de vekâleten ifa etmekte olduğu Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyâseti’ni asil olarak deruhde edecek. Ondan inhilâl edecek Müdafaa-i Milliye Vekâleti vazifesini de Refet Paşa ifa edecek.
Refet Paşa, esas itibarıyla, yine askerî bir vazife deruhde etmek tarafdârıydı. Fakat benim tarz-ı tesviyemi beğenmedi. Diyordu ki Müdafaa-i Milliye Vekili bulunan Fevzi Paşa’nın makamından istifa etmesine sebep yoktur. İsmet Paşa’nın Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyâseti’nden istifasını zarurî görüyor ve bana da bu aralık bir vazife vermeyi düşünüyorsanız tarz-ı tesviyenin ona göre tanzimi mümkündür.
Ben, birdenbire Refet Paşa’nın mütâlaasında mündemic maksada nasılsa intikal edemedim. Çünkü biraz sonra anlar gibi olduğum nokta-i nazar asla hatırıma gelmemişti. Mütereddid olduğum noktayı tavzîh için bizzat kendisine sordum. Dedim ki, yani siz mi Erkân-ı Harbiye Reisi olmak istiyorsunuz? Gerçi vâzıh bir cevap vermedi ama ben maksadın tamamen bundan ibaret olduğunu kabul ettim. Bunun üzerine şu mütâlaayı dermeyan eyledim: “Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyâseti, bizim teşkilâtımıza göre, bugün, fiilen Başkumandanlık makamıdır. Siz, henüz Türk ordusuna başkumandan olacak evsâfı ihrâz etmiş değilsiniz. Bunu şimdilik hatırınızdan çıkarınız!”
Refet Paşa, verdiği cevapta dedi ki, öyle ise ben de Müdafaa-i Milliye Vekâleti’ni kabul etmem. O sizin bileceğiniz iştir, dedim ve bıraktım. Fi’l-hakika kabul etmedi ve aldığı mezuniyet üzerine Kastamonu ormanlarında Ecevit denilen yerde bir müddet istirahata çekildi. Refet Paşa’nın Müdafaa-i Milliye Vekâleti bundan sonra hâsıl olan diğer bir vaziyet üzerine vuku bulmuştur.