Günümüz Toplumunda Mitler: Anadolu Efsaneleri Üzerine Bir Değerlendirme/Olağanüstü Varlıklar Üzerine Efsaneler
Olağanüstü Varlıklar Üzerine Efsaneler
Bu bölümde yer alan efsaneler, genellikle halk arasında cin, peri, cadı ya da al karası olarak açıklanan bireye ya da hane halkına musallat olması şeklinde halk arasında aktarılan anlatılardır. Bazen bu varlıklar insan kılığına (bir bayan ya da erkeğe, sevilen bir insan ya da herhangi bir hayvan kılığına) girebilir. Bu tür varlıkların insanlarla ilişkiye girdiğine, dostluk kurduğuna, onları sevdiğine ya da insana hem fiziksel hem de psikolojik olarak zarar verebileceğine inanılmaktadır. Bu tür anlatıların dinsel işlevi ağır basabilmektedir.
Cadı Avı: Bu efsane, bizzat kendinin yaşadığı seksen dört yaşındaki memur emeklisi kişiden aktarılmıştır. Olay Trabzon ili merkeze bağlı bir köyde 1930'lu yıllarda meydana gelir. Olayı bana anlatan kişi o dönemde köylerinde birçok erkek çocuğun sebepsiz yere öldüğünü söyler. Ve bunu da insan kılığında cadı olarak tabir edilen kişilerin erkek çocukların ciğerlerini yemesine bağlar. O dönemde bir yaşında olduğunu, aynı olaya kendisinin de maruz kaldığını; ancak bir din alimi olduğunu söylediği babasının cadı olarak adlandırılan varlığa suçüstü yaparak bunu engellediğini ve o varlığı yakaladığını iddia eder. Ve bir daha da bu türden olayların köylerinde yaşanmadığını söyler.
Cin Adaleti: Bu efsanenin geçtiği olay 1933 yıllarında Rize ili Fındıklı ilçesinde meydana gelen bir olaya dayanır. Bu olayda Erkan isimli bir kişi geceleyin evine dönerken bir yılana rastlar. Korkarak yerden aldığı bir sopayla yılana vurur; yılan kaçarken kendisi de oradan hızla uzaklaşır ve evine döner. Gecenin ilerleyen saatlerinde evinin kapısı şiddetli bir şekilde çalınır ve ardından kapıyı açar. Karşısında, köyün jandarma komutanı ve askerler durmaktadır. Jandarma komutanı Erkan'a bir yaralama olayına karıştığını ve acele olarak kendileriyle birlikte karakola gelmesi gerektiğini söyler... Götürüldüğü yerde bir mahkeme salonu, jandarma askerleri ve kendisinin de sima olarak bildiği mahkeme hakimi hazır şekilde bekler. Hakim kendisine sorar: “Bu akşam kime vurdun, kimi yaraladın” diyerek ısrarlı bir şekilde tekrar tekrar aynı soruyu sorar. Epey bir düşündükten sonra, bu akşam kimseye vurmadığını; sadece bir yılanın aniden önüne çıktığını, korkuyla yılana sopayla vurduğunu söyler. Bunun üzerine hakim oraya topallayarak gelen kişiye neden yılan kılığında insanların önüne çıkıyorsun diye azarlar. Ve bir anda ortamda ne mahkeme salonu, ne hakim ne de jandarma kalır. Her şey yok olmuş, Erkan bilinmeyen bir dağın tepesinde, dikenlerin arasında kalmıştır. Evine ise çok zorluklar içerisinde sabaha karşı ulaşır. Durumu hanımına anlatır ve uzunca bir süre evinden dışarı çıkmaz.
Al Karası: Gümüşhane ilimizin Kelkit ilçesine bağlı Öbektaş köyünde... köy halkının cin adını verdiği (al karası) mahluk 2-3 günlük doğum yapmış olan bir kadını rahatsız eder... Bir gece, kadının kocası... odada saklandığı yerden çıkar ve cinin üzerine bir iğne batırır. Böylece cin zararsız hale gelir ve iğne ile birlikte o eve yıllarca hizmet eder. Biryandan da cin, ev sahibine kendisini bırakmaları için yalvarır. Sonunda dayanamayan ev halkı iğneyi çıkarır ve o da ayrılıp gider. Köylülerin dediğine göre o eve bir daha al karası gelmemiştir (Sakaoğlu,2003:144-145).
Olağanüstü varlıklar üzerine anlatılan halk anlatıları, kolektif inancın kuşaklar
boyunca aktarılmasına ve dini inanışın kuvvetlenmesine yardımcı olur. Bu tür efsaneler Anadolu'nun pek çok farklı ilinde birbirine benzer motiflerle anlatılır. Örneğin alkarası inanışı; sadece Anadolu halk anlatılarında yer almamakta Orta Asya'yı da içine alan
geniş bir coğrafyada görülmektedir. Özellikle bu inanışlara, Türklerin İslamiyet'i seçmeden önceki dini inanış biçimlerinden biri olan Şamanizm inancında da görmek mümkündür. Bu anlatının geniş bir coğrafya içinde temsil edilmesi toplumlar arasında ortak bir kültür bağına işaret eder.