Günümüz Toplumunda Mitler: Anadolu Efsaneleri Üzerine Bir Değerlendirme/Anadolu Efsanelerinden Örnekler
III. Anadolu Efsanelerinden Örnekler
Tarihsel zaman içinde Anadolu topraklarında yaşayan halklara ilişkin birçok edebi tür, nesiller boyunca şair, yazar ve ozanlar aracılığıyla söylenegelmiştir. Anadolu efsaneleri de bunlardan birisidir. Efsaneler, bir şekilde toplumun inanışlarıyla yakından ilintilidir; bir yönüyle de gerçek bir tarih yaratmasıdır; geçmişe ait bir yolculuktur. Diğer bir ifade ile efsaneler, halkın içindeki duyguların, düşüncelerin, tarihin, geleneklerin... kısaca onların yaşam biçiminin bir parçasıdır. Anadolu'da hangi ortama giderseniz bir şekilde o coğrafyaya ait, belirli bir konuya ilişkin efsane anlatılarına rastlamak mümkündür. Dolayısıyla, halk edebiyatının sözlü bir türünü oluşturan efsanelerden bazıları ilişki olduğu konular itibarıyla aşağıda sınıflandırılmıştır. Sınıflandırılan her bir metin, işlevselci antropoloji kuramı, yayılmacılık kuramı ya da simgesel antropolojiden yararlanılarak çözümleme yoluna gidilmiştir.Halk anlatıları içinde işlevselcilik kuramı, antropolog Malinowski'nin bireysel ihtiyaçları karşılama temelli söylemine ve antropolog Radeliff-Brown'ın toplum merkezli yapısal-işlevselcilik anlayışına göre açıklanmaya çalışılır. Diğer bir ifade ile Malinowski'nin işlevselciliği birey merkezli ve bireyin temel (fizyolojik-psikolojik) ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik bir yaklaşıma karşılık gelirken; Radeliff-Brown'ın toplumsal işlevselciliği ise sosyal yapıyı merkeze koyarak herhangi bir etkinliğin öncelikli işlevinin yapının sürekliliğini sağlamak olduğunu belirtir. Bu kapsamda bazı efsaneler, topluma ders vererek model olma, kültürün sürekliliğini sağlama ve bulunduğu ortama anlam kazandırma işlevini yerine getirirler. Bazı efsanelerde ise kutsallık motifi işlenerek inançları kuvvetlendirme ve ortak kimlik anlayışı öne çıkar.
Bu yaklaşım içinde Anadolu efsaneleri W. Bascon'un ve B. Seyidoğlu'nun işlevselciliğiyle açıklanabilir. Bascon'a göre kültür ürünlerinin: (i) hoşça vakit geçirme, eğlenme ve eğlendirme (ii) bağlı olduğu kültürel değerlerin doğrulanıp onanması (iii) eğitme ve kültürel değerlerin gelecek kuşaklara aktarılması (iv) bireyin toplumsal baskılardan kurtulmak adına, toplumun davranış örüntülerinin kabullenmesini öngören kaçış olmak üzere dört işlevi bulunur (Çobanoğlu, 2010:256-257).
Seyidoğlu ise genel anlamda efsanelerin işlevlerini şu başlıklar altında incelemiştir. Bunlar: (i) gelenek ve göreneğin muhafaza edilmesi: Efsanelerin oluştuğu toplumlarda çeşitli ritüel biçimlerini görmek olasıdır. Örneğin, mitolojik kökenli bir efsanenin ritüeller vasıtasıyla somutlaştırılmaya çalışılması ve bu yönüyle değerlerin, topluluk üyelerine aktarılması efsanelerin görenek ve gelenekler üstündeki koruyuculuk özelliğini göstermesi bakımından önemlidir (ii) topluma yön verme: Hasta, yoksul ya da yardıma muhtaç kişilerin korunması, onlara iyilik ve yardım yapılmasını teşvik eder. Toplumun davranışlarını bu yönüyle şekillendirmeyi amaç edinir. Diğer bir değişle efsaneler, toplumsal yaşamı düzenleyen bir araç halini gelir (iii) bağlı olduğu çevreye anlam kazandırma: Efsaneler ortaya çıktıkları çevreye, mekâna anlam kazandırırlar, ilgi ve dikkatleri oraya çekerler (iv) koruyucu ve tedavi edici rolü: Belirli bir mekân etrafında oluşmuş efsanelerin, hem oluştukları mekân hem de onlara inananlar üzerinde koruyucu işlevi bulunur. İçinde ulvi bir kişinin, ermiş bir insanın kabrinin olduğuna inanılması nedeniyle, Anadolu'da evliya mezarlarına dokunulmamış ve günümüze kadar gelmiştir. Bunun yanında, efsanelerin tedavi edici yönleri de ön plandadır. Günümüzde, kaplıca sularının şifalı su özelliği göstermesi (Seyidoğlu, 2005: 271-273) üzerine birçok efsane yer alır (v) açıklanamayan bir olgu hakkında bilgi vermesi: İnsanlar için sır olabilecek ya da merak uyandıran konular hakkında bilgi vermeye çalışmasıdır. Bir mucizevi ya da doğaüstü olay hakkında açıklama getirme, toplumca kabul edilen davranış ya da normları tanımlama gibi (vi) psikolojik anlamda işlevi: İnsanların, hayatlarındaki değişiklikleri anlamlandırarak bulunduğu ortama uyum göstermesine yardımcı olmak (vii) dinsel işlevi: İnsanların dini inanışlarını güçlendirerek insanlar arasında saygı, sevgi...gibi değerlere özel anlamlar atfedilmesini sağlamak.
Efsaneler, toplumların sosyo kültürel yapısını yansıtan ve son derece önemli kabul edilen sözlü metinlerdendir. Özellikle yazının tam olarak yaygınlık göstermediği ya da hiç kullanılmadığı toplumlarda bu tür anlatılar, normların, inanışların yerleşmesinde ve kabul görmesinde önemli bir anlayışı simgelemektedir. Efsaneler, toplumun inanış biçimleriyle yakından ilgilidir. Bu yönüyle, açıklanamayan bir olayın çoğu kez doğaüstü olaylarla ya da benzeri inanışlarla açıklanmaya çalışılması, aslında efsanelerin, toplumca kabulü konusunda ne derece işleve sahip olduğuna bir işarettir. Çünkü efsaneler, insanların düşüncelerini, duygularını, arzularını... kutsiyetlik ilişkisi içinde açıklamaya çalışır. Aynı zamanda, hem bilinç hem de bilinçdışı zihne tesir etmesi sebebiyle, toplum açısından önem arz eden değerlerin gelecek nesillere kültür yoluyla aktarılmasını sağlar. Bu yaklaşım içinde efsaneler, kültürel sürekliliğe katkıda bulunarak (ya da kültürel değerleri koruyarak), grup içi uygun davranış modellerinin benimsenmesine, sosyal kontrolün sağlanarak mevcut düzenin korunmasına yardımcı olur.
Öyle ki, efsaneler vasıtasıyla herhangi bir toplumun davranışlarını, alışkanlıklarını, ortak deneyimlerini... anlayabilmek mümkün olabilir. Özellikle çocukların sosyalleşmesinde ve normatif değerlerin ileriki kuşaklara aktarılmasında ve topluluk bilincinin genele yayılmasında efsaneler önemli bir inanışı temsil eder. Efsanelerin birçoğuna baktığımızda ortak payda insanları doğruluğa ya da iyiliğe teşvik ettiğidir. Doğruluktan ayrılıp yalan söyleyen ya da söz dinlemeyen, ihanet içinde olanlar, hilekârlar... efsanelerde ya cezalandırılmakta ya da kati şekilde uyarılmaktadır. Bir olayın ortaya çıkış sebebini açıklamak ve bu yönüyle hedef kitleye ders vermeye çalışmak efsane türü eserlerin temel amaçlarındandır. Aslında, efsanelerin en önemli özelliklerinden biri inandırıcılığı ve ikna edebilmesidir. Bu şekilde insanlara, örnek teşkil ederek öğüt vermekte ve sosyal- kültürel yaşamda geçerli olan davranış ve tutumları öğretmektir. Diğer bir yaklaşımla toplumca kabul edilmeyen, hoş karşılanmayan davranışların toplum nezdinde men edilmesini amaçlamaktadır (Sakaoğlu,2003).
Simgesel antropoloji akımının temsilcilerinden Clifford Geertz, kültürü zihinsel bir olgu olarak ele almakta ve insanın kendi dünyasına anlam verme süreçlerini ve sosyal- kültürel yapıyı simgelerle açıklamaya çalışmaktadır. Örneğin, Anadolu efsanelerinde ortaya çıkan taşlaşma figürü, aynı zamanda kutsiyetlik ilişkisi içinde bir simgeyi temsil etmektedir (Geertz, 2010). Simgesel olarak kutsallaştırılan bu taşlar yüceltilerek ibadetin aracı olmaktadır. Bu anlayış içinde bir olay örgüsünü açıklama ve bildirme işlevi olan bu anlatılar; aynı zamanda dini ve ahlaki bir özelliğe sahip olarak bazı davranış kalıplarının pekiştirilmesi işlevi taşımaktadır (Ergun, 1997; Elidea, 2003).
Anadolu efsaneleri içinde uygulama alanı bulan diğer bir anlayış ise yayılmacılık kuramıdır. Kültürel yayılmacı halkbilim kuramına göre, folklorik ürünlerinin ortak ya da benzer olması, kültür ürünlerinden herhangi birinin diğer bir kültürde görülmesi, toplumlar arasındaki tarihsel ve kültürel ilişkilerin bir sonucudur. Bu kurama göre, kültürel gelişmeler belli bir toplumda bir defa yer aldıktan sonra, buradan diğer kültürlere çevre koşulları ve coğrafi şartlarla yayılırlar. Benzer bir kültür kuramı (tarihi-kültürel halkbilim okulu) Alman halkbilimci F. Ratzel (1844-1904) dile getirmiştir. Ona göre tüm ulusların tarihsel bir karakteri vardır. Kültür ürünleri, insan ve çevre ilişkisinin bir sonucu olarak göçler sayesinde yayılır. F. Graebner (1877-1934) ise kurama, insan merkezli bir yaklaşım getirerek insanın sadece toplumu değil, tarihi de oluşturduğunu belirterek bu kuramın diğer bir savunucusu olmuştur (Çobanoğlu,2010:168-169; Eriksen & Nielsen, 2001: 27).