Günümüz Toplumunda Mitler: Anadolu Efsaneleri Üzerine Bir Değerlendirme/Dini İçerikli Efsaneler

Dini İçerikli Efsaneler

Dini içerikli efsanelerde olayların neredeyse tamamına yakını, İslam dini ile yakından ilintili olmakta ve dini figürler üzerine kurgulanmaktadır (Hekimoğlu, 2007:31). Bu tür efsaneler, daha ziyade geçmişte yaşamış olan evliya ya da ermiş nitelikli kişilerle ilişkili anlatılardır. Bu efsanelerde kişiler, keramet sahibi olan, birtakım olağanüstü yetenekleri ile halen günümüzde de mucizeleri görülebileceğine inanılan kişileri konu edinir. Anlatılarda bu kişiler, bir kişinin ya da topluluğun başına gelebilecek herhangi bir kötülüğün gelmesini engelleyen insanlar olarak tanıtılır. Anadolu'daki dini içerikli efsanelere baktığımızda, çoğu kere bu tür hikâyelerle insanların dini inanışının pekiştiği ve topluluk içi dayanışma duygusunun öne çıktığı görülür. Bu tür dini içerikli efsanelerin temel konusu daha çok keramet, olağanüstülük ve ibret alma temaları oluşturur. Bu efsanede Seyidoğlu'nun topluma yön verme işlevini, koruyucu olma ve tedavi edici işlevini ve bulunduğu yere anlam kazandırma işlevini; Bascon'un eğitme ve kültürel devamlılığı sağlama işlevini anlatılarda görmek mümkündür. Aynı zamanda, anlatılan bu tür efsanelerde psikolojik ve dini işlev baskın bir anlayışı temsil edebilmektedir. Bu efsanelerden bazı örnekler aşağıda sıralanmıştır.


Ardıçlık Mevkii: Erzincan ilimizin güneyinde merkeze bağlı Binkoç (Cırzını) köyü vardır. Bu köyün hemen yakınlarında bulunan türbenin... etrafı tamamen ardıçlıktır. Bu ağaçların yetişmesiyle ilgili efsane de şu şekildedir. Seydi Sultan, askerleriyle birlikte türbenin bulunduğu yerde düşmanlarıyla savaşa yapar. Savaş esnasında sultanın başı gövdesinden ayrılır ve başını koltuğunun altına alarak savaşa devam eder. Bu durumu gören bir kadın, askerlerden birine, bu nasıl iştir oğlum, başı koltuğunda orduyu nasıl yönetiyor diye söyler. Kadının bu sözü üzerine Sultan, kılıcını yere saplar ve orada ölür. Askerleri de ardıç ağacı olur. Fırat Nehri üzerine köprü yapılırken bu ağaçlar kullanılır. Sultan köprü bittiği gece köprüyü yıkar ve oradan geçen bir yolcuya da, hiçbir suretle ardıç ağaçlarının kesilmemesini emreder... Hatta köy yolu bile Ardıçlık Mevkii'nin elli metre aşağısındadır (Sakaoğlu, 2003: 97-98).


Kesik baş efsaneleri, Anadolu'nun çeşitli yörelerinde anlatılan benzer efsanelerle ortak özellik gösterir. Hepsinde de görülen ortak motif, savaşçının kesik olan başıyla savaşmaya devam etmesi ve kesik başın gövdesiz olduğunun görülmesi üzerine ölmesidir. Örneğin Kars ilinde anlatılan kesik baş efsanesi ya da Ardıçlık mevkii efsaneleri bunlardan; sadece birkaçıdır. Bunların içlerinde en dikkat çekici olan İslam dini uğruna savaşarak şehit olan ve kesik başını koltuğunun altına alarak savaşan komutanlar gelir. Kahramanlık temalarını ve savaşları konu edinen bu tür efsanelerdeki savaşçılara; aynı zamanda kutsiyetlik atfedilerek ermiş gözüyle bakılması nedeniyle birçok yöremizde türbeler inşa edilmiştir. Bu tür halk anlatılarının, konu edilen kahramanı ve olayın geçtiği mekânı anlamlandırma (ya da kutsallaştırma) işlevi bulunmaktadır. Öyle ki, bu mekânların insanlar tarafından sık sık ziyaret edilmesi ve burada edilen duaların ve dileklerin kabul olacağına olan inanışlar, bu alanların kutsallığını daha da artırmaktadır. Özellikle bu tür efsanelerle olağanüstü olay vurgusu işlenmekte ve dinin kutsiyeti ortaya konmaya çalışılmaktadır. Bunların yanında, benzer efsanelerin hem Anadolu hem de Kıbrıs, Balkan ve Orta Asya coğrafyasında anlatılması yayılmacılık kuramı gereği bu efsanelerin bir şekilde o bölgelerde de görülmesi, toplumlar arasında ortak bir kültür bağının olduğuna yönelik önemli bir işaret olarak kabul edilebilir.

Ayakbastı Mevkii: Tokat ili Erbaa ilçesinde… Ayakbastı Taşı adı verilen bir kaya parçası vardır. Horasan erlerinden Keçeci Baba bir gün… Keçeci köyüne gelir. Buraya yaklaşınca bir ermeni köyüne uğrar. Kadınların birinden abdest almak için su ister. Bunun üzerine kadın kızgınlıkla, ırmağı gösterir… Keçeci baba, elindeki asasını vurduğu yerden su fışkırır… Allah’a dua eder… Bugün keçeci babanın namaz kıldığı köy mevcut değildir, onun yeri baştan sona mezarlıktır. Üzerine çıkıp ezan okuduğu taşın üzerinde ayak izleri vardır. Oraya ayak bastığı içinde o bölgeye Ayakbastı Mevkii adı verilmiştir (Sakaoğlu, 2003: 93-94).


Toplumsal işlevi gereği Ayakbastı Mevkii bulunduğu yere anlam kazandırmış ve bu alana farklı bakılmasını sağlamıştır. Erbaa halkının ayak basılan yeri halk anlatmasıyla efsane haline getirmesi o yeri; aynı zamanda kendilerinden bir parça olarak görmelerini sağlamıştır.


Abdurrahman Gazi: İran Şahı Abbas, Van kalesini almak için ordusu ile hücum eder. Ancak… adamlarından biri Şeyh Abdurrahman Gazi adında ermiş bir kişinin o kalede olduğunu, onu alt etmeden kalenin alınamayacağını söyler. Abbas, zatın ermiş olup olmadığını anlamak için, bir kuzu bir de kuzunun büyüklüğünde köpek kesip pişirterek tepsi içinde kaleye gönderir. Elçi, tepsi içinde hediye getirdiği etleri Abdurrahman Gazi’ye sunar. Gazi, tepsi üzerinde duran iki parça etten kuzuya ait olanı alır… Tepsinin üzerinde duran köpek etine, oştt’ der. Köpek eski haline gelir ve havlayarak uzaklaşır. Elçi, memleketine dönerek olanları Şah Abbas’a anlatır. Bunun üzerine Şah kaleyi almaktan vazgeçer (Sakaoğlu, 2003: 133-134).

Deve Taşı: Halkın anlattığına göre, Seydişehir’in kurucusu Seyyid Harun-ı Veli’dir. Bu eren, cami yaptırırken, Beyşehir’de hüküm süren Eşrefoğlu Beyi, caminin yapımına yardım etmek için adamlarıyla birlikte çuvallar dolusu kerpici Harun-ı Veli’ye gönderir. Veli de bütün çuvallara tükürür ve teşekkürleriyle birlikte Eşrefoğlu Beyine gönderir. Beyin adamları Beyşehir’e vardıkları zaman getirdikleri çuvalların balla dolu olduğunu görürler… Bey, Veliyi ziyaret etmek için Seydişehir’e yola çıkar… ve bir aslana biner. Harun-ı Veli de bir taşa biner… Bey, Harun-ı Veliyi bir taşa binmiş halde görünce hayretler içinde kalır. Bunun üzerine bey… “asıl olan, cansıza binip onu yürütmek daha büyük olmanın işaretidir” diye söyler. Seydişehir’in Beyşehir yönünde halkın Deve Taşı adını verdiği taş bulunmaktaydı. Ancak alüminyum tesisleri o bölgede kurulduğu için taş kaldırıldı (Sakaoğlu, 2003:120-121).

Hızır: Bu anlatı, Yozgat ili Paşa köy kasabasında yaşanan bir olayı konu alır… Günlerden bir gün yaşlı bir amca ailenin birine konuk olur. Gelen konuk, hane halkı tarafından çok iyi ağırlanır… Döndüklerinde ise odada kimseyi bulamazlar. Kadın misafirin yatağını toplarken yastığın altında bir kese altın bulur.

Halk arasında Hızır’ın genellikle evlere, yoksul ve yaşlı görünümünde girdiği, ev halkı tarafından iyi karşılandığı evlere bolluk ve bereket getirdiğine yönelik genel bir halk inanışı vardır. Bu şekilde, Anadolu’da misafir gelen yoksul ve ihtiyar görünümündeki kişilerin Hızır olabileceği ihtimaliyle yardım ve iyilik görmeleri sağlanır. dolayısıyla bu tür efsaneler, toplumsal değerleri koruyarak, topluma yön verme adına önemli bir işlevi yerine getirir (Hekimoğlu, 2007).