Şemdinli İddianamesi/Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğimize Gelen Çeşitli İhbarlar Aşağıda Gösterilmiştir

Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğimize Gelen Çeşitli İhbarlar Aşağıda Gösterilmiştir ;

1 - 14.02.2006 havale tarihli Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğimize Abdulrezzak UÇARER isimli kişi tarafından yazılan ve Diyarbakır’dan gönderildiği anlaşılan yazı kapsamına göre;

Şemdinli ilçesinde yaşanan bombalama olaylarını ve sonuçlarını ülkesini seven bir vatandaş olarak çok yakından izlediğini, şu günlerde ülkemizin değişik yerlerinde meydana gelen olayların aynı eller tarafından organize bir şekilde gerçekleştiğini gönderdiği görüntülerden anlayacağımızı Şırnak/Uludere’ye bağlı Gülyazı Köyü’nün Eski Alancık yolunun takip edildiğinde daha önce kullanılan ve şu an boşaltılmış olan Yıldız Karakolunun iç kısmından beyaz tepenin karşısından Kuzey Irak’a geçildiğini, Koranish Deresi’nden devam edildiğinde ülke sınırımızın yaklaşık 2 km ilerisinde PKK.lı teröristler tarafından tepe emniyeti alınan güvenli bölgeden kaçak malların (silâh, patlayıcı, çay, mazot, koyun, keçi vb) PKK.lılar tarafından gümrük vergisi alınarak satıldığını, bu bölgenin kullanılan üç kaçakçılık bölgesinden biri olduğunu, bölgenin kontrolü askerler tarafından yapılmasına rağmen terörist ve milis aktarımların da buradan yapıldığını, metropollere aktarılan patlayıcı maddelerin bu bölgelerden kaçakçılar ve milisler aracılığıyla aktarıldığı çok net olarak bütün bölge halkı ve devlet görevlileri tarafından bilindiği, bu geçiş güzergâhında Ortaköy 6. Jandarma Sınır Taburu, Şenoba Sınır Taburu, Gülyazı Sınır Taburu ile Uludere İlçe Jandarma Komutanlıkları’nın olduğunu, tüm patlayıcı madde ve kaçak malzemelerin Uludere ilçesi ile Şırnak ili arasında 24 saat arama yapılan 7-8 askerî noktadan geçerek dağıtıldığını, bunu bölge insanları arama noktalarında görevli rütbeli askerlere rüşvet vererek yaptıklarını, bu bölgede rüşvet ve ortaklığın bütün kapıları açan anahtar olduğunu, son günlerde bu geçiş güzergâhından yoğun bir şekilde kaçak malzeme, örgüt mensubu, pasaportu olmayan milisler, örgüt mensubu yakınları, patlayıcı maddeler vb. askerîn denetimi olmasına rağmen sevkiyatın devam ettiğini, ayrıca daha önceden terörle mücadelede korucu olarak görev alan aşiret ağaları terörün güncelliğini yitirmesi ile birlikte üst rütbeli askerlerle kaçakçılık yaparak ciddi kazançlar elde ettiklerini, geçen yaz tayin olan eski Tümen Komutanı Tümgeneral Ali KARABABA ve Kurmay Başkanı Aziz ERGEN’in bir yıl ağalar ile birlikte iş adamlarını tehdit ederek, kaçakçılık yaparak ve ihalelerden korkunç haksız paralar elde ederek milyarlarca para kazandıklarını şu an emekli olan Aziz ERGEN’in Ankara Kızılay’da hanımının üzerine kayıtlı olan kendisine ait dört katlı dershanesinin bulunduğunu, emekli asker olan Aziz ERGEN’in mal varlığı araştırıldığında devlet memuru maaşı ile sahip olamayacağı daha nelere sahip olduğunun anlaşılacağı, bölgedeki kaçakçılık alaylarında Tümen Komutanı (Garnizon Komutanı) Tümgeneral Ahmet YAVUZ ve İl Jandarma Alay Komutanı J.Kur. Kıdemli Albay Habib DOĞAR’ın bizzat bilgilerinin olduğunun son dönemde Türkiye genelinde yakalanan bombaların geldiği güzergâhlar araştırılırsa ve teslim olan teröristlerin ifadeleri ayrıntılı bir şekilde incelenirse bu anlatılanların ne kadar doğru olduğunun anlaşılacağını, ayrıca konunun esas vehametinin bu kaçakçılık olaylarına bilerek göz yummalarla ülkemizin değişik yerlerine sevkiyatı yapılan bombaların ve silâhların hangi amaçlar için ve hangi eller tarafından kullanılacağının anlaşılacağını… Şeklinde iddialarda bulunulmuştur.

Yukarıda anlatılan ihbara konu olay ile ilgili olarak soruşturma evrakı tefrik edilerek soruşturma defterimizin 2006/153 sırasına kaydedilmiş ve soruşturma evrakı Yetkisizlik kararı ile Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmiştir.


2 - Yine 14.02.2006 havale tarihli C. KAYA ismi ile Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğimize gönderilen ihbar dilekçesinde;

ihbarı yapan kişinin Silopi’de yaşayan bir güvenlik mensubu olduğunu, son dönemlerde ardı ardına patlayan bombalardan Silopili her vatandaş gibi rahatsız olduğunu, bütün bu patlamaların ardından merak edilen tek şeyin bunları PKK mı yapıyor, yoksa devlet mi sorusunun sorulmaya başlandığını, örnek olarak 20.11.2005 günü saat 21:45 sıralarında Silopi İlçesi Emniyet Müdürlüğü binasına Ata KAÇAR, Cevher BADUR, Osman ARSLAN, Sabri BİNZET ve Mehmet ÖZKAN isimli kişiler tarafından iki adet el bombasının atıldığını ve bu kişilerin yakalandığını, Ata KAÇAR’ın sorgusunda şoförlüğünü yaptığı ticari otoya müşteri olarak binen adı geçen şahıslardan Osman ARSLAN’ın Silopi ilçesine giderek eğlendikleri, lokâlden çıktıktan sonra Emniyet Müdürlüğü’nün bulunduğu sokağa araçla gittiklerini, bu esnada bir patlama sesi duyduğunu ve korku ile arkasına baktığında Osman isimli kişinin elindeki el bombasını fırlattığını gördüğünü söylediğini, olayı yapan Osman’ın suçu kabul ettiğini ancak neden yaptığını söylemediği, Osman, Ata ve arkadaşlarının korucu olması asker ile bağının olmasının kendilerine Şemdinli olaylarını hatırlattığını, çünkü ilçede örgüte yakın olan ve çocukları kırsalda olan insanların yaptıkları araştırmalarda bu patlamalardan PKK.nın haberi olmadığı, Silopi ilçesinde meydana gelen patlamaların örgüte zarar vereceği yanıtının alındığını, örgüt tarafından faillerin ve patlamadan sorumlu olan insanların örgüt tarafından araştırılmakta olduğunun söylendiği, bunun yanında olayı yapan kişiler göz altındayken Emniyeti arayan bir kişinin polisleri tehdit ettiğini ve bombalamayı yapan kişilerin serbest bırakılmasını istediğini aksi taktirde Emniyetin tekrar bombalanacağını söylediğini, Emniyeti arayan ve tehdit eden ve ismini vermeyen bu kişinin ise özel kuvvetlerde çalışan Muzaffer BADUR isimli bir astsubayın olduğunun, bu olayların Şemdinli olaylarının akabinde olmasının bölgede yeni oyunların var olduğu şüphesini uyandırdığını, Silopi ilçesinde meydana gelen patlamalardan ve Silopi Emniyet Müdürlüğü’nde olan patlamalardan da Silopi 23. Piyade Tugay Komutanı Ömer PAÇ’ın bilgisinin olduğunu, bu kişinin Emniyete sürekli tepkili yaklaştığı, Emniyetin son iki yılda gerçekleştirdiği operasyonlardan rahatsızlık duyduğunu … Şeklinde iddialarda bulunulmuştur.

Yukarıda anlatılan ihbara konu olay ile ilgili ihbar dilekçesinin bir örneği Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı’na gereği için gönderilmiştir. 3 - Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğimize gönderilen 16.12.2005 havale tarihli Rıfat KORUHAN isimli ihbar dilekçesinde;

Kamuda çalışan, geçimini devletten sağlayan ve çocuklarını devletten aldığı maaşla okutan bir kişi olduğunu, Şemdinli’deki olayın tek başına bir olay ve sadece bu bölgeye has bir olay olmadığını, devlet görevlilerinin illegal faaliyet yürüttüğünün bir gerçek olduğunu ve hedeflerinin devlet ile bölge halkını karşı karşıya getirmek olduğunu, 2005 yılının kasım ayında Umut Kitabevi’nde ki patlamanın da buna bir örnek olduğunu, işyeri bombalanan Seferi YILMAZ’ın da PKK.nın çeşitli eylemlerine katılan ve hapis yatan biri olduğunu, patlama olayında topluluğun orada bulunan Veysel ATEŞ isimli kişiyi linç etmeye çalıştığını, orada bulunan polislerin bu kişiyi kurtararak emniyete götürdüklerini, patlama olayında ilk önce polislerin suçlandığını, bunun sebebinin Ali KAYA’nın vatandaştala ben emniyetçiyim demesinin olabileceğini, bunun üzerine halkın PKK lehine slogan atıp Hükümet Konağını ve Emniyet Müdürlüğünü taşladıklarını, patlamayı yapanların kullandığı halk tarafından da tespit edilen 30 AK 933 plakalı aracın çevresinde toplanan kalabalığın aracın bagajındaki silâhları, el bombalarını, jandarmaya ait kimlik kartlarını, görev belgelerini ve diğer evrakları görünce olayı polisin yapmadığını anladığını, bunun üzerine emniyeti ve hükümet konağını taşlamayı bıraktıklarını, aracın etrafında toplandıklarını, PKK itirafçısı Veysel ATEŞ’in emniyete geldiğinde kendisini uzman çavuş olarak tanıttığını, daha sonra gerçek kimliğini açıkladığını ve olayı anlattığını, Veysel ATEŞ’in olayı aşağıdaki şekilde anlattığını,

09.11.2005 günü Hakkâri İl Jandarma Komutanlığı istihbaratında çalışan astsubaylar Ali KAYA ve Özcan İLDENİZ’in yanlarına kendisini de alarak 30 AK 933 plakalı beyaz renkli araç ile Hakkâri’den Şemdinli ilçesine hareket ettiklerini saat 11:30 gibi Şemdinli ilçesine geldiklerini, patlamanın olduğu Özipek Pasajının yakınlarında bir yerde Özcan İLDENİZ’in iddia oynamak için araçtan indiğini Ali KAYA ile kendisinin araçta kaldığını, patlamanın Özcan İLDENİZ’in yanlarından ayrılmasından kısa bir süre sonra gerçekleştiğini beyan ettiğini, bu olayın detaylarının incelendiğinde bütün şüphelerin Jandarmaya yöneldiğini, olay yerinde şüpheli bir vaziyette vatandaşlar tarafından da görüntülenen astsubay Ali KAYA’nın olay gününden sonra ortadan kaybolduğunu, kendisinin gözaltına dahi alınmadığını, Özcan İLDENİZ’in de araçtan indikten sonra nereye gittiği ve tam patlama esnasında nerede olduğunun belli olmadığını, olayda adı geçen iki astsubayın ifadelerinin ancak olaydan iki gün geçtikten sonra alınabildiğini, ancak ifadelerinin alınmasından sonra serbest bırakıldıklarını, bu kişiler mahkemeye çıktıkları sırada Hakkâri İl Jandarma Komutanı Erhan KUBAT’ın da orada bulunduğunu, olayın polis bölgesinde meydana gelmesine rağmen Ali KAYA ve Özcan İLDENİZ’in tahkikatını Şemdinli İlçe Jandarma Komutanlığı’nın yürüttüğünü, Veysel ATEŞ isimli kişinin de bunlarla beraber olmasına rağmen Veysel ATEŞ’iin tutuklandığını, Ali KAYA ve Özcan İLDENİZ’in tutuklanmadıklarını, mahkemeye çıkmadan önce üç şüphelinin de bir arada oturmaları sağlanarak çelişkili ifade vermemelerinin sağlandığını, askerî yetkililerin ilçede olayların devam ettiği sırada bile Emniyet’te bulunan Veysel ATEŞ’i alıp götürmek istediklerini, bunun için İlçe Emniyet Müdürü Tacettin ASLAN’a baskı yapıldığını, Veysel ATEŞ’in kendilerine teslim edilmemesi üzerine o sırada ilçede bulunan MİT Bölge Müdür Yardımcısı Seyfettin ŞENER’i devreye soktuklarını ve Veysel ATEŞ’in serbest bırakılmasını sağlamaya çalıştıklarını, Şemdinli’de meydana gelen bu olaydan bir gün sonra Silopi Cumhuriyet Savcısının aracına bomba konulduğunu, bunun bir mesaj olabileceğini, olay sonrası ismi açıklanan astsubay Ali KAYA hakkında Genel Kurmay Başkanı’nın yargı süreci tamamlanmadan onları ne korurum ne de suçlarım dediğini, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar BÜYÜKANIT’ın ise; Ali KAYA’yı tanırım, benim askerîmdi, o böyle bir şey yapmaz diyerek yargılama sürecini etkilediğini, Yaşar BÜYÜKANIT’ın Diyarbakır’da 7. Kolordu Komutanı olarak görev yaptığı dönemde Ali KAYA’nın da Uzman Çavuş olarak görev yaptığını, Yaşar BÜYÜKANIT’ın kendisi korgeneral iken tanıdığı Uzman Çavuş Ali KAYA gibi kaç tane uzman çavuş tanıdığını, Şemdinli olayı ile ortaya çıkan devlet içerisindeki illegal yapılanmanın izleri iyi takip edilirse Jandarma Genel Komutanı Fevzi TÜRKERİ ile Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar BÜYÜKANIT’a kadar uzanacağını, polis bölgesindeki patlamaların örgüt tarafından yapıldığında bir şekilde üstlenildiğini, ancak üstlenilmeyen patlamaların kimin eseri olduğunu,

Hakkâri ilinde kontrgerilla eylemlerini yönlendirenlerin başında İl Jandarma Komutanı Albay Erhan KUBAT’ın geldiğini, Yarbay Ramazan AKÇA ve Astsubaylar Ali KAYA ve Özcan İLDENİZ’in de yardımcıları pozisyonunda olduklarını, bu ekibin Yüksekova’daki kolunu ise astsubaylar Murat KARAGÖL ve Mehmet ALTUNER’in oluşturduğunu, Albay Erhan KUBAT’ın bölgedeki terör olaylarının sınırsız yetkiler ile çözülebileceğini, yeni kanunların bu manada kendileri için bir talihsizlik olduğunu savunduğunu, Yüksekova ilçesinde bulunan 21. Dağ Komando Jandarma Tugay Komutanı Erdal AKPINAR’ın da ilginç uygulamalarıyla halkı askerden ve devletten soğuttuğunu, Yüksekova’da örgütün baskısıyla 15.02.2005 tarihinde gerçekleştirilen kepenk kapatma eyleminden sonra askere buradaki esnâftan alış veriş yapmalarını yasakladığını, PKK yanlısı olmayan sivil toplum kuruluşlarından hiç kimse ile görüşmediğini, halka kin ve nefretle yaklaştığını, bu sebeple örgüte yakın olmayan vatandaşında devletten soğumasına sebep olduğunu, yine Erdal AKPINAR imzasıyla Hakkâri Valiliğine gönderilen bir yazıda olayların önlenmesinde polisin yetersiz kaldığına değinilerek dikkatleri emniyet teşkilâtı üzerine çekmeye çalıştığını, ayrıca Jandarma teşkilâtının istihbarat yapma yetkisi bulunmamasına rağmen her yerde bu faaliyetini yürüttüğünü…” Şeklinde iddialarda bulunulmuştur, dilekçesinde Hakkâri, Yüksekova ve Şemdinli’de meydana gelen bazı patlamalardan da bahsetmiştir.

4 - Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğimize gönderilen 28.02.2006 Havale Tarihli İ.K. Ören İsimli Bir Şahıs Tarafından Gönderilen İhbar Dilekçesinin İçeriği Olduğu Gibi Aşağıya Alınmıştır:

Birkaç ay yöremizin dikkat ve merakla takip ettiği bir konu bu Şemdinli bombası ve Hakkâri olayları. Bende gerçeklikte ailemden birini yıllar önce bunun, gibi şüphelendirici bir ölümle kurban vermiş kimse olarak kendinizce soruşturduğunuz bilinen bu takibatı birazda endişelenerek sonucunu merak ediyorum. Niye. Çünkü devlet bu "işe sahip mi çıkar. çünkü daha bir iki gün öncesiydi bazı görevliler, bu olayın hain bir çetenin işi olabilirmiş Sayın Kara Kuvvet Komutanı Yaşar BÜYÜKANIT paşada olay olunca o Ali KAYA’yı tanırım çok iyidir bu işi o yapmaz dedi derhal. Sonra Amerika’ya gitti. neden gitti. Bide oradan dedi. Bu Van Savcısı halen neyi soruşturuyor diye. gazeteler yazdı. hem dediler bu işi çözeceğiz. Şemdinli’ye kadar Hakkâri’ye kadar geldiler. demek Başbakandan korkularına buraya kadar geldiler onun yanında. Siz bilmezsiniz benim yeğenim Ercan Örende bu bomba gibi çok şüphelendirici bir durumda ortadan kaybolmuştu yıllar önce 1994 yılı yazında ortadan kaybolunca babası Kemal ile araştırdık kendisini en son derede elbise yıkayan kadınlar 3 kişinin dere boyundan ileriye zorlayarak götürdüklerini görmüşler örgüte kaçırdıklarını anladık. Çünkü yeğenim devlet yanlısı olarak bilinmektedir. PKK yanlısı kişilerce öldürülmüş olacağından dolayı Savcılığa söyledik, sonra soruşturduk. Yüksekova ilçemizden Fettah Dursun içlerinden biriymiş yanında da Olcay Zirek varmış sonra ölüsü Yüksekova Güçlü Köyü Ayı Yuvası mevkiinde oradaki mağarada bulunduğunda doktorun dediğine göre 12 gün önce öldürülmüş vücudu çürümeye başlamış. Boğazını kesip bıçakla vurmuşlar üstüne de örgüt notu koymuş o vatan alçakları, iki çocuğu ve ailesi kaldı geride. Dosyası Diyarbakır DGM gördü. Sonra Van’a DGM gelince 1997 de buraya gönderdiler. Ne zamanki 1999 yılı başındaydı bu alçaklardan Kinyas (K) Olcay Zirek yakalandı o zaman yeğenim onlar öldürmüşler Fettah Dursunla yanlarında da Teter Hocaoğlu varmış öyle demiş ayrıca ne dememiş. Bu adamlar örgütten Aydın Kemal Akbıyıkın emriyle Yüksekova’dan Hazime Güngör, Asiye Tezel yine Feran Gül hep birlikte toplantılar yapmışlar, bölücü PKK için eylem yapmak için karar almışlar ayrıca, Ahmet Tezel, Mehmet Reşit Koç, Leyla Güngör, Nadir Bozkurt, Aydın Kemal Akbıyık, Yunus Bozkurt varmış yanlarında. 1998 yılı Kasım ayıydı. Şehidan kampından Melsa (K) yine Rojbin (K) kızlar gelmiş onları evlerinde barındırmışlar. İlçede jandarma komutanlığının keşfini yapmışlar. Bu kızlardan Rojbin kendini orda patlatmış, ölen ve yaralanan askerler oldu, Melsa olanı ise Van’a götürmüşler Aydın’ın arabasıyla, yanlarında Reşit’de gitmiş sonradan 15 geçmiş oda orada kendini patlatmış. Onda da ölenler ve yaralanan oldu. Ölen ve yaralanan askerler oldu. Ama ne oldu bu kadar delile rağmen dava açıldı, Van DGM Beraat kararı verdi. 19.04.2001 tarihi 1999/26 - 177 E.K. sayılı karar verildi, Savcı temyiz etmemiş, hüküm haline geldi. Fettah Dursun hakkında dava bile açmadan soruşturmama kararı vermiş o beraat kararını veren yine aynı savcı. Neden, imza inceleme raporunda yeğenimin yanında bulunmuş not yazısı Fettah’ın yazısı değilmiş, birde rapor Jandarma lâboratuvarı vermiş, hepsinin bizde kâğıdı belgesi var. 14.09.1999 tarihinde sayısı sırası 1999/81 Babası Kemal Ören sonra yine dilekçe verdide Başsavcının emri ile yeniden soruşturma yapıldı. Ne oldu. Yeniden rapor alındığında yazı Fettah’ın olabilirmiş, Hakkında DGM.ye dava açtılar. Ame ne olduysa bu adam sanki kendisi Jandarmaya teslim olmuş pişmanlıktan yararlanmak istedi. Olcay’a beraat veren aynı hâkimler onada baktılar. Ercanı sanki o vurmamış. Sadece örgütün elemanıymış da onu da pişmanlıktan beraat ettirdiler. 23 Mart 2000 tarihinde sayısı 1998/120- 63. Bu kadar delile rağmen. Hem de alınan Adlî Tıp raporu yazı Fettah’ın yazısı imiş, bunu demesine rağmen. 16 Mayıs 2001 tarih sayı 4653 raporu. Bu raporda bizde var. Van DGM 2000/398 sayılı esas dosyasında da var baksanız ordadır. Bu Fettah o dosyada daha neler dememiş. 1991 yılından sonra Yüksekova 2.Sınır Jandarma Taburunun komutanı olan Binbaşı Ali Kiraz yine üsteğmen Ali Çakmakkaya isimli kişiler onu istihbaratta görevlendirmiş. Seyar Jandarma komutanı Fahri Cici, Hakkâri İstihbarat MİT Müdürü Mustafa ve Ramazan isimli şahısların, polis Mehmet Sinan’da onlarlaymış. PKK.nın kendisine güvenmeleri ve sırlarını söylemeleri için kendisini örgüt milisi gibi göstermiş. Olcay Zirek’de onun PKK’nın güvenini tekrar kazanmak için Ercan’ı öldürdüğünü söylememiş midir. yine bunların bilgileri ve talimatıyla İran-Urumiye’deki Erdal (K) PKK.lı ile ilişkiye geçmiş güya örgüt silâhlarını bizim askerîmize getirip yakalatmış hem bu binbaşının posta eri İbrahim’le yine binbaşının vasıtasıyla Şemdinli Kaymakamının Broadway otomobili kendine verilmiş bunlarla yapmış ama askerler tarafından yakalandığı süsü verilmişmiş örgüt şüphe etmesin diye, kendisi bu silâh yakalattığı nedeninden İran’a gelmesi İstenmiş Erdal (K) tarafından Binbaşı Ali Kiraz söylemiş kendisine, girmezsen anlaşılırsın o yine örgüte gitmiş sonra ne olmuş Yüksekova Tabur Jandarma Komutanı Hami Yarbayla görüşmüş. Sonra gidip ona teslim olmuş. O zaman ne demek, bu Fettah Dursun PKK.lıyken Jandarmada istihbaratta görevlendirilmiş, bu iyi de neden yeniden bölücü PKK.nın güvenini kazanmak için benim yeğenim Ercan’ı öldürür ki. Hani benim yeğenim Emniyete çalışıyor. Demek devlet ajanı diye. Hem bu 1994 yılı oluyor. JİTEM denen bu yörede çok sayıda insanı faili meçhul öldürdüğü söylenen yasadışı yapılanmanın olduğu aynı yıllar oluyor. Hem bu adamın yazısı Ercan’ın cesedi yanında bulundu hem onla birlikte öldüren Olcay Zirek’de onla "Birlikte, hatta Teter Hocaoğlu ile üçünün öldürdüklerini söylemiş. Her şey aleni. Ceza verilmiyor hem bu komutanlar bu işin içinde, hem Olcay Zirek intihar olayı için Yüksekova’ya gelen ve kendisini bomba ile burada ötekide Van’da patlatan kızları da kendilerinin getirdiğini, barındırdıklarını, olayın önceden keşfini de yaptığını, hepsini de anlatmış. Bu Komutanlarda dinlenmiş ama olayın içindeler sadece tanık olarak dinlenmiş. Önce korkup ismi yabancı gelmiyor ama hatırlamıyorum demiş. Ama bakmış ki mahkeme olayın üstünü araştırmıyor sonra dinlendiğinde evet bu Fettah’ın her anlattığı doğrudur demiş. Ama aynı mahkeme Olcay’dan sonra başka bir davada Fettah’a da ceza vermiyor. Aynı savcı temyiz etmiyor. Karar yine hükümleşiyor. Savcı önce soruşturmama kararı veriyor. Sonra şikâyet etmişiz Başsavcı yeni soruşturma açtırmış, ama mahkeme beraat veriyor, ceza vermiyorum diyor. Savcı duruşmaya çıkıyor ama ne yapıyor. kararı yine temyiz etmiyorum diyor. Kararlar ayrı ayrı davalar açılıyor. Birbirinden parçalanıyor. İkisi ayrı ayrı görülüyor. İşin içinde Teter Hocaoğlu’da var ama o da parçalanıyor. kararlar ayrı ayrı oluyor. Karar böyle veriliyor. Hem de her şey ortada. Hem de bu komutanlarda olayın içindemi. Bir soruştur, araştır, yapılmadan böyle karar veriliyor. Olayın bir parçası da halen 2000/398 Sayı Van 3. ACM.de görülüyor. Ama benim korkum, ailesinin korkusu odur ki bu davadan da bir sonuç olmayacak. Umudum da yok. Nasıl olsun. Bu ülkede Susurluk olmuş. Çok sayıda faili meçhul olmuş. Bir sonuç çıkmamış. Bir yıl öncesine kadar Şemdinli’de Yüksekova’da bir şey olmamış. Ama ne zaman Hakkâri Alay Komutanı, İstihbarat Komutanı gelmiş, Bunların bağlı olduğu Van’daki Asayiş Komutanı Selahattin Uğurlu gelmiş. Ondan bu zamana kadar buralarda bir çok bomba patladı. Niye daha önce olmuyordu sonra oldu, Şemdinli’de son bomba patladı. Patladı, Jandarma istihbarat astsubayları suçüstü yakalandı. Niye sonra hiçbir patlama olmadı. Demek hepsini bunlar mı patlattı. Patlattı ama sonra ne oldu. Üzerimizden Jet uçakları uçuruldu, sonra o adam dedi ki, o Ali Kaya iyi bir askerdir. Tanırım dedi. günler geçti sonrada bu Van Savcısı neyi soruşturuyor hala dedi. Hem de bu Ali Kaya, hem susurlukta ismi geçmiş, hem de bu Büyükanıt Paşa ile çalışmışlar 1998 yılında Diyarbakır’da. Oraları haraca kesmiş aynı bir ekipmişler. JİTEM olarak çok sayıda insan öldürülmüş. Kendileri hep insanımızı öldüren PKK İtirafçıları ile çalışmışlar. Bunlardan birinin gazetelerde beyanlara çıktı. Yeşil diye bilinen JİTEM.ci de bunlardanmış. Musa Anteri ve başkalarını öldürmüşler Ankara’da Birçok kişiyi de karakola götürüyoruz diyerek öldürmüşler Diyarbakır’da bunu eski PKK.lı JİTEM elemanı Abdulkadir Aygen söylemiş hepsini. Hem de sonradan Diyarbakır Emniyet Müdürü olan Gaffar Okan’ın çok sıkıştırmaya başladığını söylemiş kendilerini. O da sonra öldürüldü. Ama kim öldürdü, neden öldürdü, demek bunlar aynı ekip hepsi. Bir yetkili çıktı, bu devlet içinden bir çetenin işi olabilir dedi. Ama devletimiz bizim büyüktür. Biz hepimiz vatandaşıyız bu devletin. Ben yinede hep bunların soruşturulmasını, bu bölgede iç savaş ve kargaşa çıkarmak devletimizi geriletmek isteyenlerin ortaya konmasını, hak ettikleri cezanın verilmesini, dışarıda devlet elemanıymış görünen, gerçeklikte yeğenim gibi bir çok devlet yanlısını ve suçsuzu öldüren suçluların, bu devlet içinde oluşmuş birtakım çete ve yapılanma olsa bile hepsinin yakalanmasını, cezalandırılmasını istiyorum. Devletimizden en beklentimiz budur. Devlet bizi boşa çıkarmasın. Sizde bizi, bütün yöre halkını boşa çıkarmayın. Bu dediklerimin hepsi 2000/398 sayı esas dosyada vardır. Fettah Dursun’un kendi el yazılı dilekçesi, Devletin ne olduğunu, hukukun ne olduğunu siz gösterin hiç değilse. Biz diyelim bu vatanda savcılarda vardır hakimlerde vardır. Şeklinde iddialarda bulunulmuştur. Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2000/398 Esas sayılı dava dosyası celp edilerek incelenmiş ve inceleme tutanağı dosyanın içerisine bırakılmıştır.