Tâmât/Firâk-ı Ebedi
FİRÂK-I EBEDİ
Mâtem yağıyor cihâna her dem
Rikkat mi döker semâ da bilmem?
Yer yer görünür cihân kefen-pûş
Bir sâha-i Kerbelâ'ya döndü
Şu sahne-i zehr-bâr-ı kasvet
Şu dûzeh-i pür-gubâr-ı nekbet
Şu menzile-i belâ-yı firkat
Nerde acaba nücûm-ı hürrem?
Söndürdü mü onları da mâtem?
Yoksa gözümün feri mi söndü?
Nerde meh-i şu'le-bâr nerde?
Pertevli o işvekâr nerde?
Uçmuş mu o da cinâna âyâ?
Olmak için âh yâra sâkî!
Etmiş o melek-şiârı tâkib
Etmiş o reh-i vefâyı tasvib
Etmez mi bu hâl kalbi ta'zîb
Cennette mi yâ nigâr nerde?
Ol hûrî-i cân-şikâr nerde?
Bin hâtırası gönülde bâkî!
Bir şeb idi pür-safâ vü hande
Bî-kes duruyor idim çemende
Bir mîşe de istinadgâhım
Envâr düşerdi âsmândan
Sevdâ saçılırdı hâverâne
Pertev yayılırdı hâkdâne
Yıldız dökülür idi cihâne
Şebnem salınırdı yasemende
Râhat mı kalır bu anda bende
Çıkmıştı o dem gönül cihândan
Birden o melek-simâtı gördüm
Sandım ki o dem hayâtı gördüm
Bir ince güzel tüle bürünmüş
Anberli ziyâlara sürünmüş
Bir pertev-i aşk-bâr-ı kudret!
Bir ulvî-i cennetî-i fıtrat
Bir levn-i mücessem-i melâhat
Hâlindeki iltifâtı gördüm
Rûyunda muhassenâtı gördüm
Sandım ki behiştiyân görünmüş
Geldi yanıma oturdu şöyle
Bir ân tanımam safâlı böyle
Baktı yüzüme garîb ü me'yûs
Her nazrası âh âteşîndi
Sohbetlerimizdi âşıkane
Ülfetlerimizdi vâlihâne!
Bakmaz idik âh âsmâne
Encüm uçuşur imiş ki öyle
Tahrîre sığar mı söyle söyle
Sandım ki... cihâna indi
Firkat yetişip mesâr gitti
Zulmet erişip nehâr gitti
Takib ederim seni bırakmam
Etmem meleğim seni ferâmûş
Hûrîler ile olunca tev'em
Ulvîler ile olunca hem-dem
Bilsem bunu âh ben de bilsem
Terketti beni nigâr gitti
Gitti o hıred-şikâr gitti
Etti mi aceb beni ferâmûş?