İsmet Paşa’nın cephede faaliyete başlamasını müteakib, Ethem Bey, rahatsızlığını dermeyan ederek Ankara’ya geldi ve burada uzun müddet oturdu. Gaybûbetinde kardeşi Yüzbaşı Tevfik Bey, Ethem Bey’e vekâleten Kuvve-i Seyyare’nin başında kumandan bulunuyordu.
Vaziyeti lüzumu gibi tenvîr edebilmek için, bir silsile-i vakayiin bazı esas noktalarını işaret etmek münasip olur. Kuvve-i Seyyare Kumandanlığı, Karacaşehir’de, kendine merbût olmak üzere gizlice Karakeçili namında bir müfreze teşkil etmişti. Bundan, Garp Cephesi Kumandanlığı’nın ma’lumâtı yoktu. Bu müfrezenin mevcudiyeti, 17 Teşrinisani 336’da tesâdüfen öğrenildi. Cephe Kumandanlığı’nın, bu müfrezenin mevcudiyeti hakkında ma’lumât talebi ve kıtanın teftişe arz edilmesi emri, Ethem Bey tarafından is’âf olunmadı. Cephe Kumandanlığı’nın, umûr-ı mülkiyeye, geri hidemâta müdahale etmemeleri hakkında verilen emr-i umumîye mugayir olarak, Kuvve-i Seyyare Kumandanlığı, bilakis Kütahya havalisinde, her şeyde gösterdiği müdahale ve örfî harekâtını tezyîd eyledi.
Cephe Kumandanı, Ethem Bey Kuvve-i Seyyaresi’nin, diğer kuvve-i seyyarelerden tefrîki için “Birinci Kuvve-i Seyyare” namıyla yâd edilmesini emrettiği halde, Ethem Bey ve kardeşi bunu nazar-ı dikkate almak şöyle dursun, bu emre rağmen kendi kendine “Umum Kuvâ-yı Seyyare ve Kütahya Havalisi Kumandanı” suretinde bir kumanda vaziyeti ihdâs eyledi.
Görülüyor ki Ethem Bey ve kardeşi, taht-ı emirlerindeki kıtaatı teftiş ettirmiyorlar ve hâiz olmadıkları salâhiyet ve unvanları kendi kendilerine takınıyorlardı.
“Umum Kuvâ-yı Seyyare Kumandan Vekili Tevfik” imzasıyla 21 Teşrinisani 336’da Cephe Kumandanlığı’na gelen bir raporda, “on üçüncü düşman fırkasının Emirfakıhlı, İlyasbey, Çardak, umûrbey üzerinden gelmekte olduğu” ve “kendi mıntıkasında bulunan Gördeslilerin düşman askerini davet ettikleri”ne dair ma’lumât vardı. Halbuki hakikatte, ne düşman fırkası ilerliyordu ve ne de Türk ahalinin düşmanı daveti vâkiydi. Bu ma’lumâtın, makasid-i mahsusa ile verildiği anlaşılacaktır. İslâm ahalinin düşmanı daveti, yalnız bir sebeple izah olunabilirdi ki o da tarafımızdan zulm-i taaddiye uğrayacaklarına zâhib olmalarıdır. İşte Cephe Kumandanı, vaziyeti bu noktadan mütâlaa ederek verdiği emr-i umumîde demişti ki:
Muharebenin buhranı esnasındaki tehevvürlerin tesirleriyle, tedâbîr-i örfiye ittihâz etmeye kat’iyen mâni olmak lâzımdır. Hıyaneti, ne derece muhakkak olursa olsun, hiçbir köy kat’iyen yakılmayacak, ahaliden hiçbir kimse, hiçbir müfreze tarafından, hiçbir cürüm ile idam olunmayacaktır. Casuslukları ve sâir ihanetleri tebeyyün etmiş adamların, tahte’l-hıfz İstiklâl Mehâkimi’ne i’zâmları icap eder.
Umum Kuvâ-yı Seyyare Kumandan Vekili Tevfik Bey bu emre de itiraz etti.
Efendiler, düşman, kuvvetlerini toplu bulundurmak maksadıyla aldığı tertibât yüzünden, Kuvve-i Seyyare Kumandanlığı mıntıkasında bazı yerleri tahliye etmişti. Buralarda, hükümet-i mülkiye teessüs edinceye kadar ahalinin emniyetle idâresi için, teşkilât-ı acile ittihâzına lüzum vardı. Bu sebeple, jandarma hizmetinde bulunmuş efrâdtan ve hüsn-i hal erbâbından seçilerek yüz elli mevcudunda bir sahra jandarma bölüğü teşkil ve Simav ve Havalisi Kumandanlığı namı altında bir makam ihdâs edildi. Bu makam, tahdîd olunan mıntıka dahilinde, inzibat-ı dahilî işlerine bakacaktı. Kaymakam İbrahim Bey namında bir zatın memur edildiği bu makama, idâre ve inzibat itibarıyla, bu havalideki ahz-ı asker şuabâtı da merbût olacaktı. Kıtaat-ı nizamiye veya seyyare kumandanları yalnız harekât-ı askeriyeden mes’ûl olacaklardı. Bu havali kumandanlığı teşkili münasebetiyle o civar ahalisine, Cephe Kumandanlığı tarafından yazılan beyannamede: “Sizin her türlü dertlerinizi dinlemek, âdilâne bir idâre tesis etmek vazifesiyle Simav’da bir Havali Kumandanlığı teşkil ediyorum.” cümlesi vardı. Bu cümleyi; Kuvâ-yı Seyyare Kumandanlığı tarafından su-i tefsire uğrayacağını göreceğiniz için, bilhassa kaydediyorum.
Düşmandan tahlîs edilen bu kazalar halkı, tarih-i tahlîsten itibaren, iki mâh müddetle hizmet-i askeriyeden muaf tutulmuşlardı. Umum Kuvâ-yı Seyyare Kumandan Vekili Tevfik Bey, birtakım esbâb ve mütâlaa ile bu Havali Kumandanlığı’na da itiraz etti.
Tevfik Bey, 23 Teşrinisani 336 tarihli bir raporunda: “Bir düşman fırkasının taarruzu üzerine, kuvvetlerini Gönen köyü şimalindeki sırtlara çektiğini” bildiriyor ve “sol cenahında bulunan Cumburdu istikametini temîn ediniz.” diyor.
Düşmanın ciddî bir taarruzu olmamıştır. Kuvâ-yı Seyyare Kumandanlığı’nın maksadının, kıtaat-ı nizamiyeyi cepheye sürdürüp, kendi kuvvetlerini geride toplamak olduğu anlaşılmıştı. Cephe Kumandanı İsmet Paşa, Tevfik Bey’in verdiği ma’lumâtı ciddî telâkki ederek, icap edenlere icabı gibi emirler vermiş olmakla beraber kendisinden de “taarruz eden düşmanın tahminen kaç top kullanmakta olduğunu” ve “Kuruköy ’den cadde boyunca Çamköy’e doğru bir düşman hareketi vuku bulmuş mudur” diye sordu ve Cumburdu vadisinin İslâmköy’üne doğru temîninin, Cenup Cephesi’ne ait olduğunu da bildirdi.
Tevfik Bey, 24 Teşrinisani 336 tarihinde Cephe Kumandanlığı’na yazdığı telgrafta, birtakım tâ’rîzkâr sözlerden sonra, “bendeniz, şimal ve cenup cephelerinin her ikisi de aynı hükümetin emrinde olduğunu zannediyorum. Mademki değildir, idâresizlik yüzünden, beyhude burada, evlâd-ı vatanı kırdırmayacağım. Yirmi dört saate kadar sol cenahımız, kuvvetli bir surette temîn edilmediği halde Kuvâ-yı Seyyare’yi .... Efendi Köprüsü civarına çekeceğim. Bu hususta mes’ûliyetin kime ait olduğunu hükümet bulsun efendim.” diyordu. Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa, Kuvâ-yı Seyyare Kumandanı’na cevap verdi ve dedi ki: “On İkinci Kolordu, sol cenahınızdan kırk kilometre uzaktadır. Bundan mâadâ, geri çekilmiş olan düşmanı kat’î taarruzla ve zorla yerinden atmak vazifesi kıtaatımıza verilmemiştir. Binâenaleyh Kuvâ-yı Seyyare, düşmanı takip eden müstakil bir süvari fırkası vaziyetindedir. Düşmanın, fâik kuvvetle taarruzlarına karşı yalnız başına ittihâz-ı tedâbîr eder ve düşman, mevziî ve ciddî bir hareket yaptıkça buna karşı kat’î muharebeden ictinâb eyler. Bu vazifeler, süvari fırkalarına verilir. Cenup Cephesi’nde, kuvvetli süvari olmadığından sizin cephenizi süvari hattıyla temdîde imkân yoktur. Kuvve-i Seyyare ile Cenup Cephesi’nin cenah-ı haricîden, mütekabilen yalnız temas ve irtibatı muhafaza etmesi mümkün ve lâzımdır. Hulâsa, cephemiz iyi idâre edilmektedir... ilh.”
Efendiler, Garp Cephesi Kumandanlığı, bi’t-tabi ordusunun bütçesini tanzim etmek istiyordu. Bu maksatla, 22/23 Teşrinisani 336’da umum cephe kıtaatından muntazam bir kuvve-i umumiye talep edildi. Cephe kıtaatından kâmilen cevap geldi. Kuvâ-yı Seyyare, talep olunan kuvve-i umumiyeyi göndermedi. Bu hususta cepheden vuku bulan istîzâha gelen cevapta, Tevfik Bey diyordu ki: “Kuvâ-yı Seyyare ne bir fırka, ne de bir kuvve-i muntazama haline ifrâğ edilemez... Bu serserilerin başına ne bir zâbit, ne de hesap memuru koymak mümkün olmamakla beraber kabul ettirilmesi imkânı da yoktur. Çünkü zâbit gördüler mi Azrail görmüşçesine isyan ediyorlar. Bizim müfrezelerimiz, Pehlivan Ağa, Ahmet Onbaşı, Sarı Mehmet, Halil Efe, Topal İsmail gibi adamlar tarafından idâre edilmektedir. Ve bölük eminleri de yazdığını okuyamaz ve okuduğunu yazamaz adamlardan müteşekkildir ve sen yapamıyorsun diye bunların tebdili imkânı da yoktur. Kuvâ-yı Seyyare’nin şimdiye kadar olduğu gibi gelişigüzel idâre edilmesi zarurîdir... Esasen Kuvve-i Seyyare’yi zapt u rapt ve intizama koymak değil, bu fikrin meydan almakta olduğunu hissettiği anda inhilâl eder. ricâ ederim, bu yazdığım şeyleri bir şeye hamletmeyiniz...”