Celâlettin Arif Bey’in, Erzurum’daki gayr-i resmî vaziyetinin nüfûzunu kırabileceğini zannederim. Derhal Erzurum Vali Vekâleti’ni deruhde buyurması, başladıkları işin sükûnetle ve muvaffakiyetle hitama erdirilmesi için elzemdir. Bi’l-âhire tasvip buyurulursa, vilâyât-ı şarkiye müfettişliğine veya valiliğine tayin buyurulur. Her halde bahis buyurdukları galeyân ve hassasiyetin, kendi teşrifleri üzerine intizâr vaziyetine geçtiğini kabul etmiyorum. Böyle bir sözün kemâl-i ehemmiyetle kabul edildiğini gören zatın cür’etkâr ifadeleri diye telâkki ediyorum...”
Kâzım Karabekir Paşa’nın, 14 ve 18 Eylül tarihli telgraflarına, 20 Eylül’de verdiğim cevapta “Büyük Millet Meclisi azalığıyla memuriyet bir zat uhdesinde ictimâ edemeyeceği” hakkındaki 5 Eylül 336 tarihli kanunun madde-i mahsusasını aynen yazdıktan sonra, “Celâlettin Arif Bey’in Erzurum Valiliği ’ne tayini gayr-i mümkündür. Mebusluktan istifa eylediği takdirde, vilâyet-i mezkûreye tayini Heyet-i Vekile’ye teklif olunabilir.” dedim.
Halbuki, Efendiler, Kâzım Karabekir Paşa’nın son telgraf tarihi olan 18 Eylül günü bizim, 20 Eylül’de bildirdiğimiz kanunun hükmüne münâfi olan vaziyet, Erzurum’da alınmış imiş...
Bu mugayir-i kanun hareketten, aynı zamanda yeni Türkiye’nin Adliye Vekili bulunan Celâlettin Arif Bey’in, 18 Eylül’de yazılıp 21 Eylül’de aldığım telgrafnamesiyle haberdâr edildim. Kendi kendine Erzurum Vali Vekili olan, Adliye Vekili’nin telgrafı aynen şudur:
Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine
Kâzım Paşa Hazretlerine şeref-mevrûd telgrafname-i sâmîleri üzerine, müşarünileyh ile mesâil-i maruza hakkında mufassalan görüştük. Paşa, ahvâlin vahametini anlamak istemiyorlar ve maiyetinde bulunan zevât, her vechile himaye oluyor. Efkâr-ı umumiyedeki galeyânın bir an evvel teskini için esliha ve mühimmât ve levâzım-ı sâire ile kilisede mervî su-i istimalâtı ciddî bir surette tahkik ve mütecâsirlerini pence-i kanuna teslim edebilmek için, âmmenin mazhar-ı hürmeti olan 9. Fırka Kumandanı Halit Bey’in memur buyurulmasını istirham eylerim. Ordu hesâbâtının teftişi de lâzım geldiğinden vesâit-i seria ile bir maliye müfettişinin i’zâmı menût-ı rey-i devletleridir. Kâzım Paşa’dan şimdi aldığım bir tezkerede evvelce vilâyet vekâletinden bilâ-kayd ü şart çekilmeye karar veren Miralay Kâzım Bey, tebdil-i fikir ederek vekâleti bendenize veya Dahiliye Vekâleti’nden tayin olunacak bir vekile devredeceğini bâ-tezkire beyan etmiş ve mumaileyhin devam-ı vekâleti de mahzurlu ve muhataralı görülmüş olduğundan şu bir iki gün zarfında ahvâlin nezaketi ve memlekette muhtemel olan herc ü merce meydan verilmemek üzere bi’z-zarure Dahiliye’den gelecek emre intizâren bizzat vekâleti kabul mecburiyetinde kaldım. Erzurum ahalisince, vekâleti arzu olunan rüfekadan Hüseyin Avni Bey’e tevdî-i vekâlet buyurulması müsterhamdır. Dermeyan eylediğim işbu tekâlif sayesinde, efkâr-ı umumiye teskin olunabileceğinden icra-yı icabı rey-i devletlerine menûttur.
Celâlettin Arif
Efendiler, Büyük Millet Meclisi Reis-i Sanisi ve Adliye Vekili Celâlettin Arif Bey’in bu tarz-ı hareket ve iş’ârâtı, bizim için anlaşılmaz bir muamma halini aldı. Vaziyet çok mühim ve nazik idi. Bu ehemmiyet ve nezaketin sebebi bence, Celâlettin Arif Bey’in ve beraber hareket ettiği rüfekasının, temînini tahayyül ettikleri muzmerrât ve bu maksatla aldıkları tavır veyahut yaptıklarını zannettikleri emr-i vâki değildi. Hayatının mühim bir kısmını muharebe meydanlarında geçirmiş, ihtilâller ve inkılâblar içinde pûyân olagelmiş insanlar için, bu gibi ufak tefek zuhûrâtın mukabil tedâbîrini bulup tatbik etmekte, vehim ve teenni edileceğini zannedenlerin aldanacaklarına şüphe yoktur.