Erzurum Vilâyeti Vekâleti’ni deruhde eden Büyük Millet Meclisi Reis-i Sânisi’nden de aynı tarihli, yani 22 Eylül 336 tarihli bir telgraf aldım. Bu telgrafta deniliyordu ki: “Esliha ve mühimmât ve erzâk ve emvâl-i metrûkede vuku bulan su-i istimalât ve gayr-i kanunî ve nâ-mahdûd tekâlif ahzı, kanunsuz tahakküm ve tecebbür, halkın hissiyâtını büsbütün rencide etmiş... Erzurum’un emniyetsiz ve ümitsiz bir vaziyete düşerek artık kendi elleriyle idâre edilmeleri lüzumunu, yegâne çare-i necât ve halâs addeylemiş olduğu bir zamanda buraya geldik. Karabekir Paşa’nın da hareketi, menâfi-i memlekete tevafuk etmedi. Bu sebeple, alenen yapılan fenalıklara, hemen nihayet vermek ve müsebbiblerini tecziye etmek lüzumunda ahali müttefikan ısrar etti. Emniyet-bahş tedâbîrin acilen ittihâzı talebi ve vilâyet vekâletini bizzat kabul etmekliğim, Paşa da dahil olduğu halde ahali tarafından istirham olundu. Vekâleti Hüseyin Avni Bey’e tevdî lüzumunu yazmıştım. Memleketin kendilerinden addederek emniyet gösterdikleri Mebus Hüseyin Avni Bey’in yirmi dört saate kadar tebliğ-i memuriyeti.. Celâlettin Arif” (Ves. 258).
Muhterem Efendiler; halkın kendi eliyle kendini idâre etmesi prensibini ortaya koyan bizdik. Fakat bundan, her vilâyetin veya her mıntıkanın, ayrı ayrı birer idâre teşkil etmesini, asla kastetmedik. Maksadımızı, Büyük Millet Meclisi’nin ilk günlerinde sarîh ifade ettik. Meclis’in de kabul ettiği maksat ve gayemiz, irâde-i milliyenin yegâne tecelligâhı olan Millet Meclisi’nin, umum vatanın mukadderâtına vâzıü’l-yed olduğu suretinde ifade olundu.
Bu Meclis’in rüesâsından biri ve Heyet-i İcraiye’de Vekili, hem de Adliye Vekili olan zatın, orduda veya herhangi bir yerde kanuna mugayir bir hareketi meydana çıkartmak ve müsebbiblerini pence-i kanuna tevdî etmek için tevessül edeceği tedbir bir takım sebük-mağzâna uyarak çok yakından tanıdığım, cidden vatanperver Erzurum hemşerilerimin asla muvâfakat edemeyecekleri isyankâr bir vaziyet almak mı olacaktı?
Hüseyin Avni Bey’in 24 saate kadar vali vekâletine tayinini talep ediyor. Bu ültimatomun manası var mıydı?
Celâlettin Arif Bey, bu teklifini Kâzım Karabekir Paşa’ya da yapmış... Kâzım Karabekir Paşa, ona demiş ki: “Hüseyin Avni Bey, ihtiyat mülâzımı olarak sahnelerde zâbitânı eğlendiren, hiçbir memuriyette bulunmamış vasat bir adamdır. Bunu vali vekili yapmak hükümeti oyuncak yapmak istemek olur.” Efendiler, Celâlettin Arif Bey’in ültimatomuna verdiğim cevap aynen şu idi:
Şifre
Tehir edilemez Numara 388 |
Ankara, 23.9.336
|
C: 22.9.336 şifreye: İlk telgrafnamenizi ehemmiyetle nazar-ı dikkate almış ve bu hususta Şark Cephesi Kumandanlığı ile muhabere edilmekte olduğunu yazmıştım. Müşarünileyh Kumandanlıkça icâb-ı ahvâlin yapılacağı pek tabii idi. Buna rağmen, tevâli eden gayr-i kanunî ve gayr-i musîb teklifat ve teşebbüsâtınız Heyet-i Vekile’ce mûcib-i istiğrâb olmuştur. Dahiliye ve Müdafaa-i Milliye Vekâletlerince makamât-ı âidesine tebligat-ı lâzimede bulunulmuştur. Zât-ı âlilerinin, Heyet-i Vekile’nin lüzum gördüğü izâhâtı vermek ve icap ederse Meclis huzurunda da izâhâtta bulunmak üzere Ankara’ya hemen avdetiniz lâzımdır.
Mustafa Kemal
Efendiler, Kâzım Karabekir Paşa, 22 Eylül 336 tarihli bir şifresinde, şu ma’lumâtı veriyordu:
Şimdi anlıyorum ki Celâlettin Arif Bey, daha Ankara’da iken, müşarünileyh ile bazı külah kapmak isteyenler, güzel bir program yapmışlardır. Meselâ, Hüseyin Avni Bey, Erzurum valisi olacak... Celâlettin Arif Bey, şark vilâyetlerinin vali-i umumîsi olacak...
Celâlettin Arif Bey ya oyuncak olarak oynatılıyor veyahut daha karar vermedim, pek zekidir, kendi bir iş yapmak istiyor. Çünkü Halit Bey’i bendenize teklif etmeden yazması ve Hüseyin Avni Bey hakkındaki ısrarı, başka mâna ifade etmiyor. Halit Bey’in Miralay Kâzım Bey’le arası pek iyi olmadığından, Kâzım Bey aleyhine kendisine bir karar verdirilebilir. Hüseyin Avni Bey de Vali namı altında güzel bir oyuncak olur. Hüseyin Avni Bey’in vali vekâletine inhasını işitenler meyus oluyorlar ve iğreniyorlar. Hulasaten arz edeyim ki Erzurum Mebusu Necati Bey’in biraderi olup ahîren Maarif Müdürlüğü’ne tayin olunan Mithat Bey, Bolşevikliği, memleketin iş beceremeyenlerin mevki kapması tarzında telâkki ettiğini zannediyor. Bu zat, menfaatperest olduğundan ekseriyet tarafından pek sevilmez. Halk hükümeti meselesinde, bendenizi müsait bulamadığından Celâlettin Arif ve Hüseyin Avni Beylerle muhabere ederek işin daha evvelden tertip ve tasvip edildiğini zannediyorum.
Efendiler, Celâlettin Arif Bey’i Ankara’ya davet eden 23 Eylül tarihli telgrafnamem, 24 Eylül tarihli şedîdü’l-meal bir telgrafname ile karşılandı. Bu telgrafname Meclis Riyâseti makamına hitaben yazılmış idi. “Heyet-i Vekile’de ve Büyük Millet Meclisi’nde kıraat olunacaktır.” ihtarını da ihtivâ ediyordu. Benim telgrafımdaki iki kelimeyi, gayr-i kanunî ve gayr-i musîb kelimelerini alarak, Celâlettin Arif Bey Erzurum’daki teşebbüs ve tekliflerini birer birer bu iki kelime ile tartıyordu. Bu mu gayr-i kanunîdir? Bu mu gayr-i musîbdir? diyerek kendini müdafaa ediyordu. Yaptığı işlerin ne olduğu bi’l-münâsebe verilen ma’lumâttan anlaşıldığı için hangisinin gayr-i kanunî olmadığını ve hangisinin gayr-i musîb bulunmadığını takdir etmek güç olmayacaktır. Celâlettin Arif Bey, “gayr-i kanunî ve gayr-i musîb teklifin benden sudûr eylemeyeceğine Heyet-i Vekile’nin kail olmasını beklerdim.” dedikten sonra, “aranızda müddeayâtımı takdir edecek arkadaşlarım mevcut olacağına kaniim.” ifadesiyle, kendisini takdir edebilmenin kendisinin eşi, arkadaşı olmak mahiyetinde bulunmakla ancak mümkün olabileceği hakikatini ityân ediyordu. Celâlettin Arif Bey, daire-i intihâbiyesini teftiş etmeksizin, Ankara’ya “muâvedet” edemeyeceğini de bildiriyordu.