Nutuk/5. bölüm/Zuhûrâta tâbi olamazdık

Efendiler, İstanbul’un bi’l-fiil işgalinden takrîben yirmi gün evvel izhâr olunan bu görüş ve mütâlaa şâyân-ı tetkiktir. Ben yalnız bir noktaya işaret etmekle iktifâ edeceğim. O nokta, zuhûrâta tâbi olmak tevekkülüdür. Biz elbette böyle bir vaz’-ı mütevekkilâne alamazdık. Bilakis zuhûrâtın ne olabileceğini, zuhûrundan evvel keşif ve teyakkun ederek, mukabil tedâbîrini düşünmek ve anında, tereddütsüz tatbik etmek tarafdârı idik. İşte bu maksatla idi ki daha evvelinden efkârı istimzâca başlamıştık.

Efendiler, Mebus Mazhar Müfit Bey’in bir mektubuna verdiğim cevâbı aynen arz edersem, Kâzım Karabekir Paşa’nın mütâlaasına verilmek lâzım gelen cevap da kendiliğinden anlaşılmış olur. Mazhar Müfit Bey’in mektubu muhteviyâtını tekrar etmeyeceğim. Onu icap ederse kendileri neşrederler. Benim verdiğim cevap şu idi:

Ankara, 25/26.2.336
Hakkâri Mebusu Mazhar Müfit Beyefendi’ye

Efendim Hazretleri:

14.2.1920 tarihli mufassal mektubunuzu ancak dün aldım ve yarınki postaya yetiştirmek üzere cevâbını şimdi yazıyorum. Meclis-i Âli-i Millî’nin ve Felâh-ı Vatan nam grubun, ahvâl-i hakikiyesini tasvir eden beyânât-ı aliyyeleri mûcib-i teessürüm oldu. İzâhât ve tavsifatınızla, nazarımda tecelli eden manzara, elem-âlûddur. Zavallı millet; hayatını, mevcudiyetini, mukadderâtını müdafaa, muhafaza ve temîn etmekle mükellef bildiği muhterem mebuslarını, vazife-i hakikiye-i milliye ve vataniyelerini ilk anda ve ilk hatvede ferâmûş etmiş görüyor. Garp ve bütün düşman dediğimiz milletler Türkiye’de, Türklerde kabiliyet olmadığından her şeyi bizim için menfî, her şeyi tatbike cevaz verdikleri ma’lûm iken ve her birimiz ayrı ayrı bu zannın butlânını isbâta azmetmiş olduğumuzu iddia ederken, hissiyât-ı menfaat-cûyânemiz, ihtirâsât-ı hasîsemiz bize her şeyi unutturabilir. Evvel gelen mebuslar şöyle yapacakmış, sonra gelen mebuslar böyle tavır almış, Heyet-i Temsiliye şuna mahrem nazarla bakmış, bunu bayağı görmüş... Bunları söyleyenler, koca Türk milletinin muhterem mebusları, öyle mi? Bu hâlet-i ruhiye, bu mahiyet-i ahlâkiye karşısında mebhût, mütehayyir ve sâmît kalırım. Yeni grup veya parti teşkilâtından bahis buyuruluyor... Azizim Mazhar Müfit Bey! İzah ettiğiniz mantalite ve karakterlerin teşkil edecekleri gruptan da partiden de ben memleketi kurtarıcı bir vaz’-ı metînin alınabileceğine hükmedemiyorum. Ben ve Heyet-i Temsiliye namı altında ifa-yı vazife-i fedakârî eden arkadaşlar, bu vatanın halâsı, milletin felâhı için ölünceye kadar çalışmak isterken, mebusan-ı kirâm, vaz’u tavırlarıyla ve a’mâk-ı gaflete sukutlarıyla anlıyorum ki buna dahi müsaade etmeyeceklerdir. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin teşkilâtına ve bu teşkilâtın vücuda getirdiği Kuvâ-yı Milliye’ye istinâda ihtiyaç kalmadığını, tıflâne ve gafilâne muâmelât ve harekâtıyla ima eden Meclis-i Mebusan’ın ve Felâh-ı Vatan grubunun, bu bâbdaki karar-ı kat’îsinin istimzâc ve tarafımıza iş’ârını Rauf Bey’e yazdık. Bu kararın istihsalini tesrî’’ için sizin de yardımınızı ricâ ederiz. Bu kararı verirken, mebusan-ı kirâmın mahall-i in’ikadı olan Darü’l-hilâfe’de, kırk bin Fransız, otuz beş bin İngiliz, iki bin Yunan ve dört bin İtalyan kuvve-i berriyesinin tahaşşüd ettiğini ve İngiliz Bahr-i Sefid donanmasının Fındıklı Sarayı’na karşı, lenger-endâz bulunmuş olduğunu göz önünde bulundurmak lüzumunu hatırlatırım.

Mustafa Kemal