Efendiler, bugünlerde hissolunan lüzum üzerine Rauf Bey’e aynı tarihte şu telgrafı da yazdım. Bu lüzum, Heyet-i Temsiliye ve Kuvâ-yı Milliye’nin devam-ı faaliyeti hakkındaki efkârı kontrol etmek idi. Rauf Bey’e yazdığım bu telgrafı, aynen Erzurum’da Kâzım Karabekir Paşa’ya da vermiştim.
Gayet müstacel olup tehiri câiz değildir.
|
21.2.336
|
Rauf Bey’e:
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin tebdil-i şekline salâhiyettar olacak kongrenin in’ikadı, nizamnamemizin sonuncu maddesi mûcibince Meclis-i Mebusan’ın emniyet ve serbestî-i tâm dairesinde ifa-yı vazife-i teşriiye eylediğini Meclis’çe teyide vâbestedir. Heyet-i Temsiliye’nin, teşkilât-ı umumiyenin başında sulha kadar muhafaza-i şekil etmesi lüzumu, bi’l-cümle rüfekanın tensîb ve ısrarı üzerine kabul edilmiştir. Halbuki hükümet tarafından adeta mazhar-ı teşvik olan muhâlif gazetelerin hücumları, Meclis-i Â’yân’ın alenî taarruzları, hükümetin ef’âl ve icrââtı ve bilhassa Sadrazam Paşa’nın beyannamesi ve Meclis-i Mebusan’da Kuvâ-yı Milliye’nin gayr-i meşrû’iyetini alkışlattıran nutuklar, efkâr-ı umumiyeyi teşkilât-ı milliye aleyhine çevirmekte ve Heyet-i Temsiliye’mizi müşkül bir vaziyete ilka etmektedir.
Bir taraftan arzu-yı şâhâneye tevfîkan Zeynel Abidin, Hoca Sabri, Sait Molla gibi zevâtın mahzâ Kuvâ-yı Milliye’yi ıskat maksadıyla her tarafta vücuda getirmeye çalıştıkları Teali-i İslâm Cemiyeti namı altındaki tertipler, teşkilât-ı milliyeye fiilî taarruzlara başlamışlardır. Ez-cümle, Niğde ve Nevşehir’de mâh-ı halin on dokuzuncu günü, Meclis-i Mebusan açıldı. Teşkilât-ı milliyeyi pâdişâhımız istemiyor gibi sözlerle halkı alenî ictimââta ve tezâhürâta sevk etmişlerdir. Bu hal, Sadrazam Paşa’nın tebliğini alan bazı memurlar tarafından da mazhar-ı teşvik olmuştur. Bu hadisenin Konya’ya ve her tarafa sirâyet etmesi baîdü’l-ihtimal değildir. Binâenaleyh:
1– Hükümetin, Kuvâ-yı Milliye’nin muhafazası taraftarı olup olmadığını kat’iyen bildirmesini kendisinden talep etmek lâzımdır.
2– Felâh-ı Vatan grubunun, mevzu-i bahis olan emniyet ve serbestî-i tâmma mâlik olduğunu ve Kuvâ-yı Milliye’yi dağıtmak lüzumuna kail bulunduğunu veyahut aksini derpîş etmesi ve henüz muhafazasına lüzum görüyorsa ona göre hükümete ihtaratta bulunmakla beraber, Meclis’te dahi lüzumu vechile müdafaa eylemesi icap eder. Bu hususun, grupça mevki-i müzakere ve münakaşaya vaz’ olunması mütâlaasındayız.
3– Teşkilât ve Kuvâ-yı Milliye’nin imhâsı, menâfi-i vatan için tercih olunduğu takdirde İzmir, Maraş ve sâir cephelerde bulunan düşman kuvvetlerine karşı hükümetçe tedâbîr-i lâzimenin ittihâzını taht-ı temîne aldırmak lâzımdır.
Bâlâdaki ma’rûzât ve mütâlaatımızın kemâl-i ehemmiyet ve ciddiyetle nazar-ı dikkate alınıp icâbatına tevessül ve bizi şahsen de müşkil vaziyetten tahlîs için neticesinin sür’at-i mümkine ile iş’ârını ricâ ederiz. İstanbul’daki bazı rüfekanın bunca emeklerle vücuda getirilmiş olan vahdet ve Kuvâ-yı Milliye’ye vurulan darbelere karşı kat’î tedbir almakta, son gayret ve ciddiyeti göstermekten ziyade, haricî ve uzak kuvvetlerden büyük ümitlere kapılarak müteselli oldukları zehâbı hâsıl oluyor. Biz, elimizdeki kuvveti hüsn-i muhafaza edemediğimiz takdirde, haricî kuvvetlerin dahi iltifatına değerimiz kalmayacağını, hatıra olarak arz eyleriz.
Mustafa Kemal
Kâzım Karabekir Paşa, bu telgrafa verdiği 23 Şubat 336 tarihli cevâbında, “İstanbul’da Meclis-i Millî’de mütehassıl cereyâna karşı Heyet-i Temsiliye’nin ve Kuvâ-yı Milliye’nin ma’kûs ve mütehakkim bir vaziyet almasını hiç muvâfık bulmuyorum. Yalnız Heyet-i Temsiliye, bu işin içinden vakarlı çıkmak ve işin mes’ûliyetini ve takdir-i keyfiyeti, Meclis-i Millî’nin uhde-i namus ve hamiyetine bırakmayı mütâlaa ediyorum”, “Kuvâ-yı Milliye’nin ve Heyet-i Temsiliye’nin muhafaza-i mevcudiyet etmesine Meclis-i Millî tarafdâr olmazsa... kongrelerin mukarrerâtı vechile emniyet-i tâmme ile murakabe-i teşriiyesine sahip ve hâkim olduğu cihetle, Heyet-i Temsiliye’nin, artık Meclis-i Millî’ye tevdî-i mukadderât ederek dağılmasını ve mevki-i faaliyetten çekilmesini yazar ve bir de teşekkür eder” “fakat Meclis-i Millî’nin böyle bir mes’ûliyet deruhde ederek mevki ve âtilerinden emin olduklarına dair karar ittihâz ve tebliğ edecekleri pek meşkûktur. Rauf Beyefendi bu teklifi yapar ve bu mukarrerâtı istihsal eder de Heyet-i Temsiliye’nin mevki-i faaliyetten çekilmesini tebliğ ederlerse, o zaman Heyet-i Temsiliye bunu maa’l-memnuniye kabul eder. Matbûata ve dahile karşı neşr ü ta’mîm eyler ve artık faaliyetten uzaklaşır. Mevki-i şeref ve vakarını da meşrû’ bir şekilde mahfûz tutar. Şüphesiz ki bir seneden beri ibram-ı millî ile husûle gelmiş Aydın cephesi ne dağılıp Yunanlılara teslim-i mukadderât eyler ve ne de hükümet bunları dağıtâbilir. O mücahitler kendiliğinden ve sâbıkı misillû devam eder. Fakat mevziî olur ve kolordu kumandanları kendi mıntakalarında bunu ahvâl ve maksada göre hüsn-i suretle idâre eyler, ondan sonra da vaziyet ve harekât-ı müstakbelemiz için zuhûrâta tâbi kalınır işte nokta-i nazar-ı âcizânem bundan ibaret olduğu ma’rûzdur” diyor (Vesika: 238).