Celâlettin Arif Bey’in verdiği cevap şudur:
İş’âr buyurulan 19.3.336 tarihli beyannameyi görmedim. Bir meclis-i fevkalâdenin ictimâı ne kadar musîb ise de böyle bir meclisin elden geldiği kadar kanuna temas eylemesi lâzımdır. Vâkıâ, bizim Kanun-ı Esasî’mizde böyle fevkalâde bir meclisin toplanabilmesine dair bir işaret mevcut değilse de kavânîn-i esasiye-i sâirede mevcut desâtirden istifade olunabilir. Meselâ, Fransız Kanun-ı Esasî’sine göre meclis, gayr-i kanunî bir surette fesholunur veya bir taarruza dûçâr olursa dûçâr-ı taarruz olan meclis azalarından kurtulabilenler, vilâyât ve elviye mecâlis-i idâresinden intihap olunan ikişer âza ile birlikte bir mahall-i münasipte ictimâ ederler ve meclisin yeniden küşâdı veya taarruzun ref’i için ittihâz-ı mukarrerât ederler. Bu meclisin mukarrerâtı mutâ’dır ve bu meclisin mukarrerâtını ısga etmeyenler hıyanet-i vataniye ile itham olunurlar. Bendeniz de bu esası düşünmekte idim.
19.3.336 tarihli beyannamenin ne gibi esâsât üzerine mübteni olduğu anlaşıldıktan sonra Ankara’ya muvâsalatımda ba’de’l-istişare bir beyanname yazmak mütâlaasındayım. Yine görüşürüz. Makine başında birlikte bulunan İsmail Fazıl Paşa ile Saruhan Mebusu Reşit Bey arz-ı ihtiram ederek veda eyleriz. Rüfekamdan Kırşehir Mebusu Rıza Bey de arz-ı ihtiram eyliyor ve kendisinin de Bolu’da bulunduğunun Keskin’deki pederine haber verilmesini istirham ediyor efendim.
Bu cevâbî telgrafname muhteviyâtına dikkatle atf-ı nazar buyurulursa, Celâlettin Arif Bey’le nokta-i nazarlarımız arasında büyük ihtilâf olduğu sühûletle fark olunur. Ben, fevkalâde salâhiyeti hâiz bir meclisin Ankara’da ictimâına karar verirken bizim Kanun-ı Esasî’mizde böyle bir meclisin toplanabilmesine dair bir işaret olmadığını elbette bilirdim. Fakat kararımı verebilmek için böyle bir işaretin mevcudiyet ve adem-i mevcudiyetini düşünmek asla hatırıma gelmedi. Bundan başka dûçâr-ı taarruz olan meclis azalarından kurtulabilenler ile vilâyet ve elviye mecâlis-i idâresinden intihap olunacak ikişer aza ile birlikte Meclis-i Mebusan’ın yeniden, eski şekil ve mahiyetinde toplanmasını temîn için çalışmasını asla hatırıma getirmedim Bilakis büsbütün başka mahiyet ve salâhiyette, daimî bir meclis teşkil etmeyi ve bu meclisle tasavvur ettiğim inkılâb safahatını beraber geçirmeyi düşündüm. Buna nazaran, mütebâyin olduklarına şüphe etmediğim nokta-i nazarlarımızın, ba’de’l-istişare tevhîdine imkân bulunacağından nâ-ümmîd oldum. Maahaza, 19 Mart 336 tarihli beyannamemi telgrafla Celâlettin Arif Bey’e verdirdim. Ertesi gün aldığım cevap şu idi:
Heyet-i Celîle-i Temsiliye’nin 19.3.336 tarihli tebligat-ı umumiyesi mütâlaa olundu. Mevâdd-ı mündericesi bendenizin düşündüğü esaslara suret-i umumiyede mutabıktır. Binâenaleyh Ankara’ya muvâsalat-ı âcizânemi müteakib bi’l-istişare ayrıca bir beyannamenin ilânı tabiidir. Yarın bi’z-zarure Bolu’da kalınarak 29 Mart 336’da Ankara’ya müteveccihen hareket olunacağı maa’l-ihtiram arz olunur.
Celâlettin Arif