Efendiler, Ali Rıza Paşa Kabinesi’nin mevki-i iktidara geçtiğinin beşinci gününe geldik. Hâlâ anlaşamıyoruz. Memleketin, İstanbul ile olan muhhaberât ve münasebat-ı resmiyesi hâlâ rüptür halinde devam ediyor. Sadrazam Paşa Hazretleri teklifatımıza cevap vermiyor ve hiçbir vakit vermemiş olduğunu göreceksiniz. Heyet-i Vükelâ’dan, hiç kimse, bize muhatap olmak istemiyor.
Bugün, yani 6 Teşrinievvel 335 günü, Yunus Nadi Bey arkadaşımız, Harbiye Nâzırı olan Cemal Paşa’yı, daveti üzerine makamında ziyarete gitmiş. Cemal Paşa, Yunus Nadi Bey’e vaziyet hakkında, bilhassa hükümetle Heyet-i Temsiliye arasında henüz itilâf edilemediğinden bahsetmiş ve anlaşıldığına göre bizi haksız göstermiş ve kendilerinin her şeyi kabul ve tatbike âmâde bulunduklarını anlatmış ve her halde ihtilâf çıkaran ve bunda ısrar eden tarafın, Heyet-i Temsiliye olduğunu söylemiş. İhtimal ki Yunus Nadi Bey’in bizimle şahsî muârefesine binâen, telif-i beyne tavassutunu teklif etmiş olacak.
Yunus Nadi Bey, bu tavassut teklifini maa’l-memnuniye kabul etmiş yalnız Yunus Nadi Bey’in, Cemal Paşa’nın verdiği ma’lumâtı esas ve hakikat telâkki ettiği ve vaziyeti ona göre mütâlaa eylediği şimdi bahsedeceğim telgrafnamesi müfâdından anlaşılmakta idi.
Yunus Nadi Bey’le telgraf başında vuku bulmuş olan bu muhaberemiz, yeni kabine ile bizi zâhiren olsun itilâfa sâik olmak nokta-i nazarından mühimdir. Bu sebeple müsaade buyurursanız biraz izah edeceğim.
Harbiye Nâzırı Paşa’nın beni telgraf başına davet ettiğini haber verdiler. Zaten dairemizde bulunan makine başına gittim.
İstanbul — Harbiye telgrafhanesi, Yunus Nadi Bey zât-ı devletinizle görüşmek istiyor efendim, denildikten sonra, Harbiye telgrafhanesinde makine başında hazırım! dendi. Hazır olan kimdir? dedim.
Telgrafçı — Yunus Nadi Bey ve yanında Nâzır Paşa’nın Yaveri Cevat Rifat Bey vardır efendim.
Nazır Paşa’yı istediler mi, yoksa... İzahında bulundu.
—Kendileriyle şimdi görüşürüz. Yalnız, beni telgrafa davet ettikleri zaman Nâzır Paşa istiyor demişlerdi. Davet eden Nâzır Paşa mıdır, yoksa zât-ı âlileri mi?
Yunus Nadi Bey — Nâzır Paşa’nın müsaadesiyle ve Yaveri vasıtasıyla Harbiye merkezinden, zât-ı devletlerini aradık. Bundan galattır efendim, dedi.
Ben — Teşekkür ederim. Buyurun! Dedim.
Bunun üzerine Yunus Nadi Bey’in sözleri alınmaya başlandı. Yunus Nadi Bey mütâlaatına şu mukaddimeyi yaptı: “İrade-i milliyenin, hâkimiyet-i milleti infaz etmesi netice-i meşkûresi olarak meydana gelen takallüb üzerine, burada teşekkül eden hükümetle, teşkilât-ı milliye arasında aheng-i ittihâd husûlünün gecikmeyeceğine hükmetmiş idim. Tahkikatım neticesinde henüz bir iki noktada ihtilâf bulunduğunu anladım. Bu ahengin teehhür-i husûlü, dahilen ve haricen iyi olmayacağı cihetle, bazı ma’rûzâtta bulunmayı vazife addettim.”
Ondan sonra, şimdi hulâsa edeceğim noktalara ait ma’lumât ve mülâhazalarını, birinci mesele olarak zikrettiler.
- Ferit Paşa Kabinesi’nde bulunmuş olan bazı zevâtın bu kabineye iştiraklerinden dolayı su-i nazarla görülmelerine mahal olmadığını ve Abuk Paşa’nın Ferit Paşa Kabinesi’nin ıskatında rol oynadığını;
- Rıza Paşa Hükümeti’nin intikal devresi hükümeti olduğunu, hayatının intihâbat-ı teşriiye neticesine kadar devam edebileceğini;
- Hükümet-i hâzıra emel ve metâlib-i milliyenin kâffesini hüsn-i telâkki etmek ve hüsn-i intâcına da sa’y eylemek hususunda en ufak şüpheye mahal vermemekte olduğunu beyan ve;
- Hususiyle, Cemal ve Abuk Paşalar gibi zevâtın, hükümette teşkilât-ı milliyenin bir murahhası ve kâfili gibi telâkki olunmalarında tereddüde mahal yoktur, hükmünü ita ettiler.
İkinci mesele olarak da Yunus Nadi Bey, eşhâsa taalluk eden kısma temas ettiler. Bunda tamamen bizimle hem-his olmakla beraber “biraz itidal tavsiyesine cesaret edeceğim” dedi ve nokta-i nazarını, muvaffakiyet-i milliyenin husûle getirdiği tesirât-ı hasenenin bazılarınca intikamcılıkla tefsir olunarak, şaibedar olmaktan masûn bulundurulması mühim olduğu mütâlaasıyla tavzîh etti.
Yunus Nadi Bey, “heyet-i hâzıra-i hükümetin erkânıyla vuku bulan temaslarımdan teşkilât-ı milliye metâlibinin tamamî-i icrâ ve infazına azmetmiş olduğu müstebân oluyor” dedikten sonra, şu ma’lumâtı verdi:
“Harbiye Nâzırı Cemal Paşa, bugün neşredilecek beyannamede bu cihetin zaten kâfi derecede musarrah olduğunu ve ancak beyanname, lisan-ı resmî-i hükümetle yazıldığına göre her taraf nazar-ı dikkate alınarak derc edilmiş, sûrî birkaç kelimeye atf-ı ehemmiyet olunmaması lâzım geldiğini beyan eyledi.”
Yunus Nadi Bey, sadr-ı cedîd in ve hükümetinin –her türlü su-i tefehhümü izâle için– teşkilât-ı milliye erkânının irâe edeceği bir heyetle doğrudan doğruya temas etmeleri hususundaki arzu-yı samimîsini bildirdikten sonra, bütün mütâlaatını şu cümle ile hulâsa eyledi: “Halen, bendenizin en ziyade lâzım addettiğim cihet buhranın gayr-i münhal ve müşevveş bir vaziyette temâdi etmemesinden ibarettir” (Vesika: 133).
Yunus Nadi Bey, mütâlaama intizâr eylediği için, ben de, şu cevâbı verdim:
Heyet-i Temsiliye’ce Sadrazam Paşa Hazretlerine vuku bulan teklifat-ı esasiye ve tâliye ve müşarünileyhin heyetimize verdiği cevap, bilhassa bu cevâbın son fıkraları manzûr-ı âliniz oldu mu? Beyânât ve mütâlaat-ı âliyelerinden bu yazıları görmemiş olduğunuza ve tekliflerimizin mahiyet ve samimiyeti tamamen anlaşılmamış olanlar tarafından zât-ı âlinize hikâye edilmiş olduğuna hükmediyoruz. Bu sebeple, esas hakkında burada müdâvele-i efkârı müşkil görüyoruz. Yalnız şahsî olan mütâlaa-i âliyelerinde bazı noktaları tenvîr maksadıyla, ber-vech-i âti sıra ile ita-yı izâhât olunur:
Yeni kabine ile teşkilât-ı milliyemiz arasında, aheng-i ittihâd husûlünün gecikmeyeceğine, biz de hüküm vermekte idik. Bunun teehhürü sebebini bizde değil, yeni kabinenin dört günden beri göstermekte olduğu tavr-ı mütereddidde aramak lâzımdır. Yeni kabine ile aramızda ihtilâf olduğunu dahi yeni kabine bize bildirmemiştir. Yeni kabinede ibka edilen eski nâzırların namusları hakkında şüphe etmemekle beraber, eski kabinenin harekât-ı cinayetkârânesine bilerek veya bilmeyerek iştirak eylemiş oldukları nazar-ı dikkatte tutulacak mühim bir noktadır. Abuk Paşa’nın Kabine’nin ıskatında yapmış olduğu rol mechûlümüzdür. Biz, neticeyi temîn eden kuvveti pek iyi biliriz. Bizim maksadımız, bu hükümeti tasavvur buyrulduğu gibi, intikal devresi hükümeti gibi telâkki etmek değildir. Bilakis mukadderât-ı milleti takrir edecek ve sulhu yapacak en mühim bir heyet olabilmesini temenni ederiz. Menâfi-i esasiye-i milliyemizde ağyârın bizce hiç ehemmiyeti yoktur. Biz, hatt-ı hareketimizi ağyârın dedikodusuna uydurmak zaafını merdûd görenlerdeniz. Dahilî ve haricî vaziyete bütün vuzûhuyla vâkıfız. Attığımız hatve tesâdüfî değil, amîk düşüncelere ve metîn esaslara ve umum milletin teşkilât-ı muntazamaya tâbi kuvve-i hakikiyesine ve azm ü irâdesine müsteniddir. Millet, hâkimiyetini bütün manasıyla bütün cihana tanıttırmaya karar-ı kat’î vermiştir. Bunun için de her yerde, her türlü tedâbîr alınmıştır. Hükümet-i hâzıranın âmâl ve metâlib-i milliyeyi hüsn-i telâkki ve intâca sa’y eylemesini talep ederiz. Çünkü başka türlü icra-yı hükümet edemez. Abuk Paşa’yı bilmiyoruz. Fakat Cemal Paşa’dan teşkilât-ı milliyemizin murahhası olmaktan başka bir şeye intizâr etmeyiz.
[Efendiler, şunu izah etmeliyim ki Cemal Paşa bizim murahhasımız değildi ve böyle bir vaziyet ve vazifenin kendisine verilmesine malûmunuz olan tarz-ı hareketinden dolayı cihet-i münasebet de yoktu. Ancak Yunus Nadi Bey’in telgrafında Cemal Paşa’nın murahhas gibi telâkkisinde tereddüde mahal yoktur denilmiş olmasından bunu arzu ettiğine zâhib ve emr-i vâki halinde tevcîh olunmuştur.]
Ve nâzır olur olmaz kendilerinin herkesten evvel bilâ-vasıta bizimle temasa gelip vaziyet-i hakikiyeyi anlayacağını ve ona göre hükümetle teşkilât-ı milliyenin nokta-i nazarlarını tevhîde tevessül edeceğini ümit ediyorduk. Halbuki henüz böyle bir temastan müctenib olduğu görülüyor. Bizim yeni kabineye karşı vuku bulan tekâlif ve metâlibimiz, şahsî ve indî olmayıp bi’l-cümle vilâyât ve evliye-i müstakille ile mülhakatının ve beş kolordu kumandanının ve teşkilât-ı milliyeye sadık rüesâ-yı memurînin Heyet-i Temsiliye’mize bildirdikleri tekliflerin, Heyet-i Temsiliye’mizce hükümeti mümkün olduğu kadar müşkil vaziyete sokmamak ciheti nazar-ı dikkate alınarak istihrâc edilmiş hulâsatü’l-hulâsasıdır. Ve bu tekâlif ve metâlibde tasavvur ve tasvir buyurduğunuz mehâzir yoktur. Hükümet, Heyet-i Temsiliye’mizle, samimî ve ciddî münasebet ve müdâvele-i efkârda bulunduğu takdirde, vuku bulmuş olan metâlib ve teklifâtın hükümetçe kabil-i tatbik olabilecek şekil ve zamanını takrir etmekte hiçbir hâil yoktur. Yalnız Sadrazam Paşa’nın, Heyet-i Temsiliye’mize 4 Teşrinievvel’de vuku bulan cevâbi telgrafındaki son fıkralar câlib-i nazar-ı dikkattir. Eğer teşkilât-ı meşrû’a-i milliyemiz ve bunun re’s-i idâresinde bulunanlar, gayr-i meşrû’ ve gayr-i kanunî tanınmak zihniyeti idâme olunacak ise hiçbir imkân-ı itilâf bulunamayacağına şüphe yoktur. Bugün neşredileceğini bildirdiğiniz beyannamede, teşkilât ve harekât-ı milliyemiz hakkında her ne sebep ve suretle olursa olsun, münekkidâne bir lisan kullanıldığı takdirde ve bu suret, sûrî birkaç kelimeye münhasır kalsa bile tarafımızdan derhal her türlü itilâf imkânı münselib olmuş telâkki edilecektir ve zaten hükümet-i merkeziye, Heyet-i Temsiliye ile tamamen anlaşmadıkça, beyannamesi hiçbir taraftan alınmayacaktır. Belki İstanbul’a münhasır kalabilir.
Heyet-i Temsiliye’miz, bi’l-cümle vilâyât ve evliye-i müstakille namına mahallerinde milletin ârâ-yı umumiyesiyle intihâb olunmuş mümessillerden teşekkül ve Erzurum ve Sivas’ta ictimâ eden heyet-i umumiyeler tarafından tefrîk ve intihâb olunmuş bir heyet-i meşrû’a-i milliyedir. Kabiliyet ve kudret-i temsiliyesi de âsâr-ı fiiliyesiyle meydandadır. Meclis-i Mebusan ictimâ ile bi’l-fiil murakabeye başlayacağı güne kadar, Heyet-i Temsiliye’nin mukadderât-ı millet ve memleketle alâkadar bulunması zarurîdir. Hükümetin, heyetimizle temas ve münasebet-i samimiyesi bi’t-tabi kendi mevki ve kuvvetini takviye edecektir. Ayrı ayrı istikametlerde yüründüğü takdirde menâfi-i memleket ve millet için câlib-i mehâzir olacağı tabiidir.
Biz, bugünkü Kabine’de bilhassa vücûdları memleket ve millet için nâfi olacağına kani bulunduğumuz bazı zevâtın, sâbıka olduğu gibi birer birer Kabine’den çıkarılması tarzındaki son usûl kabine manevralarına ma’rûz kaldıklarını görmek istemeyiz.
Sivas’ta mün’akid bulunan Heyet-i Temsiliye, hükümetle bizzat doğrudan doğruya, en samimî temasta bulunmaya hazır ve müheyyâdır. Bu vazifeyi başkalarına tevdî etmek salâhiyetine mâlik değildir. Hükümetle itilâf-ı tâm hâsıl olduğu takdirde, temasın teshîl ve temîni için başka çareler dahi düşünülebilir. Hulâsa müşevveş vaziyetin acilen bertaraf edilmesi, evvel emirde hükümetin kendisine arz ve teklif ettiğimiz tarzda bir beyannamesinin, sûrî kelimelerle değil, samimî bir lisan ile neşrine ve tekâlif-i sâirenin hüsn-i telâkki edilip infaz edileceğine dair Sadaret’in ma’rûzâtımıza doğrudan doğruya cevap ita etmesiyle, mümkün olacaktır. Yoksa hâlâ Refik Halid Bey tarafından telgraflarımız ve beyannamelerimiz kontrol, sirkat ve tevkif edilirken, hükümetin samimiyetinden bahsolunması, bize pek garip geliyor.
Hükümet bu mütereddid vaziyetinde birkaç gün daha devam edecek olursa, millet nazarında henüz taayyün edemeyen emniyet ve itimâdı büsbütün selbe sebebiyet verecektir. Her taraftan aldığımız telgrafnamelerde, hükümet-i cedîdenin şâyân-ı emniyet olup olmadığına dair sualler sorulmaktadır. Arz-ı ihtiram ederim kardeşim.
Efendiler, Yunus Nadi Bey, verdiğim ma’lumât ve izâhâttan hakikî vaziyeti anladı. Bizimle muhabereye devama lüzum görmedi. Bilakis yeni hükümeti ve hassaten Cemal Paşa’yı irşada çalışmış... Fi’l-hakika, izah edeceğim vechile, zâhiren olsun bir itilâf vaziyet ve manzarası teessüs etti.
Efendiler, 6 Teşrinievvel 335 günü de geçti. Biz, mevcut tedâbîrin ehemmiyet ve dikkatle idâmesi lüzumunu ta’mîmen emrettik (Vesika: 134).
Efendiler, Yunus Nadi Bey’le, muhaberemizin ferdasında, nihayet Sadrazam’dan cevap değil, fakat Cemal Paşa’dan şu telgrafnameyi aldık: