Merhum Seyit Bey’in mütâlaasına Abidin Bey (Saruhan) şu cevâbı verdi:
Evvelâ hükümet buhranını halledelim. Eyüp Sabri Efendi ’nin (Konya) mütâlaası şu idi: Biz, Gazi Paşa Hazretlerini hakem yaptık. Bizim, Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’nu ta’dîle salâhiyetimiz yok demek, gayr-i meşrû’ olduğumuzu kabul etmek demektir. Meclis’in, Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’nu ta’dîle salâhiyeti derkârdır. Hükümetimizin şekli, behemehâl Cumhuriyet olacaktır...
Bundan sonra İsmet Paşa söz alarak şu yolda beyânâtta bulundu:
Fırka Reisi’nin teklifini kabule ihtiyaç, kat’îdir. Cihan, bizim bir şekl-i hükümet görüştüğümüzü biliyor. Bu müzâkerâtımızı bir neticeye raptedip ifade etmemek, zaaf ve teşettütü idâmeden başka bir şey değildir. Bir tecrübeden bahsedeyim. Avrupa diplomatları, bu hususta beni ikaz ettiler. Devletin reisi yoktur dediler. Şekl-i hazırınızdaki reis, Meclis Reisi’dir. Demek ki siz, bir başka reis bekliyorsunuz. Avrupa düşüncesi işte budur. Halbuki biz böyle düşünmüyoruz. Millet, hâkimiyetine, mukadderâtına, bi’l-fiil vâzı’ü’l-yeddir. O halde bunun ifade-i hukukiyesini söylemekten neden çekiniyoruz? Reisicumhur olmadan, başvekil intihâbı teklifi kanunsuz olur. Bunda şüpheye mahal yoktur. Başvekilin intihâbını, kanunî ve mümkün kılabilmek için, Gazi Paşa Hazretlerinin teklifinin kanuniyet kesbetmesi lâzımdır. Zaaf-ı umumînin, idâmesinde mâna yoktur. Fırkanın, bütün millete karşı deruhde ettiği mes’ûliyetin icâbatına tevfik-i hareket zarurîdir.
İsmet Paşa’dan sonra Abdurrahman Şeref Bey merhumun beyânâtı meyânında şu sözler vardı:
“Eşkâl-i hükümetin ta’dâdına lüzum yok. Hâkimiyet bilâ-kayd ü şart milletindir, dedikten sonra kime sorarsanız sorunuz, bu Cumhuriyet’tir. Doğan çocuğun adıdır. Ama bu ad, bazılarına hoş gelmezmiş, varsın gelmesin.”
Bundan sonra Yusuf Kemal Bey, teklifin kabulü lüzumuna dair uzun ma’lumât ve mütâlaatta bulundu ve derhal onun, merasim-i kanuniyesinin itmâmını teklif ederim, dedi.