Ben, Rauf Bey ile İsmet Paşa arasında cereyân etmiş olan tekmil muhhaberâtı mütâlaa ettikten sonra, esas itibarıyla İsmet Paşa’nın nokta-i nazarını tervîc ettim. Fakat gerek Rauf Bey gerek İsmet Paşa nokta-i nazarlarında çok musır görünüyorlar ve nokta-i nazarların ifadesinde her ikisi pek keskin kelimeler kullanmış bulunuyorlardı. Rauf Bey, Meclis ve millet efkâr-ı umumiyesinde hüsn-i telâkki edilebilecek ve ifadesi parlak bir propaganda zemini üzerinde idi. (Memleketimizi tahrip etmiş olan Yunanlılardan, muazzam zaferimize rağmen, tamirat bedeli talebinden sarf-ı nazar edemeyiz! İtilâf Devletleri, Yunanlıları bizimle karşı karşıya serbest bıraksınlar! Biz, onunla hesabımızı görürüz!) nokta-i nazarının müdafii oluyor..
Bütün sulh meselesini ve büyük sulh esâsâtını takip eden İsmet Paşa ise Heyet-i Vekile Reisi’yle bu ihtilâf gününde Yunanlılara karşı fedakârlık teklif etmek mevkiinde bulunuyordu. Bu nokta-i nazarın isabet ve zaruret-i kabulünü efkâr-ı umumiyeye izah etmek bi’t-tabi o kadar sehil değildi.
Meseleyi, o yolda (halletmek lâzımdı ki hem İsmet Paşa’nın teklifi kabul edilerek sulh olsun ve hem de Rauf Bey ve riyâset ettiği Heyet-i Vekile yerinde kalıp sulh akdolununcaya kadar mesâisine devam etsin!