Nutuk/12. bölüm/Sakarya Meydan Muharebesi

Muhterem Efendiler, vukuâtı Sakarya Meydan Muharebesi’ne temas ettirmek istiyorum. Fakat bunun için, müsaade buyurursanız, ufak bir mukaddime yapacağım. İkinci İnönü Muharebesi’nden sonra, üç ay kadar bir zaman geçti. Ondan sonra 10 Temmuz 337 tarihinde, Yunan ordusu tekrar cephemize umumî taarruza geçti. Tarafeynin bu tarihe takaddüm eden günlerdeki vaziyeti şöyle idi:

Bizim ordumuz; başlıca Eskişehir ve şimal-i garbîsinde İnönü mevaziinde ve Kütahya-Altıntaş havalisinde tekâsüf ettirilmişti.

Afyonkarahisar havalisinde iki fırkamız vardı.

Geyve’de ve Menderes havalisinde birer fırkamız bulunuyordu.

Yunan ordusu da Bursa’da bir ve Uşak şarkında iki kolordusunu toplu bulunduruyordu. Menderes’te de bir fırkası vardı.

Yunanlıların bu taarruzuyla vukua gelen ve Kütahya-Eskişehir muharebatı unvanı altında yâd olunan bir silsile-i muharebat vardır. On beş gün devam etmiştir. Ordumuz, 25 Temmuz 337 akşamı kısm-ı küllîsiyle Sakarya şarkına çekilmişti. Ordumuzun çekilmesini zarurî kılan esbâbın esaslarına işaret edeyim:

İkinci İnönü Muharebesi’nden sonra, umumî seferberlik yapmış olan Yunan ordusu insan, tüfek, makineli tüfek ve top miktarınca ordumuza mühim derecede fâik idi. Temmuz’da Yunan ordusu taarruza başladığı zaman, millî hükümetin ve mücadelenin tekâmülâtı, bizim umumî seferberlik ilânımıza ve bu suretle milletin bütün menâbiini ve vesâitini, başka hiçbir mülâhazaya tâbi olmaksızın, düşman karşısına toplamaya henüz müsait ve mütehammil görülmemişti. İki ordu arasındaki kuvvet, vesâit ve şerâit nisbetsizliğinin başlıca bâriz sebebi bundadır. Bunun neticesi olarak biz, henüz fırkalarımızın, bilhassa vesâit-i nakliyesini tedârik ve ikmâl edemediğimizden, kabiliyet-i hareketleri yok idi. Yunan milletinin bütün kuvvetiyle yaptığı bu taarruz karşısında, bizim askerî olan esas vazifemiz, millî mücadelenin bidayetinden itibaren takip ettiğimiz vazife idi ki o, her Yunan taarruzu karşısında kaldıkça, bu taarruzu mukavemet ve münasip harekât ile tevkif ve iptal etmek ve yeni orduyu vücuda getirmek için zaman kazanmak suretinde hulâsa olunabilir. Son düşman taarruzu karşısında da bu esas vazifeyi nazardan uzak tutmamak elzem idi. Bu mülâhazaya binâen 18 Temmuz 337 günü İsmet Paşa’nın Eskişehir cenub-ı garbîsinde, Karacahisar’da bulunan karargâhına giderek, vaziyeti yakından mütâlaa ettikten sonra, İsmet Paşa’ya umumî olarak şu direktifi vermiş idim: “Orduyu, Eskişehir şimal ve cenubunda topladıktan sonra, düşman ordusuyla araya büyük bir mesafe koymak lâzımdır ki ordunun tanzim, tensîk ve takviyesi mümkün olabilsin. Bunun için Sakarya şarkına kadar çekilmek câizdir. Düşman, bilâ-tevakkuf takip ederse, üssü’l-harekelerinden uzaklaşacak ve yeniden menzil hatları tesisine mecbur olacak; her halde me’mûl etmediği birçok müşkilâtla karşılaşacak. Buna mukabil bizim ordumuz toplu bulunacak ve daha müsait şerâite mâlik olacaktır. Bu tarz-ı hareketimizin en büyük mahzuru, Eskişehir gibi mühim mevâkiimizi ve çok araziyi düşmana terk etmekten dolayı efkâr-ı umumiyede hâsıl olabilecek manevî sarsıntıdır. Fakat az zamanda, istihsal edebileceğimiz muvaffakiyetli netâyicle, bu mahzurlar kendiliğinden zâil olacaktır. Askerliğin icabını bilâ-tereddüt tatbik edelim. Diğer nev’î mahzurlara mukavemet ederiz.”