Mesnevi (Konuk)/1. Defter/3551-3600

3551. Öyle ki, cennetlik kimdir ve yabancı kimdir, benim önümde yılan ve balık gibi zâhirdir.
3552. Bu zamanda, yevm-i kıyâmette yüzlerin beyaz ve kara olması bu gürûha zâhir olmuştur.
3553. Bundan evvel her ne kadar pür-ayıb olan cân var idi, rahimde idi ve halâikden gâib idi.
3554. Şakî olan kimse, anasının karnında şakî oldu; onların hâli cismin hey'etlerinden tanılır.
3555. Cisim, ana gibi cân çocuğuna gebedir. Ölüm, doğum ağrısı ve sarsıntısıdır.
3556. Geçmiş olan canların hepsi, acabâ o mesrûr olan can ne türlü doğar diye muntazırdır.
3557. Zengîler, muhakkak o bizdendir derler. Rûmîler de, o çok yakışıklıdır derler.
3558. Vaktâki vücûd cân âlemine doğar, o hâlde beyaz ve kara ihtilâfı kalmaz.
3559. Eğer zenci olursa, onu zenciler götürür; rûmu da aradan rûmî götürür.
3560. O doğmadıkça âlemin müşkilâtıdır; doğmamışı anlayan azdır.
3561. O meğer Allâh'ın nûruyla nazar ede ki, onun için postun içine yol ola.
3562. Nutfe suyunun aslı beyazdır ve latîfdir; lâkin Rûmî ve Habeş'in canının aksi.
3563. Ahsen-i takvîme renk verir; o yarısını esfele kadar götürür.
3564. Bu sözün nihâyeti yoktur; kârvan katarından kalmamamız için, tekrar sür!
3565. Yevm-i kıyâmette yüzler vardır ki, beyaz ve karadır; o gürûh Türk ve Hindû zâhir olur.
3566. Sen saman çöpü müsün, yâhud ki dağ mısın? Hindû musun, yoksa Türk müsün? Her tâife önünde zâhir olur.
3567. Rahimde Hind ve Türk belli olmaz; vaktâki doğar, onu zayıf ve kavî görür.

Resûl'e (s.a.v.) Zeyd'in (r.a.) "Ahvâl-i halk bana âşikârdır ve
mestûr değildir" diye cevâb vermesi


3568. Ben kıyâmet günü gibi, erkekten ve kadından cümleyi apaçık, zâhiren görüyorum.
3569. Âgâh ol, söyliyeyim mi, yâhud nefes bağlıyayım mı? Mustafâ ona dudak ısırdı ki, yetişir, demektir.
3570. Yâ Resûlallâh haşrın sırrını söyliyeyim; bugün âlemde neşri ızhâr edeyim.
3571. Bırak beni, tâ ki perdeleri yırtayım; tâ ki gevherim bir güneş gibi parlasın.
3572. Tâ ki benden güneşe küsûf gelsin, tâ ki hurma ağacı ile söğüt ağacını göstereyim.
3573. Kıyâmetin sırrını, nakd-i hâlisi ve kalp karışık olan nakdi göstereyim.
3574. Elleri kesilmiş olduğu halde ashâb-ı şimâli, küfrün rengini ve âlin rengini göstereyim.
3575. Husûfsuz ve mihâksız ayın ziyâsında nifâkın yedi delîlini açayım.
3576. Ben eşkıyânın pelâsını göstereyim; enbiyânın tablını ve kûsünü işittireyim.
3577. Ortada olan cehennemi ve cennetleri ve berzahı, kâfirlerin gözü önüne ayânen getireyim.
3578. Cûşda olan havz-ı kevseri göstereyim; suyu onların yüzüne ve onun sadâsı kulağa vura.
3579. O kimseler ki, susuz onun etrâfında koşucu olmuşlardır; bu demde ben âşikâre göstereyim.
3580. Onların omuzları benim omuzuma sürünür; onların na'raları benim kulağıma erişir.
3581. Ehl-i cennet, ihtiyâr cihetinden gözümün önünde birbirini kenara çekmiş.
3582. El ele ziyâret ediyorlar; dudaklardan da bûse yağma ediyorlar.
3583. Bu kulağım âh âh sadâsından, hüsünlerden ve vâ-hasretâh na'rasından sağır oldu.
3584. Bu işâretlerdir, derinden söylerim; fakat Resûl'ün âzârından korkarım.
3585. Sermest ve harâb olduğu halde böyle söylerdi; Peygamber onun yakasını tâba verdi.
3586. Buyurdu: Âgâh ol, çek ki, senin atın kızdı; hakkın aksi "lâ-yestahyî" vurdu ve utanma gitti.
3587. Senin aynan gılâfından dışarıya sıçradı; ayna ve mîzân nerede hilâf söyler?
3588. Ayna ve terâzi hiçbir kimsenin incinmesinden ve utanmasından dolayı, nerede nefes bağlar?
3589. Ayna ve terâzi âlî miheklerdir; eğer sen ona iki yüz sene hizmetler edersen.
3590. Benim için doğruluğu ört, ziyâde göster; eksikliği gösterme desen.
3591. O sana der ki: Sakalına ve bıyığına gülme. Ayna ve terâzi! Sonra da mekr ü hîle hâ!
3592. Mâdem ki Hudâ bizi onun için yükseltti ki, hakîkati anlamak bizim ile mümkin ola!
3593. Bu olmazsa, biz neye yararız, ey filân! Ne vakit iyilerin yüzünün lâyıkı oluruz?
3594. Fakat aynayı koltuk altına çek; her ne kadar sîneye Sînâ tecellî etti ise de.
3595. Dedi ki: Nihâyet Hakk'ın güneşi ve ezelin güneşi, hiç koltuğa sığar mı?
3596. Hem dağali, hem bağali yırtar; onun huzûrunda ne cünûn ve ne de akıl kalır.
3597. Buyurdu ki: Bir parmağı, bir göz üzerine koyduğun vakit âlemi güneşten hâlî görürsün.
3598. Parmağının ucu ayın hicâbı oldu; ve bu Allah Teâlâ'nın settârlığının alâmeti oldu.
3599. Nihâyet cihânı bir nokta örter; güneş bir sektadan münkesif olur.
3600. Dudağı bağla, deryâ-yı azîmin umkuna bak! Hak deryâyı beşere mahkûm etti.