Mesnevi (Konuk)/1. Defter/3501-3550

3501. Kendini kendi evsâfından sâfî yap; tâ ki kendinin sâf olan zât-ı pâkini göresin.
3502. Gönülde kitabsız ve muîdsiz ve muallimsiz enbiyânın ilimlerini görürsün.
3503. Peygamber buyurdu ki: Ümmetimden ba'zıları benim hem gevherim, hem himmetimdir.
3504. Muhakkak onların canı beni o nûrdan görür ki, ben dahi onları onunla görürüm.
3505. Sahîhayn ve hadîsler ve râvîler olmaksızın, belki âb-ı hayât meşrebinde.
3506. "Emseynâ lekürdiyyen"in sırrını bil; "Asbahnâ arabiyyen"in sırrını oku!
3507. Eğer ilm-i gaybîden bir misâl istersen Rûmîlerden ve Çinlilerden kıssa söyle!

Rûmîlerin ve Çinlilerin nakkâşlık ilminde ve
sûret yapıcılıkta da'vâ etmelerinin kıssası


3508. Çinliler dediler: Biz daha nakkâşız; Rûmîler dediler yiğitlik bize mahsûstur.
3509. Sultân dedi, bu husûsda sizlerden da'vâda makbûl kimdir? Diye imtihân etmek isterim.
3510. Rûm ve Çin ehli vaktâki hâzır oldular, Rûmîler ilimde daha vâkıf idiler.
3511. Çinliler dediler: Hâssaten bir odayı bize teslîm edin; biri de sizin lâyıkınız olsun.
3512. Kapı kapıya mukâbil iki oda var idi; ondan birisini Çinli ve diğerini Rûmî aldı.
3513. Çinliler şâhdan yüz renk istediler; binâenaleyh o azîz hazîneyi açtı.
3514. Her bir sabâh hazîneden Çinliler için atâdan renkler ta'yîni vâr idi.
3515. Rûmîler dediler: Pasın def'inden gayri ne nakış, ne de renk iş için lâyık gelmez.
3516. Kapıyı bağladılar ve saykal vurdular; felek gibi sâde ve sâfî oldular.
3517. İki yüz renklilikten, renksizliğe bir yol vardır; renk bulut gibidir ve renksizlik bir aydır.
3518. Bulutda her ne ziyâ ve parlaklık görürsen, onu yıldızdan ve aydan ve güneşten bil!
3519. Çinliler amelden fâriğ oldukları vakit, sevinçten davullar çaldılar.
3520. Şâh içeriye geldi; orada nakışları gördü; o aklı ve fehmi kapardı.
3521. Ondan sonra Rûmîler tarafına geldi; perdeyi ortadan yukarıya çektiler.
3522. O tasvîrin ve o amellerin aksi, o sâfî olmuş duvarların üzerine vurdu.
3523. Her neyi ki orada gördü, burada iyi göründü; gözü, göz hânesinden kapardı.
3524. Ey baba, Rûmîler o sûfîlerdir, tekrârsız ve kitâbsız ve hünersiz cinsden.
3525. Lâkin saykal etmişlerdir; o sîneler hırstan ve buhülden ve şehvetten ve kînlerden pâkdir.
3526. O âyînenin safveti gönül vasfıdır; nihâyetsiz sûreti kabûl edicidir.
3527. Gaybin hadsiz olan sûretsiz sûreti, Mûsâ üzerine ceybinden gönül aynasından parladı.
3528. Gerçi o sûret feleğe, arşa ve ferşe ve deryâya ve balığa sığmaz.
3529. Zîrâ o mahdûddur ve ma'dûddur; bil ki gönül aynasına had olmaz.
3530. Akıl burada sâkit, yâhut şaşkın geldi. O sebebden ki, gönül onunla mıdır, yâhut gönül o mudur?
3531. Her bir nakşın aksi, hem adedli, hem adedsiz olan kalbin gayrine, ebede kadar parlamaz.
3532. Ebede kadar ona gelen her yeni nakış, onda bir hicâbsız görünür.
3533. Ehl-i saykal, koku ve renkten kurtulmuşlardır; her bir demi bilâ-teemmül güzellik görürler.
3534. İlmin nakşını ve kışrını bıraktılar; ayne'l-yakîn bayrağını kaldırdılar.
3535. Fikir gitti ve rûşenâlık buldular; nahri ve âşinâlığın bahrini buldular.
3536. Ölüm ki hep ondan korkarlar; bu tâife ona rîş-hand ederler.
3537. Kimse onların gönlü üzerine zafer bulmaz; zarar güher üzerine değil, sadef üzerine gelir.
3538. Vâkıa nahvi ve fıkhı terk ettiler; fakat mahvı ve fakrı kaldırdılar.
3539. Nihâyet sekiz cennetin nakışları parlamıştır; onların gönüllerinin levhini kabûl edici bulmuştur.
3540. Arşdan ve kürsîden ve halâdan çok yüksektirler; Hakk'ın mak'ad-ı sıdkının sâkinleridir.

Peygamber'in (a.s.) Zeyd'e "Bugün nasılsın ve nasıl kalktın?" diye sorması ve
onun "Yâ Resûlallah hakkan mü'min olarak sabahladım" diye cevâb vermesi


3541. Peygamber bir sabah Zeyd'e buyurdu ki: Ey safâlı olan arkadaş, nasıl sabahladın?
3542. Mü'min bir kul olarak, dedi. Tekrâr ona buyurdular ki: Eğer açıldı ise, îmân bağından nişân hani?
3543. (Zeyd) dedi: Ben günlerce susuz olmuşum; gece aşktan ve harâretlerden uyumamışım.
3544. Nihâyet gündüzden ve geceden öyle geçtim ki, mızrağın ucu kalkandan geçer.
3545. Öyle ki o tarafdan bütün milletler birdir; yüz binlerce yıl ve bir sâat birdir.
3546. Ezelin ve ebedin ittihâdı vardır. İftikâd cihetinden akıl için o tarafa yolun yoktur.
3547. (Resûl-i Ekrem) buyurdu ki: Bu yoldan azık getirdin ise, bu diyârın akıllarının anlayışına lâyık olarak getir!
3548. (Zeyd) dedi: Halâik gökyüzünü nasıl görürlerse, ben de arşîler ile arşı görüyorum.
3549. Sekiz cennet ve yedi cehennem benim önümde, putperestin önündeki put gibi âşikârdır.
3550. Ben değirmende buğdayı arpadan anladığım gibi, halkı birer birer tanırım.