Mesnevi (Konuk)/1. Defter/3101-3150

3101. O yanmış, pişmiş oldu, ba'dehû avdet etti; yine şerîkinin evinin etrâfını dolaştı.
3102. Dudağından edebsiz bir lafız sıçramamak için, yüz havf ve edeb ile kapı üzerindeki halkayı vurdu.
3103. "Kapıda olan kimdir?" diye onun dostu bağırdı. "Ey gönül alıcı, kapıda olan da sensin!" dedi.
3104. Dedi ki: "Mâdem ki şimdi bensin, ey ben, içeriye gel; iki benin ev içine sığması yoktur."
3105. İğne için, iki kat iplik ucu yoktur; mâdem ki bir katsın, bu iğnenin içine gel!
3106. İpliğin iğneye irtibâtı geldi; iğnenin deliği deveye lâyık değildir.
3107. Devenin vücûdu ne vakit, riyâzât ve amel makasının gayri ile ince olur?
3108. Ey filân, ona Hakk'ın eli lâzımdır ki, o herbir muhâl üzere "Kün fekân" olur.
3109. Her muhâl, O'nun elinden mümkin olur; her serkeş O'nun korkusundan sâkin olur.
3110. Anadan doğma kör ve ebras ne olur! O azîzin efsûnundan ölü dahi diri olur.
3111. Ve o adem ki, ölüden daha ölü olur, O'nun kabza-i îcâdında muztar olur.
3112. كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِى شَأْنٍ [Külle yevmin hüve fî şe'n] âyetini oku; muhakkak onu işsiz ve fiilsiz bilme.
3113. O'nun en ehemmiyetsiz işi her günde o olur ki, üç orduyu seferber eder.
3114. Bir orduyu rahimde nebât bitmek için, sulblerden analar tarafına;
3115. Bir orduyu, cihân erkekten ve dişiden dolmak için, rahimlerden arz tarafına;
3116. Bir orduyu, herbir kimse hüsn-i ameli görmek için, topraktan ecel tarafına.
3117. Bu sözün nihâyeti yoktur; müteyakkız ol, âgâh ol, o sîreti pâk olan iki temiz dost tarafına koş!

"O benim" diyen kâilin pişmân olması ve istiğfâr için onun
bir sene riyâzet çekmesi; ve o müstağfirin o evin kapısına avdet etmesi ve
sâhib-i hânenin, "Kapıda olan kimdir" diye sorması ve o müstağfirin,
"Kapıda olan da sensin" diye cevâb vermesi


3118. Onun dostu dedi: Çimenin gülü ve dikeni gibi muhâlif değilsin; ey hep ben, içeriye gel!
3119. İplik bir kat oldu, galat şimdi gâib oldu; gerçi "kâf" ve "nûn" harflerini iki kat görürsün.
3120. "Kâf" ve "nûn" ademi büyük işlere çekmek için kemend gibi çekici geldi.
3121. Binâenaleyh kemend sûretlerde iki kat gerektir; gerçi eserde o iki, bir kat olur.
3122. Gerek iki ayak, gerek dört ayak, yola götürür; iki kat makas gibi bir kat keser.
3123. O iki, bez yıkayan ortakları gör; zâhirde bunun ve onun bir hilâfı vardır.
3124. O birisi kirpâsı suya çarpar; ve o diğer ortak onu kurutur.
3125. Tekrâr o, o kuruyu ıslatır; sanki inâdına zıd üzerine dolanır.
3126. Lâkin bu iki inad gösterici zıd, rızâda bir gönül ve bir iş olur.
3127. Her nebînin ve her velînin bir mesleki vardır; fakat Hakk'a kadar götürür; hepsi birdir.
3128. Vaktâ ki müstemi' cem'ini uyku götürdü, değirmenin taşlarını su götürdü.
3129. Bu suyun gitmesi, değirmenin fevkındedir; onun değirmene gitmesi sizin içindir.
3130. Vaktâ ki sizin için değirmene hâcet kalmadı, suyu, asla mensûb olan ırmağa geri sürdü.
3131. Nâtıka, ağız tarafından ta'lîm içindir; yoksa o nutuk için ayrı bir ırmak vardır.
3132. Sesler ve tekrârlar olmaksızın, onun altında nehirler gülzârlara kadar gider.
3133. Ey Hudâ, sen o makâmı cânlara göster ki, onda kelâm harfsiz biter.
3134. Tâ ki cân-ı pâk uzak ve geniş olan adem arsası tarafına baştan ayak yapsın!
3135. Çok küşâdlı ve vüs'atlı bir arsadır; ve bu hayâl ve vücûd ondan nevâ bulur.
3136. Hayâlât ademden pek ziyâde dar geldi; o sebebden hayâl esbâb-ı gam olur.
3137. Kezâ varlık hayâlden daha dar olur; ondan dolayı ayın yüzü hilâl gibi olur.
3138. Kezâ güzellik ve renk âleminin varlığı, pek dar geldi; zîrâ dar bir zindandır.
3139. Darlığın illeti terkîb ve adeddir; hisler terkîb tarafına çeker.
3140. O his tarafından âlem-i tevhîdi bil; eğer birlik istersen, o tarafa sür!
3141. "Kün!" emri bir fiil oldu ve "nûn" ve "kâf" sözde vâki' oldu; ve ma'nâ sâf oldu.
3142. Bu sözün nihâyeti yoktur, rücû' et; acabâ kurdun ahvâli nizâ'da ne oldu?

Taksîmde edebsizlik ettin diye,
arslanın kurdu te'dîb etmesi


3143. O ser-firâz, iki reîs ve imtiyâz kalmamak için, kurdun başını kopardı.
3144. Ey koca kurt, mâdem ki emîrin huzûrunda ölmüş olmadın; "fe'ntekamnâ minhüm"dür.
3145. Ondan sonra arslan tilkiye teveccüh etti; dedi ki: "Bunu taâm için taksîm et!"
3146. Secde etti ve dedi ki: "Ey şâh-ı güzîn! Bu semiz sığır senin kuşluk taâmın olsun.
3147. Ve o keçi öğle vakti için, şâh-ı muzaffere yahni olsun.
3148. Ve o tavşan dahi akşam için de, bu lutuf ve keremli olan şâhın gece taâmı olsun.
3149. (Arslan) dedi: "Ey tilki, sen adli parlattın; böyle taksîmi kimden öğrendin?"
3150. "Ey büyük! Bunu nereden öğrendin?" (Tilki) dedi: "Ey cihânın şâhı! Kurdun hâlinden."