Mesnevi (Konuk)/1. Defter/3051-3100

3051. Eğer istersen ki gündüz gibi parlayasın, kendinin gece gibi olan varlığını yak!
3052. Varlığını, varlık okşayıcı olan O'nun varlığında, kimyâ içindeki bakır gibi erit!
3053. "Ben"e ve "biz"e elini sıkı yaptın; bütün bu harâblık iki varlıktandır.

Ava gitmiş olan arslan ve kurt ve tilkinin kıssasıdır


3054. Arslan ve bir kurt ve bir tilki av için, talebden dolayı dağlığa gitmiş idiler.
3055. Tâ ki birbirinin müzâheretiyle avlara yolları ve bağları sıkı bağlıyalar.
3056. Her üçü birbiriyle o geniş sahrâda çok ve büyük avlar tutalar.
3057. Vâkıâ erkek arslana onlardan âr var idi; lâkin onlara ikrâm etti ve yoldaşlık gösterdi.
3058. Böyle bir şâha leşkerden zahmet vardır; lâkin yoldaş oldu, cemâat rahmettir.
3059. Böyle aya, yıldızlardan âr vardır; o, yıldızlar arasında sehâ içindir.
3060. "Şâvir-hüm!" [Onlarla müşâvere et!] emri Peygamber'e erişti; her ne kadar onun re'yine nedîd bir re'y yok ise de.
3061. Terâzide arpa, altına refîk olmuştur; ondan dolayı değildir ki, arpa altın gibi cevher olmuştur.
3062. Rûh şimdi kalıba yoldaş olmuştur; bir müddet köpek, dergâhın bekçisi olmuştur.
3063. Vaktâ ki bu cemâat, şevketli ve azametli olan arslanın rikâbında dağ tarafına gittiler.
3064. Dağ sığırı ve keçi ve semiz tavşan buldular; ve onların işi ileriye gitti.
3065. Her kim muhârib arslanın izinde olursa, gece ve gündüz ona kebâb eksik olmaz.
3066. Vaktâ ki onları dağdan çekerek öldürülmüş ve yaralanmış ve kan içinde meşeliğe getirdiler.
3067. Taksîm, hüsrevlerin adliyle olsun diye, onlarda kurdun ve tilkinin tama'ı var idi.
3068. Onların her ikisinin tama'ı arslana aks etti; arslan o tama'ların senedini bildi.
3069. Her kim ki esrârın arslanı ve emîri olur, o, zamîrin düşündüğü her şeyi bilir.
3070. Ey düşünce huylu gönül, müteyakkız ol! Gönlü onun önünde fenâ düşünceden hıfz et!
3071. O bilir; eşeği sâkit sürer; setr için senin yüzüne güler.
3072. Vaktâ ki arslan onların o vesvâsını bildi, açık söylemedi ve o anda onları mahfûz tuttu.
3073. Lâkin kendi kendine dedi ki: Ey hasîsler ve dilenciler; muhakkak size lâyıkı göstereyim.
3074. Size benim re'yim kâfî gelmedi; benim ihsânımda sizin zannınız bu mudur?
3075. Ey kimseler, sizin akıllarınız ve re'yiniz, benim re'yimdendir ve benim cihânı süsleyen atâlarımdandır.
3076. Nakış nakkâşa ne zan eder? Çünkü zannı ve haberi dahi ona o bahş etti.
3077. Ey zamânın ârları, bana böyle hasîsâne zan, sizin için mi oldu?
3078. Eğer Allah'a kötü zannı, zan edicilerin başını kesmezsem, ayn-ı hatâ olur.
3079. Çerhı sizin aybınızdan kurtarayım; tâ ki bu kıssa cihânda kalsın.
3080. Arslan bu fikir ile açık hande vurdu; arslanın tebessümleri üzerine eymin olma!
3081. Dünyânın malı, Hakk'ın tebessümleri oldu; bizi sarhoş ve mağrur ve pejmürde etti.
3082. Ey âlî-kadr, sana fakr u hastalık iyidir; zîrâ o tebessüm, kendi tuzağını döşer.

Arslanın kurdu tecrübe etmesi ve "Ey kurt, ileriye gel!
Bizim aramızda avları taksîm et!" demesi


3083. Arslan dedi: Ey kurt, bunu taksîm et! Ey eski kurt, adâleti tecdîd et!
3084. Senin ne gevher olduğun zâhir olmak için, kassâmlıkta benim nâibim ol!
3085. (Kurt) Ey şâh, yaban sığırı senin hissendir, o büyüktür; sen de büyüksün ve azîm ve çeviksin.
3086. Keçi banadır; zîrâ orta ve vasattır. Ey tilki, tavşanı al, galatsız.
3087. Arslan dedi: Ey kurt nasıl dedin? Söyle benim bulunduğum vakit sen, biz ve sen diyorsun hâ!
3088. Kurt ne köpek oluyor ki, benim gibi misilsiz ve nazîrsiz arslanın huzûrunda kendini gördü.
3089. (Arslan) dedi: Ey kendini satın alan bir eşek, ileriye gel! Önüne geldi, pençe vurdu, onu yırttı.
3090. Vaktâ ki onu mağz ve doğru tedbîr görmedi, siyâsette onun postunu başından çekti.
3091. (Arslan) dedi: Mâdem ki senin beni görmen kendinden gidermedi, böyle câna zâr olman lâzımdır.
3092. Mâdem ki benim önümde fânî olmadın, senin boynunu vurmak bana farz geldi.
3093. O'nun vechinden gayri her bir şey hâliktir; mâdem ki sen O'nun vechinde değilsin, varlık arama!
3094. Her şey ki bizim vechimizde fânî ola; كُلُّ شَىْءٍ هَالِكٌ [Küllü şey'in hâlikün] ona cezâ olmaz.
3095. Zîrâ ki "illâ"dır; o "lâ"dan geçti. Her kim ki "illâ"dadır, o fânî olmadı.
3096. Kapı üzerinde "ben" ve "biz" vuran her bir kimse, redd-i bâbdır; ve o "lâ" üzerinde dolaşır.

O kimsenin kıssasıdır ki, bir dostun kapısını çaldı; içeriden,
"Kimdir o?" dedi. "Benim" dedi. "Mâdem ki sen sensin, kapıyı açmam.
Dostlarımdan hiçbir kimseyi tanımıyorum ki, o "ben" olsun", dedi


3097. O birisi geldi, bir dostun kapısını çaldı; dostu, "Kimsin ey mu'temed?" dedi.
3098. "Ben", dedi, ona "Git vakti değildir; böyle bir sofra üzerinde çiğin makâmı yoktur!" dedi.
3099. Hamı, hecr ve firâk âteşinden gayri kim pişirir? Nifâktan kim kurtarır?
3100. O miskin gitti ve bir yıl seferde dostun firâkı içinde şererden yandı.