Mesnevi (Konuk)/1. Defter/2651-2700

2651. Vaktâ ki bu gamdan onun üzerine toz oturdu, bütün âlemin şahlarına merhamet etti.
2652. Şefî' oldu ve dedi: Bu mülk ve livâyı bana verdiğin bir kemâl ile ver!
2653. Her kime verir ve o keremi ederse, o Süleyman'dır; o kimse de benim.
2654. O "ba'dî" olmaz, o "maî" olur; "maî" ne olur? Bî-müddeî benim.
2655. Bunun şerhini söylemek farzdır; velâkin yine ben, erkek ve kadın kıssasına rücû' ediyorum.

Arabın ve onun zevcesinin mâcerâsının mahlası
(ya'nî zübdesi mahalli)


2656. Erkek ve kadın mâcerâsının bir zübde mahallini bir muhlasın bâtını tekrâr istiyor.
2657. Kadın ve erkek sergüzeşti nakil vâki' oldu; bunu nefsinin ve aklının misâli bil!
2658. Bu kadın ve erkek ki nefistir ve akıldır; iyi ve kötü için pek lâzımdır.
2659. Ve bu toprağa mensûb olan evde ayağı bağlanmış olan bu iki, gece ve gündüz nizâ'da mâcerâ içindedir.
2660. Kadın dâimâ evin levâzımını ister; ya'nî âb-ı rû ve ekmek ve sofra ve câh.
2661. Nefis kadın gibi çâre edicilik için gâh hâkî ve gâh serverlik ister.
2662. Akıl ise bu fikirlerden âgâh değildir; onun dimâğında Allah gamından başkası yoktur.
2663. Gerçi kıssanın sırrı bu dâne ve tuzaktır; şimdi kıssanın sûretinin tamâmını dinle!
2664. Eğer beyân-ı ma'nevî kâfî olaydı, âlemin halkı âtıl ve bâtıl olurdu.
2665. Eğer muhabbet senin fikrin ve ma'nân olaydı, senin orucunun ve namazının sûreti olmaz idi.
2666. Dostların birbirine hediyeleri, dostluk husûsunda ancak sûretlerdir.
2667. Tâ ki gizlide mestûr olan muhabbetler üzerine hediyeler şâhidlik vermiş ola.
2668. Ey azîz! Zîrâ zâhir ihsanlar, gizlide olan muhabbetler üzerine şâhiddirler.
2669. Senin şâhidin gâh doğru, gâh yalan olur; sarhoş gâh meydan ve gâh ayrandan olur.
2670. Ayran içmiş olan bir sarhoşluk ızhâr eder; kafa tutmanın hây u hûyunu yapar.
2671. O mürâî, kendisinin mest-i muhabbet olduğu zannı gelmek için, oruçta ve namazdadır.
2672. Elhâsıl, ef'âl-i hâriciyye, muzmer olan şey üzerine alâmet olmak için, başkadır.
2673. Yâ Rab! O eğri nişanı doğrudan tanımamız için, bize taleb sebebiyle, o temyîzi ver!
2674. His için temyîz nasıl olur bilir misin? O his ki ينظر بنورالله ola.
2675. Eğer eser olmasa, muhabbetteb haber veren yakınlık gibi sebeb de muzhirdir.
2676. Kendisine nûr-ı Hak imâm olan kimse, muhakkak esere, yâhut sebeblere köle olmaz.
2677. Nihâyet muhabbet bâtında şu'le vurur; kavî olur ve eserden fâriğ eder.
2678. Muhabbet kendi nûrunu sipihr üzerine vurduğu vakit, mihrin i'lâmı için ona hâcet olmaz.
2679. Bu söz tamâm olmak için tafsîlât vardır; lâkin sen iste ve selâmette ol!
2680. Gerçi ma'nâ, bu sûrette zâhir oldu. Sûret, ma'nâdan yakındır ve uzaktır.
2681. Delâlette su ve ağaç gibidir; vaktâ ki mâhiyete gidersin, pek uzaktırlar.
2682. Mâhiyyât ve hâssıyyâtın terkini söyle; o iki mâhrûnun ahvâlini şerh et!

Zevcesinin iltimâsı üzerine, Arab erkeğinin muvâfakat etmesi ve
bu inkıyâdda "Benim bir hîlem ve imtihânım yoktur" diye
yemîn etmesi


2683. Erkek dedi: Şimdi muhâlefetten geçtim; hüküm tutarsın; kılıcı kınından çek!
2684. Her ne söylersen ben sana mutî'im; bana iyi ve kötü de gelmesine bakmam.
2685. Ben senin vücûdunda mün'adim olurum; çünkü ben muhibbim, muhabbet kör ve sağır eder.
2686. Kadın dedi, sen bana birr âhengi mi ediyorsun; yâhud hîle ile benim sırrımı mı keşf ediyorsun?
2687. (Erkek) dedi, Âdem-i safîyi topraktan yaratan, gizliyi ve âşikârı bilici Allah Teâlâ'ya yemîn ederim.
2688. İnsân-ı kâmile verdiği üç arşın kalıbta, elvâhda ve ervâhda her ne var idiyse, açık gösterdi.
2689. O ebede kadar her ne var idiyse evvel be-evvel, kendi "alleme'l-esmâ"sından ders aldı.
2690. Nihâyet melek onun tedrîsinden kendisinden geçti; onun takdîsinden başka kuds buldu.
2691. Onlara Âdem'den yüz gösteren açıklık; onlara göklerin açıklığından olmadı.
2692. O temiz canın meydanının genişliğinde, yedi göğün meydanı dar geldi.
2693. Peygamber buyurdu ki: Hak Teâlâ "Ben aslâ yukarıya ve aşağıya sığmadım" buyurmuştur.
2694. Ey azîz, yakînen bil ki, ben yere ve göğe ve arşa da sığmadım.
2695. Acîbdir ki, mü'minin kalbine sığarım; eğer beni istersen o gönüllerde iste!
2696. (Hak) dedi: Ey muttakî, benim kullarıma dâhil ol, benim rü'yetimden cennete dâhil olasın.
2697. Arş kendisinin o genişliği nûru ile berâber, onu gördüğü vakit kendi yerinden gitti.
2698. Muhakkak arşın büyüklüğü çok zâhir olur; lâkin ma'nâ eriştiği vakit sûret kimdir?
2699. Her bir melek diyor idi ki: Bundan evvel bizim için yeryüzü üzerinde bir ülfet var idi.
2700. Arzda hizmet tohumunu ekdik; o taalluktan biz taaccübe düştük.