Mesnevi (Konuk)/1. Defter/2301-2350


Muhtâç olan mürîdlerin, müzevvir olan müddeîlere aldanması ve
onları şeyh ve muhteşem ve vâsıl zannetmesi ve nakli nakidden
fark etmeyi bilmemesi ve ber-besteyi ber-resteden
tanımaması


2301. Bunun için âlimler fen ile derler ki, muhsinlerin misâfiri olmak lâzımdır.
2302. Sen o kimsenin mürîdi ve misâfirisin ki, o kimse denâetinden dolayı senin hâsılını alır.
2303. Kavî değildir, seni nasıl kavî eder? Nûr veremez, seni bulandırır.
2304. Mâdem ki onun için bir nûr olmadı, başkaları mukârenetinde ondan ne vakit nûr bulurlar?
2305. Gözüne ilaç yapan a'meş gibidir; gözlere ne çeker? Ancak yeşim.
2306. Fakr u keder içinde bizim hâlimiz budur; hiçbir misâfir bizim mağrûrumuz olmasın.
2307. On yılın kıtlığını eğer sûretlerde görmedin ise gözlerini aç ve bize bak!
2308. Bizim zâhirimiz müddeînin bâtını gibidir; kalbinde zulmet, hâricinde parlaklık vardır.
2309. Onun Hak'dan ne bir kokusu ve ne de eseri vardır; onun da'veti Şîs'den ve Ebu'l-Beşer'den ziyâdedir.
2310. Şeytan ona nakşını bile göstermemiştir; o ise dâimâ "Biz abdaldanız ve ziyâdeyiz" der.
2311. Dervişlerin sözünü çok çalmış, tâ gümân gelsin ki muhakkak o bir kimsedir.
2312. Sözde Bâyezîd üzerine hurde tutar; onun bâtınından Yezîd ar tutar.
2313. Âsumânın ekmeğinden ve sofrasından nasîbsizdir; Hak Teâlâ onun önüne bir kemik atmamıştır.
2314. O nidâ etmiştir ki, sofra kurmuşum, Hakk'ın nâibiyim, halîfe-zâdeyim.
2315. Salâdır, ey birbirine dolaşan sâde diller; tâ ki benim sehâ soframdan yiyiniz; tok hîçtir.
2316. Çok kimseler, senelerce va'de-i ferdâ üzerine, ferdâ erişmeyici olduğu hâlde o kapının etrâfını dönmüştür.
2317. Ziyâdeden ve mükemmellikten adamın sırrı âşikâr olmak için medîd-i zamân lâzımdır.
2318. Beden duvarının altında bir hazîne mi vardır; yâhut yılan ve karınca ve ejderhâ yuvası mıdır?
2319. Vaktâ ki onun bir şey olmadığı zâhir oldu, tâlibin ömrü gitti, âgâhlık ne fâide!

Onun beyânındadır ki, bir mürîdin müddeî-i müzevvire
o bir kimsedir diye sıdk ile i'tikâd bağlaması ve
bu i'tikâd sebebi ile şeyhinin rü'yâsında görmediği
bir makâma vâsıl olması


2320. Lâkin nâdir tâlib gelir ki, füruğdan onun hakkında o yalan nâfi' ola.
2321. O kendinin iyi kasdı sebebiyle bir makâma erişir; gerçi cân zannetti, o cesed geldi.
2322. Gece içinde kıbleyi aramak gibi. Bir kıble yok; halbuki onun o namazı câiz.
2323. Müddeînin can kıtlığı sırdadır; fakat bizim ekmek kıtlığımız zâhirdedir.
2324. Biz niçin müddeî gibi gizleyelim; müzevvir olan nâmûs için can çekişelim?

A'rabînin ve kadının kıssasına rücû' ve çok acîb temsiller


2325. Kocası ona dedi: Nice bir îrâd ve zirâati söylersin; ömürden ise ne kaldı? En çoğu geçti.
2326. Âkil ziyâdeye ve noksana bakmaz; zîrâ her ikisi bir sel gibi geçer.
2327. Sel ister berrâk, ister bulanık yüzlü olsun; mâdem ki sebât etmiyor, bir an ondan söyleme!
2328. Bu âlemde binlerce zîrûh, altüst olmaksızın maîşetini latîf olarak yaşar.
2329. Gece, gıdası tertîb olunmamış olduğu hâlde, üveyik kuşu ağaç üzerinde Hakk'a şükür söyler.
2330. Bülbül, "Ey talebleri kabûl eden, rızkın i'timâdı senin üzerinedir!" diye Hak Tealâ'ya hamd okur.
2331. Doğan kuşu şâhın elini müjde yapmış, bütün leşlerden ümîdini kesmiştir.
2332. Böylece sivrisinekten tutasın, tâ file kadar, Allah'ın ıyâli oldu, Hak ne güzel muîldir!
2333. Bütün bu gamlar ki, sînelerde vardır, bizim varlığımızın rüzgârının gubârından ve tozundandır.
2334. Bu kök koparıcı gamlar bizim orağımız gibidir; böyle ve şöyle oldu demek bizim vesvâsımızdır.
2335. Bil ki, her bir hastalık ölmekten bir parçadır; eğer çâre varsa ölümün cüz'ünü kendinden kov!
2336. Vaktâ ki ölümün cüz'ünden kaçmağa kâdir değilsin, bil ki onun küllünü senin başına dökeceklerdir.
2337. Ölümün cüz'ü eğer sana tatlı geldi ise, bil ki Hak Teâlâ küllü de tatlı eder.
2338. Marazlar ölümden elçi olarak gelir; onun elçisinden ey fuzûl, yüz çevirme!
2339. Her kim tatlı yaşarsa, o acı öldü. Her kim tene taptı ise can götürmedi.
2340. Koyunları sahrâdan çekerler; o ki en semizdir, onu öldürürler.
2341. Ey Temer, gece geçti ve sabâh geldi; ne vakte kadar bu efsâneyi baştan tutarsın?
2342. Sen genç idin ve daha kanaatkâr idin, altın isteyici oldun; halbuki evvelce altın idin.
2343. Üzümü çok asma idin, nasıl kâsid oldun; meyven olmak vakti fâsid oldun.
2344. Senin meyvenin pek tatlı olması lâzımdır; ip bükenler gibi ziyâde geriye gitmesin.
2345. Sen bizim eşimiz isen eş hem-sıfat gerektir; tâ ki işler maslahat içinde zâhir ola.
2346. Çift yekdiğerinin misâli gerektir; pabucun ve çizmenin iki çiftine bak!
2347. İki pabuçtan birisi ayağa dar gelirse, onun her iki çifti senin işine gelmez.
2348. Kapının eşini, biri küçük ve o diğeri büyük, meşe arslanının eşini de kurt gördüm mü?
2349. Devenin üzerindeki çuvalın eşi, bu birisi boş ve o biri maldan dolu olarak gelmez.
2350. Ben kanâat tarafına gönlü metîn olarak giderim; sen niçin şenâat tarafına gidersin?