Biga Halk Müziği Kültürü: Kültürel Kaynaşmanın Müzikal Yansıması/Biga “Pomak” Halk Müziği Kültürü
Biga “Pomak” Halk Müziği Kültürü
Pomakların, Türkiye’deki en yoğun olarak yaşadıkları bölge Biga’dır. İlçenin yaklaşık beşte birini oluşturan ve 93’ harbi ile yoğunlaşan göçlerle Balkanlardan gelerek yerleşen ve yörenin renkli kültürel yapısına dahil olan Pomaklar, 22 köy ve yirmi beş bin civarındaki sayılarıyla Biga nüfusunun önemli bir bölümünü oluşturur. Pomakların, XI. asırdan itibaren Pirin’e, Vardar Makedonya’sına ve Rodoplar’a yerleşmiş olan Kuman Türklerinin torunları olduğu bilinmektedir (Memişoğlu, 2005: 14, akt.Gençkal ve Beşiroğlu, 2014). Türk Dil Kurumu’nun yaptığı tanıma göre Pomaklar “Rumeli’de Bulgarca konuşan bir Türk ve Müslüman topluluğu” olarak adlandırılmaktadır. (Deniz, 2019:11) İlgili kaynaklarda Pomakların Karadeniz’in kuzeyinden Bulgaristan’a yerleşmiş Türk kavimlerinden olduğu görüşü ise cumhuriyetin ilk yıllarında kullanılmaya başlanmış ve sonrasında günümüze kadar yapılan çalışmaların neredeyse tamamında bu görüş referans alınmıştır (Aydınlı, 1971, Deniz, 2019:20). Osmanlı İmparatorluğunun Balkanlar’daki egemenliğini kaybetmeye başlaması, 1877-1878 Osmanlı Rus Harbi ve Pomaklara yönelik dini ve kültürel baskıların artması ile Pomakların da dahil olduğu Müslüman toplulukların bugünkü Türkiye topraklarına doğru kitlesel olarak göç hareketinin yoğun biçimde başladığı görülür (Deniz, 2019:63, Yiğit, 2015: 85, Nuh, 2018: 121, Başkan, 2020:183).
Birçok benzer örnekte olduğu gibi Pomaklar da kültürel birikimlerini müzikal bir biçimde ifade etmek için “Pesna” olarak bilinen halk şarkılarını kullanmışlardır. Slav dilindeki pesen, pesnya’dan gelen “Pesnalar, bütün halk şarkılarında olduğu gibi koca bir hikayeyi içinde saklayan kültürel bir çekirdek, bir halkın hafızası, kilitli sandığı…” niteliğindedir. Genellikle solo olarak söylenebildiği gibi bazen de üçtelli, mandoline benzer bir alet olan tanbura ile de söylenebilir. “Aşk, ölüm, karasevda gibi konuları içeren lirik pesnalar yanında, nispeten daha az da olsa yiğitliği ve gücü konu alan epik anlatımlı olanlar da vardır…” Kadınların kendi aralarında yaptığı “pusedelka”larda tarlada çapa yaparken, bayram karşılama ve uğurlamalarında, bahar kutlaması olan “görgovden”de, kadın ağzı iş şarkılarında ya da yaşlı erkeklerin akşamları kahvehanelerde, hasat şenliklerinde seslendirdiği şarkılar da günlük yaşamın neşe, coşku, hüzün ve heyecanını içtenlikle yansıtır (Başkan, 2020:185).
Pesna-Dobrime dojde Yunache
Sbiraite momi poprelki
V grona i dolan mahali
Da chue selo da vidi
Kahvi sme momi rabotni
Tacheme tacheme
Da se razdumat razdumat
Gelin kızlar mahallede toplanalım/Toplanıp iş yapalım/Herkes bizim nasıl çalıştığımızı konuşsun/Konuşsunlar, biz de dedikodu yapalım
Lirik pesnalar serbest ve söyleyicinin duygularıyla yorumlanan pesnalar, 8, 10, 12, 14 ve daha fazla beyit içeren çeşitleme özellikleriyle söylenen halk ezgileridir. Günümüzde en eski pesnalar Biga Yarımadası’ndaki Pomak köylerinde korunmaktadır (Gençkal, 2013: 858, Gençkal ve Beşiroğlu, 2014). Yukarıdaki karekod bağlantısında Duygu Üstünel (2018) tarafından seslendirilen bir pesna örneği yer almaktadır. Türkiye’deki en yoğun Pomak nüfusun bulunduğu, kültürün yaşatıldığı aynı zamanda en eski pesnaların korunduğu ve sevilerek söylendiği yerlerin başında özellikle Biga’nın köylerindeki anadilin Pomakça olarak varlığını sürdürmesi bu devamlılığın en önemli etkenlerindendir (Başkan, 2020:189). Biga ve köylerinde söylenen pesna örnekleri çoğunlukla sadece yaşlı erkekler tarafından söylenmektedir.
“…Özellikle ikişerli (diyafonik) pesnalar oldukça etkileyicidir. Bu ikişerli söyleme şekilleri heterofoniyi oluşturmakta ve mikrostrüktürel bakıldığında her bir icracının tavrının farklı olmasıyla beraber hoş bir ahenk oluşturmaktadır. Buralarda aynı zamanda tetrafonik pesnalar da karşımıza çıkabilir. İkişerli iki çift arasında geçen bir atışma niteliğini taşıyan pesnalar sıklıkla hasat zamanının sonunda, kahvehanelerde icra edilmektedir. Pesnaların bir diğer belirgin özelliği, ağır, nameli, sakin, yoğun işlemeleri olan (melizmatik) bir yapıya sahip olmasıdır. Serbest tartım içerisinde olan bu yoğun işlemeli notaların çokluğu söyleyen kişinin ne denli usta olduğunu göstermektedir. İşlemeler eğer ses dizisinin sınırını aşarsa bu yorumcunun o andaki melodik seyrini gösterir. Çünkü bu seyirler tamamen doğaçlama tarzındadır. Modal yapı oldukça belirgin ve sistemlidir ” (Gençkal ve Beşiroğlu, 2014: 839).
Pesnalar, Türk halk şiirindeki koşmaların biçim ve içerik özelliklerine benzeyen halk şiiri ve halk müziği geleneğinin önemli bir türünü oluşturmaktadır (Gakoviç, 1998). Türkiye Pomaklarında pesnalar tek ya da eşlik vokalle söylenirken, Batı Trakya ve Balkanlarda, Pomak gaydası, tambura ve kaval vokale eşlik eden önemli çalgılardır. Gayda ve kaval için “dağlı-köylü”, tambura için ise “şehirli” denilebiliyor. Göçle gelen Pomaklar çeşitli kaygılarla olsa gerek çalgı getiremediklerinden dolayı belirli bir saza bağlı kalmadan pesna söylendikleri için sözlerde olmasa bile müziklerde kısmi değişiklikler olabilmiştir (Başkan 2020:187).
Rodop dağlarından kafileler halinde gelen Pomaklar, Biga’nın yerli halkı ile kaynaşarak yeni bir gelecek kurmaya başladılar. Balkanlarda yaşanan savaş ve trajedilerle oldukça zor dönemler geçiren Pomaklar, yeni yurtlarında da benzer durumla karşılaştılar. Birinci dünya savaşında muhacir nüfusun savaşa katılması, doğal olarak Çanakkale savaşının da Pomaklar üzerinde önemli bir anlam ve etkisinin olmasına yol açtı. Bu kültür coğrafyasında yer alan herkes gibi Pomaklar da savaşa ve yaşanan acılara karşı duygularını kendi halk ezgileriyle ifade etmişlerdi. Biga Elmalı köyünde Rukiye Kabak’tan araştırmacı-yazar Ömer Arslan tarafından kayda alınan ve Çanakkale savaşları için söylendiği belirtilen Pesna, Pomakların göç, seferberlik ve savaş sürecinde yaşamış oldukları acıları, kaybolan umutları ve hayalleri kendine özgü üslubuyla anlatmaktadır (Arslan, 2018). Sözleri, ezgisi ve taşıdığı anlam itibariyle Türk insanının gönlünde ayrı bir yeri olan “Çanakkale Türküsü”, tarihte acılarla dolu bir dönemin duygularının müzikal yansımadır. Türküde; aynı zamanda savaşlardan bitap düşmüş halkın sesi duyulur. “Çanakkale Türküsü” en klasik haliyle sadece Anadolu’da değil Balkanlarda da aynı acıları paylaşan insanların genel karakteristiğine uygun bir hüzün, özlem ve ağıt havası taşımaktadır. Birinci Dünya Savaşı bittikten sonra bu türkü, askerlerin dilinde Osmanlı Coğrafyasının hemen her yerine yayılmış, hatta Anadolu sınırlarının da dışına çıkarak Balkanlarda da, ezgisel veya sözel varyantlarıyla söylenen türküler arasına girmiştir (Canbay, 2014). Aşağıda sözleri bulunan pesna örneği benzer duyguları anlatmak için söylenen, tarihsel olarak halk üzerinde derin izler bırakmış Çanakkale Savaşının farklı bir ezgisel anlatımı, aynı zamanda dönem içinde yaşanan olayların etkisinde Pomak sözlü-müzikal kültürünü ve pesna geleneğini yansıtan bir örnektir;
Pesna-Çanakkale Ağıdı
Duydunuz mu ?
Liste liste haber geldi İstanbul’dan… Padişah’tan…
Çok asker toplayacaklar.
Genç kuvvetli erkekleri topluyorlar.
Üç tane gemi hazırlamışlar.
Gemilerde bekarlar ve yeni evli adamlar var.
Anneler babalar başladı ağlamaya..
Ve genç gelinler de…
Küçük çocuklar da babalarına yalvarıyor:
Dur gitme babacığım gitme !
Gideceğim kızım gideceğim… Savaş başlıyor…
Komşular hepiniz hakkınızı helal edin.
Geri dönmeyeceğim…
Çanakkale bizim oluncaya kadar geri dönmeyeceğim !
Hasan abi beni yazma, ben yeni evliyim.
Benim eşim.. o da benimle gelmek istiyor.
Gideceksin Mehmet, gideceksin !
Askerleri sen götüreceksin.
Bayrağı sen taşıyacaksın.
Askerler toplansın ve hemen gitsinler.
Köyden giderken bayrağı fazla yukarı kaldırma.
İhtiyar anneleri babaları yukardan görüp de daha fazla üzülmesinler.
Çanakkale’ye gittiklerinde savaş başlamıştı.
Silahlar patladı.
Toplar ateşe başladığında yerler sarsıldı, bütün camlar kırıldı.
İnsanlar da şehit düşüyor.
Dereler kan akıyor, denizler kanla doluyor.
Bombalar patladı ortadaki gavur gemisi vuruldu, yanmaya başladı.
Bütün şehir yanmaya başladı.
Şehirdekilerin hepsi kaçtı.
Genç Ayşe yolun ortasında doğum yapmaya kaldı.
Öteden Kara Tatar gözüktü.
Tatarlar geldi ellerini arkadan bağladı.
Ayşe onlara yalvardı:
Kara Düşman Tatarı ellerimi çözün de çocuğumu doğurayım.
Ona salıncak kurayım.
Çocuğumu doğurayım adını Barış koyayım.
Ey annesinin güzel oğlu, ne zaman büyürsen götür beni.
Sor nerde Tatar köy varsa senin annen orda.
Evlat evlat büyüyünce anneni aramayı unutma.
Nerde gavur köyü görürsen beni orda ara.
Kaçmaya başlayınca derin derelerden, yüksek tepelerden.
Derin bir kuyu buldular herkes eşyalarını attı.
İçlerinde Gelin Ayşe de vardı.
Eşyalarımı atayım derken bebeğini de attı…
Ey komşular ben ne yaptım, çocuğumu attım !
Boş ver çocuğu, dedi ihtiyar adamlar.
Çabuk gidelim nerde Pomak köy varsa orda konaklayacağız.
Pomak müziklerinde kullanılan başlıca çalgılar, “kaval”, “duduk”, kavalın farklı bir çeşidi olan “svirka” ve “çifte kaval” ile birlikte “gayda” ve “tambura” da kullanılmaktadır. Nefesli bir çalgı olup özellikle Kuzey Anadolu’da kullanılan “tulum” benzeri bir çalgı olan “gayda”, çoğunlukla Rodop dağlarındaki Pomak yerleşimlerinde ve müzik kültüründe görülmekte olup Biga’da pek görülmez.
Biga Çerkes Müzik Kültürü
Çerkesler Kuzeybatı Kafkasya’nın kadim halklarından biri olarak bilinmektedirler (Erdal, 2019). 19. yüzyılın en büyük göç hareketliliğini yaşayan Kuzey Kafkasya halkları ve Çerkesler 1864 yılından itibaren Osmanlı Devleti tarafından Balkan coğrafyasına yerleştirilmiştir. Yaşanan her göç olayına benzer biçimde Çerkeslerin de göçleri oldukça zorlu bir süreçtir. Bu tarihlerde Biga’ya gelerek yerleşen ve nüfusunu Çerkeslerin oluşturduğu Hacıköy’de yapılan derleme çalışmalarında bu zorluk, göç edenlerin torunları tarafından anlatılardan anımsanarak aktarılmış ve kaydedilmiştir. Bu anlatılardan göçlerin büyük acılar içinde olduğu, binlerce kişinin uygunsuz taşıma koşullarında ve oldukça kalabalık kitleler halinde gemilere bindirilerek göç ettirildiği, hatta buna tanıklık eden ve yaşayanların “Karadenizden çıkan balığı bile yiyemedikleri” ifade edilmiştir (Canbay, 2012). 19. yüzyılın sonlarında da ikinci kez göç ettirilerek Balkanlar üzerinden getirilip Anadolu’ya yerleştirilen (Koçkar ve Koçkar, 2019) Kafkas göçmenlerinin en yoğun olarak iskan edildiği bölge Marmara bölgesi içinde Çanakkale, Biga, Bandırma, Balıkesir, Bursa, Adapazarı ve İzmit olarak gösterilebilir (Bi, 2015: 1322, akt. Erdal, 2019, Aslan, 2006: 20-22 akt, Kaçkar ve Kaplan, 2019:43, Khalaf, 2019).
Çerkes kültürünü oluşturan en önemli unsurlardan birisi olan Çerkes halk şarkıları temelde insan sesiyle vokal olarak söylenen ezgiye ikincil bir vokal ezginin eşlik etmesiyle çoksesli bir yapıya dönüşen ezgilerdir (Erdal, 2019:215). Çerkes geleneksel müzikleri ve halk şarkıları çoksesli yapısal özellikleri ve koral icra biçimleri
ile başta düğünler olmak üzere geleneksel törenlerde icra edilen müziğin temelini oluşturur. Kuzey Kafkas halklarının karakteristik özelliklerini barındıran müzikler, sosyo-kültürel ve folklorik olarak bölgenin tarihsel ve sözlü geleneksel konularını ortak bir anlayışla yansıtırlar (Kaçkar ve Kaplan, 2019:43 s.44). Biga Bakacak (İpkaiye-İbkaiye) köyünden 1928 doğumlu İhsan Tüzün, Çerkes ezgilerini Pşinesiyle seslendirmektedir. Kayıtta, geleneksel Çerkes müziğine ait ezgiler icra edilirken, ezgilerin konu ve hikayesi de anlatılmaktadır. Alaattin Akçal (2020), tarafından paylaşılan kayıt, Çerkes halk şarkılarının Biga’daki yansımasını gösterir niteliktedir.
Çerkesler’de geleneksel müziğin günümüze kadar taşınmasında en önemli unsurlardan birisi, geleneksel dans müzikleridir. Müzik ve dans Çerkes toplumunda kadın ve erkeğin yanyana olduğu etkinliklerdir (Erdal, 2019:215). Bölgede geleneksel danslar dört temel kategoride değerlendirilebilir, bunlar; “Kaafa”, ve “Zefako”, kurgusu kadın ve erkek arasında kurulan güç, birliktelik ve aşk ilişkisi üzerine yapılan danslar; “Wuig”, erkekleri savaşa ya da ava uğurlamadan önce çalınan danslar, bölge halklarınca genellikle “Lezginka” adı verilen süratli, erkeklerin ve kadınların ayakucunda ve parmak ucunda