Harâb-ı zelzele bir köy; şu yanda bir çatının
Çürük direkleri dehşetle fırlamış; öteden
Çamur yığıntısı şeklinde bir zemin katının
Yıkık temelleri manzûr, uzakta bir mesken
Zemine doğru eğilmiş, hemen sukut edecek;
Önünde bir kadın.. Oof, artık istemem görmek!
Bu levha kalbimi tahrik içinse kâfidir,
Tasavvur eyliyemem bir yürek, velev münkir,
Velev haşîn ü mülevves, ki böyle bir hâli
Görüp de sızlamasın!.. Şimdi siz bu timsâli,
Bu levh-i matemi her türlü dehşetiyle alın,
Şu muhterem vatanın bir kenâr-ı bâridine;
Bütün o manzara-i can şikâfı bir de kaim
Ridâ-yi berf ile örtün ki titresin de yine
– İçinde saklıyarak sûziş-i felâketini
– Yabancı gözlere göstermesin sefâletini…
Nasıl tahammül eder sonra karşısında bunun,
Bunun, bu sahne-i pür-ye’s-i girye-meşhûnun
Biraz hamiyyet ü rikkatle sızlıyan dil-i pâk?
Derin, iniltili çarpıntılarla sîne-i hâk
Teessürâtım söyler bu levh-i âlâma;
Sizin de kalbiniz elbet acır, değil mi? Verin,
Verin şu dullara, yoksul kalan şu eytâma
Verin enînine gaayet şu bir yığın beşerin!..