Sivas Katliamına ilişkin TBMM Araştırması Komisyonu Raporu/Muhalefet gerekçeleri ve şerhler
2 Temmuz 1993 günü Sivas'da meydana gelen ve 37 insanımızın yakılarak katledilmesiyle sonuçlanan insanlık dışı olayı araştırmakla görevlendirilen TBMM Araştırma Komisyonu, konuyu ciddiyetle araştırmış ve raporun başlangıç kısmında olayları objektif olarak rapora yansıtmıştır. Ancak; komisyon üyelerinin çok iyi niyetine karşın ve TBMM'nin ortak mutabakatı ile bir rapor hazırlanması konusundaki çabalara rağmen raporun sonuç kısmında hepimizin rahatlıkla kabul edebileceği ve savunabileceği sağlıklı bir değerlendirme yapılamamıştır.
Olayı Aziz Nesin'in kişiliğine ve sözkonusu etkinliklerde yaptığı konuşmalar Üzerine oluşan "Tahrik'e" bağlamak; olayın boyutlarını daraltmakta ve asıl dikkat çekilmesi gereken yanını gizlemektedir.
Bu insanlık dışı eylem: Laikliğe, Cumhuriyete, Demokrasiye, özgür düşünceye, Kültür ve sanata karşı planlı, programlı ve örgütlü olarak yapılmış alçakça bir saldırıdır.
Aziz Nesin veya onun etkinliklerin açılışında yaptığı konuşma sadece bir bahanedir. Saldırganların Cumhuriyetin temelinin atıldığı kongre binasına saldırmaları, Atatürk büstünü yerinden söküp atmaları, asıl amacın ne olduğunu açıkça göstermektedir.
12 Eylül sonrası darbecilerin izlediği politikalar sonucu güçlenen ve bir siyasi güç haline gelen şerait özlemcisi fanatik dinci grupların bir provası olarak değerlendirebileceğimiz bu olayı "Düşünce ve kanaat hürriyetinin, hiç bir kimseye başkalarının fikir ve inançlarına hakaret etme şeklinde kullanılamayacağı açıktır" şeklinde yorumlamak büyük bir yanlıştır. Böylesine bir yaklaşım bu fanatik dinci gruplara cesaret vermektedir. Bu yaklaşımlarla Türkiye için büyük bir tehlike oluşturan gerçekleri gizlemiş oluruz. Çok ciddî bir çalışma sonucu hazırlanan bu olayla ilgili raporda bir tek kelimeyle, gericilikten, irticadan, laiklikten ve demokrasiden bahsedilmemiş olması, bu ciddî komisyondan büyük beklentisi olan Laiklik ve Demokrasi taraftarı geniş halk yığınlarında hayal kırıklığı yaratacak ve insanlarımızın demokrasi içerisinde sorunların çözümü konusundaki inançları umutsuzluğa dönüşecektir.
Bu nedenlerle bu konudaki düşüncelerimi ve değerlendirmemi, bu rapor üzerine açılacak olan genel görüşmede açıklama hakkımın saklı kalması kaydı ile komisyonumuz tarafından hazırlanan rapora muhalefet olduğumu bilgilerinize arz ederim.
Saygılarımla
Mustafa Kul
Erzincan
T.B.M.M. Genel Kurulunun 123 üncü Birleşiminde 6.7.1993 tarih ve 248 sayılı kararı ile kurulan 10/107, 108, 109, 111 ve 114 Esas Numaralı Meclis Araştırma Komisyonumuz çalışmalarını sürdürerek Raporunu Tamamlamıştır. Bu Rapor'da yeterince vurgulanmayan veya verilmesi gereken üslubu bulamayan bazı noktaların ayrıca belirtilmesini gerekli görmekteyim.
- Genel olarak Raporda, olayların doğrudan doğruya alınan ifadelerle izah edilmeye
çalışılması zaman zaman gereksiz ayrıntılar ortaya çıkarmış; önemine göre fazla veya eksik vurgulara yol açmıştır.
- 2 Temmuz 1993 günü Sivas'ta meydana gelen olaylar, Türkiye'nin birlik ve bütünlüğünü bozmaya çalışan güçlerin ülke genelinde oluşturmaya çalıştıkları terör ve kargaşa ortamının bir parçasıdır. Bu olayı Sivas'la sınırlı görmek, Türkiye'nin geleceğiyle ilgili sağlıklı değerlendirmeler yapabilmenin önünde önemli bir engeldir.
Olayların sorumlusu Sivas halkı değildir. Olaylara katıldıkları gerekçesiyle tutuklananlardan da anlaşıldığı üzere her türlü eğilimi yansıtan kişilerden oluşan kalabalık, kitle psikolojisinden yararlanılarak tahrik edilmiştir. Sivas hassas bir çatışma için uygun bir il olarak görülmüş, çok sayıda işsiziyle olay çıkarmaya elverişli bulunmuş, büyük kentlere verdiği göç sebebiyle burada meydana gelecek olayların Sivas dışına yayılacağı düşünülmüştür. Pir Sultan Abdal etkinlikleri sırasında tahrike yönelen faaliyetler, olaylar öncesinde ve sırasında alınmayan önlemler, olaylar sonrasındaki gelişmeler üzerinde açıklığa kavuşturulamayan karanlık noktalar vardır :
- Kültür Bakanlığının 100 milyon liralık yardımıyla, Sivas Kültür Müdürü Mehmet Talay'ın Düzenleme Komitesi üyeliğiyle, Sivas Valisi Ahmet Karabilgin'in izni ve katılımıyla gerçekleştirilen Pir Sultan Abdal etkinliklerine Pir Sultan Abdal'ı tanımadığını belirten Aziz Nesin nasıl ve niçin davet edilmiştir?
- Video filmlerinden açıkça görüldüğü gibi, 1 Temmuz günü Kültür Merkezi salonunda bulunanların büyük çoğunluğunun sol yumrukları havada "devrim şehitlerine" saygı duruşuna Vali Ahmet Karabilgin hangi sıfatla iştirak etmiştir?
- Yazıları, yayınları ve konuşmalarıyla düşünce ve inançlara hakareti düşünce ve inanç hürriyeti olarak yorumlayarak sürekli olaylara sebebiyet veren Aziz Nesin'in kendisi bir provokatör müdür, yoksa provokatörler tarafından kullanılmakta mıdır?
- Aziz Nesin'in davet edilmesi ve konuşturulması, Che Guavera, Lenin, Mahir Çayan, Dev-Sol, Kızıl Yıldız Amblem ve posterleri, Cuma saatinde çalınan davul bilinçli bir tahrikin mi, yoksa normal birer faaliyetin mi eseridirler?
- Dağıtılan bildirilere ve mahallî basının uyarılarına rağmen istihbarat eksikliği bir yana, 100 kişilik komando bölüğü ve özel harekât timinin Divriği, Zara ve İmranlı yöresindeki PKK ile ilgili operasyonda görevlendirilerek Sivas il merkezinden uzaklaştırılması yalnızca bir tesadüf müdür?
- Olayların başlamasından sonra birkaç kez dağılan kalabalığı tekrar toplayarak eyleme konsantresini sağlayanlar, önceleri Kültür Merkezi Vilayet ve Dörtyol arasında gidip gelen kalabalığı Madımak Oteli'ne yönlendiren kimlerdir?
- Vali ve Emniyet Müdürünün ifadelerinden anlaşıldığı üzere, güvenlik görevlilerinin göstericileri saat 13.30'dan 17.00'a kadar kontrol altında tutmaya, dağılmasını önlemeye çalışması yalnızca bir taktik hatası mıdır?
- Göstericilerin Madımak Oteli önünde toplanmaya başlamadan önce Aziz Nesin ve misafirlerin Sivas dışına çıkarılması için ciddî hiçbir girişimde bulunulmayışı, yalnızca ihmalle açıklanabilir mi?
- Komisyonun çalışmaları sırasında Sivas'ta zemin bulamayan PKK'nın DEV-SOL ve TİKKO ile işbirliği yaparak Karadeniz bağlantısı kurmaya çalıştığı şeklindeki ifadelere rastlanması, Millî İstihbarat Teşkilatı Sivas Bölge Müdürünün, olaylar sonrası PKK kaynaklı bazı kişilerin Sivas'ta DEV-SOL ve TİKKO'nun da içinde bulunduğu ortak bir eylem hazırlığı içinde olduğu şeklinde kesin bir kaynaktan bilgi geldiğini beyan etmesi; Sivas olaylarının hemen arkasından Erzincan'ın Başbağlar köyünde PKK'nın gerçekleştirdiği korkunç katliam sırasında "Sivas Olaylarının intikamından bahseden bildirilerin bırakılması, Türkiye'de terörü ve karışıklıkları tırmandırmak isteyenlerin muhtemel niyetlerinin ne olabileceği konusunda dikkate alınması gereken noktalardır.
- Ne zaman, nasıl ve ne şekilde yerinden düşürüldüğü veya söküldüğü anlaşılamayan Atatürk Büstünün, Sivas olaylarına belli bir görüntü vermek isteyen meçhul failler tarafından hedef alındığı çelişkilerden anlaşılmaktadır. Müze görevlilerince düzenlenen tutanakta 21.30-21.40 sıralarında Kongre Binasının camlarının taşlanarak kırıldığı, olaylar sakinleştikten sonra dışarı çıkıldığında Atatürk Büstünün kaide üzerinden, eğim yerinden kırılarak yere düştüğünün görüldüğü belirtilmektedir.
Halbuki güvenlik güçlerinin havaya yoğun ateş açmasından sonra göstericilerin Emniyet olay tutanağına göre 20.25'ten sonra kaçışmaya başladığı ve topluluğun kısa sürede dağıldığı bilinmektedir. Topluluk dağıldıktan yaklaşık bir saat sonra bu olayın aynı grup tarafından gerçekleştirilmesi imkânsızdır. Üstelik bu sıralarda polis ve asker tam teyakkuz halindedir; sevk edilen 400 acemi er ve çevre il ve ilçelerden gelen kuvvetlerle birlikte olay mahallinin etrafı güvenlik güçleriyle doludur.
Öte yandan büst 2.5 metrelik bir kaide üzerindedir ve 250-300 kg ağırlığındadır. Böylesine ağır bir büstün, insan boyunun ulaşamayacağı bir yükseklikten düşmesi halinde, karo taşlarla döşeli olan kaldırımın kırılması gerektiği halde, tutanağa ekli fotoğraflarda etraftaki çiçeklerde ezilme ve kaldırım taşlarında da kırılma görülmemektedir. Mahalli basın mensuplarının sokağa çıkma yasağından sonra gece indirilerek Müze Binasına konulduğunu savundukları Atatürk büstünün yerinden sökülüşü veya düşürülüşü Sivas Olaylarının karanlık noktalarından biridir.
- Olaylar sonrasında genel kanaat ve ifadelere göre polis kurşunuyla çok sayıda insan yaralanmış ve ölmüştür. Yaralama ve öldürme olayları Madımak Oteli yangınını müteakip kalabalık dağılırken ve olay mahalline uzak bölgelerde meydana gelmiştir. Kurşunla ölenler ve yaralananların failleri tespit edilmemiş, ilgili mercilerce konu üzerinde yeterince araştırma ve balistik incelemelerin yapılıp yapılmadığı bilinmemektedir. Sivas olaylarının önemli karanlık noktalarından birini oluşturan bu hususun aydınlatılmasında da zaruret vardır.
Arz ederim.
Doç. Dr. Abdullatif Şener
Sivas
2 Temmuz 1993 günü Sivas'ta meydana gelen ve müessif bir şekilde sonuçlanan olayı araştırmakla görevlendirilen TBMM Araştırma Komisyonu raporu ciddî bir araştırma ve incelemenin ürünü olmakla beraber raporda bir kaç nokta yeterince aydınlığa kavuşmamıştır.
Şüphesiz bilinen şekilde sonuçlanan olayın hiçbir haklı gerekçesi olamaz. Ancak, olaydaki tahrik unsurlarının da gözardı edilmemesi gerekir. Anayasamız herkesin düşünce ve kanaat hürriyetine sahip olduğunu; herkesin düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahip olduğunu söyler. Bu durum hukukun üstünlüğünü savunan demokratik ve laik rejimin gereğidir. Ancak, Aziz Nesin düşünce ve kanaat hürriyetinin de sınırlarını aşarak başkalarına ve başkalarının inançlarına hakaret unsurları taşıyan ifadeler kullanmıştır. Aynı tavrın Sivas'ta da devam ettirilmesi hassas bir toplumsal yapı arz eden Sivas'ta bir kısım kimselerin bu çirkin hadiseye katılmalarında etkili olan önemli unsurlardan biri olmuştur.
İl İdaresi Kanununa göre "il sınırlan içinde huzur ve güvenliğin, kişi dokunulmazlığının, tasarrufa müteallik emniyetin, kamu esenliğinin sağlanması ve önleyici kolluk yetkisi Vali'nin ödev ve görevleri arasındadır." Ayrıca, mezkur kanun "kolluk kuvvetleriyle, yardıma gelen askerî kuvvet arasındaki işbirliği ve koordinasyonun Vali tarafından sağlanacağını" söyler. Sivas'ta meydana gelen hadiselerde olaylar öncesinde bazı belirtiler bulunmasına rağmen tedbir alınmadığı, olaylar başlamasından sonra alınan tedbirlerde de tamamen öngörüsüz hareket edildiği açıkça görülmektedir. Bu durumun ihmal ve basiretsizlik sınırlarını da zorladığı açıktır.
Öte yandan Komisyonun bütün ısrarlı inceleme ve araştırmalarına rağmen tarihî önemi ve sembolik anlamı olan Kongre Binası önündeki Atatürk Büstünün topluluk tarafından düşürüldüğü iddiası boşlukta kalmıştır. Bu iddia hiçbir görgü tanığının ifadesine dayanmadığı gibi bu konuda Komisyonun aldığı ifadelerde çelişkiler ve belirsizliklerle karşılaşılmıştır. Emniyetin olay tespit tutanağına göre topluluk saat 20.25 sıralarında dağıtılmış, ancak, olay anında dışarı çıkamadıklarını belirten Müze görevlilerinin çelişkili olduğu anlaşılan tutanaklarında olayın saat 21.30 sıralarında meydana geldiği belirtilmiştir.
Topluluk dağıldıktan yaklaşık bir saat sonra, sevk edilen bütün kolluk güçleri teyakkuz halinde iken böyle bir durumun gerçekleşmesi mümkün olmadığı gibi; bu fiilin kimler ve kaç kişilik topluluk tarafından ne şekilde işlendiği konusunda hiçbir bilginin de bulunmadığı ortaya çıkmıştır. Ayrıca, olay tutanağı ve Atatürk Büstünün indirilmesinden sonra çekilen fotoğraflar alınan ifadelerle birlikte incelendiğinde bu konuda ciddî çelişkiler görülmektedir, ilgililer tarafından üzerinde durulmayan bu konunun soruşturulması halinde ortaya çıkacak gerçek durum Sivas olayları hakkında daha sağlıklı değerlendirmelere imkân tanıyacaktır. Bilgilerinize arz ederim.
M. Cemal Öztaylan
Balıkesir
T.B.M.M. Genel Kurulunun 123 üncü Birleşiminde 6.7.1993 tarih ve 248 sayılı Karar ile kurulan 10/107, 108, 109, 111, 114 Esas Numaralı Meclis Araştırma Komisyonumuzun raporuna ek olarak aşağıdaki değerlendirmeleri gerekli görüyorum :
- Müessif olayı tahrik eden güçler tarafımızdan tam olarak saptanamamakla birlikte olay cereyan şekli itibariyle laik Türkiye Cumhuriyetine başkaldırıya dönüşmüştür.
- Raporda olayın gelişiminde "İl İdaresi"nin öngörüsüzlüğünden, kararsızlığından ve basiretsizliğinden söz edilmektedir. Kanımca bu sıfatlar sadece il idaresi yönünden değil, bütünüyle "İdare" için geçerlidir.
Nami Çağan
İstanbul
Araştırma Komisyonu oldukça yoğun ve titiz bir çalışma yapmıştır. Böylesine önemli konuda düzenlenen raporda ortak görüşe ulaşılamamış olmasında, siyasal kaygılar yanında çalışmaların devam ettiği, henüz hiçbir sonucu belli olmadığı günlerde bile, basında çalışmalar hakkında çoğu kez gerçeği yansıtmayan görüşlerin yer almasının da etken olduğunu üzüntüyle belirtmek durumundayım. Böyle olunca da takdirle karşıladığım bu çalışmalar sırasında komisyonun elinde olan veya olmayan, ancak kesinlikle sonuca etki ettiğine inandığım bazı durumlarla sonuçtaki çoğunluk görüşüne katılamadığım hususları Yüce Meclis'in bilgisine sunmayı bir yurtseverlik gereği sayıyorum.
Meclisin komisyonumuza verdiği görev "Sivas'ta meydana gelen olayların sebep ve sorumluları ile olayların oluş şeklinin ortaya çıkarılması ve maddî zararların tespiti"dir. Görev bu olunca, hem olayın neden ve niçinlerini iyi anlamak, hem de gelecekte bu tür olayların tekrarlanmamasını sağlamak amacıyla, olaya salt polis müfettişi veya savunma avukatı mantığıyla değil, bu olayda yer alan unsurların sosyal ve kültürel durumları dahil her yönüyle araştırılıp irdelenmesinin gerekli olduğuna inanmaktayım. Diğer bir anlatımla; olayların olduğu yeri, günü ve zamanı da dahil, olaylarda başrolü oynayan etkenlerin, bu arada saldırganların yetiştiği, yaşadığı çevre, okuduğu okullar veya kurslar nelerdir, nasıl bir çevre yaşamı ve eğitimden veya eğitimsizlikten sonra insanlar saatlerce süren bir eylemden sonra bir şeyleri kırıp dökmekten, insanları yakmaktan zevk alır, trans haline gelir konumda olabiliyorlar.
Komisyona verilen 15 günlük çalışma süresi bu tarzda araştırma yapmak için yeterli değildi. Ancak süre uzatılabilir ve gelecekte bu tür olayları yaratabilecek veya olaylarda maşa olarak kullanılabilecek insanların yetişmesinin, yetiştirilebilmesinin önlenmesi için gerekli önlemlerin alınması, yani bataklığın kurutulması yönünde bu raporda tespit, tedbir ve önerilere ilişkin görüşlerin mutlaka yer alması gerekirdi.
Bu durumun inceleme dışı bırakılması yazık ki komisyonun yapacağı tarihi bir görevin yapılamamış olması sonucunu doğurmuştur.
Bu görüşten hareketle, olaylara karışanların çok büyük kesiminin 13-17 yaş grubu arasında olduğu hemen herkesçe söylenmesine, video kasetlerinde de görülmesine rağmen, okulların kapalı olduğu bir dönemde bu kadar çok sayıda çocuk ve gencin nasıl bulunduğu vakıf, dernek veya kurumların (belediye dahil) işlettiği yurtlarda çok sayıda öğrenci bulundurulup bulundurulmadığı, Atatürk'ün Sivas'a ilk gelişinin yıldönümü kutlamalarından hemen önce Belediyenin öncülüğünde ve ilk defa "Hicret Koşusu" adı altında bir organizasyonun yapılmasının rastlantı olup olmadığının komisyonca incelenmemiş olmasını da bir eksiklik olarak görmekteyim.
Komisyon üyesi olarak bir Sivas milletvekilinin görevli olması bilgi verenleri bir anlamda manevi baskı altında tutmuştur.
Sivas'ta yerel kadroların oluşmasında (özellikle güvenlik görevlileri ile din görevlilerinin atanmasında) geçmişte Ankara'da uzun süre üst kademelerde görev yapan Belediye Başkanının etkin rol oynadığı yolunda yaygın kanaatin olduğu gerek komisyon çalışmaları gerekse olaylardan hemen sonra parti adına Sivas'a gidişlerim sırasında tarafımdan gözlenmiştir.
Sivas'taki çalışmalar Valilik binasında komisyona ayrılan bir odada yapılır, bilgisine başvurulan şahıslar buraya çağrılırken Tugay Komutanının, Valinin talimatına rağmen zamanında ve yeterli sayıda asker göndermediği yönünde çok ciddî suçlamalar, kuşkular varken ve uzun tartışmalar sonunda SHP ve CHP'li 3 üyenin gitmeme yönünde tavır almasına rağmen Tugaydaki çalışma odasına gidilerek bilgisine başvurulması etkili, tarafsız ve eşitlikçi davranışa gölge düşürmüş, komisyonun titrinin de zaafa uğramasına neden olmuştur.
Komisyona sunulan telsiz konuşmalarının çözümünü içeren metnin önemli yerlerinde "çözülemedi" şerhleri vardır. Olaylar sırasında ikisi emniyetçe birisi İHA'ca çekildiği ifade edilen video kasetlerin tamamı 3-3,5 saatte dinlenebilmektedir. Bu durum kasetlerin çok kısaltıldığını, bir anlamda da terbiye edildiğini göstermektedir.
İşin ilginç yanı özellikle emniyetçe çekilen kasetler kalabalığı geniş çapta gösterecek hâkim yerlerden değil, tersine öndeki sıraları gören, arkadakileri görmeyecek konumlardan görüntülenmiştir.
Atatürk büstü büyük bir olasılıkla göstericiler tarafından kırılmış olmasına rağmen bu konuda düzenlenen tutanak ve çekilen resimler olayı belirsiz hale getirmeyi amaçlayan bir anlayışla düzenlenmiştir. Bazı şahıslarca büstün olaylar sonrasında muhtemelen gece kaldırıldığı yönündeki ifadeleri, olaylar sonrasında hemen sokağa çıkma yasağı konması ve alanda o sırada çok sayıda asker ve güvenlik görevlisinin bulunması nedeniyle inandırıcı gelmemektedir. Bu iddianın doğru olması, büstü güvenlik güçlerinin kırdığı sonucunu doğurur ki bu da çok daha vahimdir. Bu nedenle bu konunun mutlaka aydınlığa kavuşturulması gerekir.
Dönemin Emniyet Genel Müdürü'nün olayın başlangıcından bitimine (helikopterle birlikte Sivas'a gidinceye) kadar Müsteşar ve Bakan'la, Bakan'ın odasında sürekli olarak birlikte olduklarını, İl'deki ve Ankara'daki Devlet görevlileri ile bilgi alışverişinde bulunduklarını belirtmesine rağmen dönemin Müsteşarının bilgisine başvurulmamış olmasını büyük bir eksiklik olarak görmekteyim.
Olaylara karışan saldırganların teşhis ve tespitlerinin tam olarak yapılmadığı yönünde kamuoyunda yaygın bir kanaat vardır. 50-60 gibi az sayıda insanla başlayan ve 8 saati aşkın bir süre devam eden olaylarda sanıkların teşhis ve tespitlerinin tam olarak yapılamamış olmasını anlamak, hele güvenlik güçlerinin uzun süredir orada görev yapan insanlardan oluştuğu dikkate alındığında ve kayırmacı olmayan bir görev anlayışı içinde hareket etme zorunda olmaları gerektiği düşünüldüğünde son derece zordur.
Kamuoyunu ciddî bir şekilde rencide eden ve kamu görevlilerini zan altında bırakan bu söylenti ve kuşkuların ortadan kaldırılması için video bantlarından çekilen resimlerin basın ilan yoluyla hem Sivas'ta hem de Türkiye düzeyinde teşhir ve afişe edilmesinde büyük yarar, hatta zorunluluk vardır.
Sonuç olarak; bu insanlık dışı olayı Aziz Nesin'in bilinen kişiliğine ve söz konusu etkinliklerde yaptığı konuşmalar üzerine oluşan "tahrik"e bağlamak olayın boyutlarını daralttığı gibi asıl dikkat çekilmesi gereken yönlerinin de perdelenmesine neden olacaktır.
Olayların başlatılma yeri, zamanı, olaylar sırasında atılan sloganlar, yapılan konuşmalar, konuşmacıların mensubiyeti, olaylar öncesi yapılan propagandalar ve saldırganların yöneldiği hedefler gözönünde bulundurulduğunda, 1923 yılında Atatürk tarafından Sivas'ta başlatılan laik cumhuriyet akımının rövanşını almak isteyen, şeriat özlemcisi, kökten dinci, fanatik grupların demokrasiye, laik Cumhuriyete, özgür düşünceye, kültür ve sanata karşı planlı, programlı, örgütlü ağır bir başkaldırısı olduğu görülmektedir. Nedeni ne olursa olsun raporda bunun açık bir şekilde belirtilmemiş olması bugün için üzüntü, gelecek yönünden ise kaygı vericidir.
Türk idarî yapısı, gelenekleri gözönünde bulundurulduğunda gerek dönemin Emniyet Genel Müdür gerekse yerel yöneticilerin açıklamalarından, olayın gelişmesinde ve müessif bir şekilde sonuçlanmasında görülen basiretsizlik, kararsızlık ve aczin sadece il yöneticilerinde olmadığı, onların yanında ve en az onlar kadar "saldırgan"la halkı karıştıracak kadar, hatta Van'daki sigortadan para almak için sahibince yakılan otelle Sivas'ta 37 yurttaşımızın yakıldığı oteli karıştıracak kadar konulardan habersiz olan ve yerel yöneticilere halkla güvenlik güçlerini karşı karşıya getirmeyin talimatını veren, bütün feryatlara rağmen olayların bastırılmasını ve mağdurların korunması yönünde yeterli tedbirleri almayan dönemin içişleri Bakanında, Başbakan'da ve dolayısıyla Hükümette de olduğu açık bir gerçektir.
Komisyonun zarar tespiti yönünde de hiç bir çalışması olmamıştır.
Yukarıdan beri kısaca arz edilmeye çalışılan olgular sonunda bu insanlık dışı olayın TBMM'nin iradesine uygun olarak Sivas'ta meydana gelen olayların sebep ve sorumluları ile olayların oluş şeklinin ortaya çıkarılması ve maddî zararların tespitinin 15 günlük süre içinde ve Araştırma Komisyonu yetkileri çerçevesinde ortaya çıkarılması mümkün olamamıştır.
Karanlıkta kalan hususların da aydınlatılması ve gelecekte bu tür menfur olayların bir daha yaşanmamasını temin etmek amacıyla Meclis Soruşturması açılmasının uygun olacağı düşüncesiyle ve raporun görüşülmesi sırasında daha geniş açıklamalarda bulunma hakkım saklı kalmak kaydıyla arz ederim.
Saygılarımla.
Haydar Oymak
Amasya
Araştırma Komisyonu
Kâtip Üyesi