Sarı Dede Efsanesi

Kaynak:

Telif durumu:

Bu maddede yer alan eserin telif bilgisi belirsizdir.
Vikikaynak'ta yalnızca telif hakkı serbest, kamu malı statüsünde olan ya da telif haklı saklı olmakla birlikte, yasal koruma süresi dolduğu için telif hakkı serbest hâle gelmiş eserler yer alabilir. Karışıklığa yer verilmemesi için, eserlerin telif bilgisinin maddede yer alması gerekir. Aksi takdirde, maddede olası bir telif hakkı ihlali söz konusu olabilir. Bu durum da maddenin silme politikası gereğince silinmesine yol açar.
Maddeye eserin telif hakkı bilgisini girerek Vikikaynak'a katkıda bulunabilirsiniz.

Bir gün evvel öğle üzeri çıkan kar fırtınası, ertesi günü sabah vaktine kadar devam etmişti. Sokaklar, caddeler diz boyu karla örtülüydü. Daha evvelki yıllarda görülmeyen bir kış geçiriliyordu. Soğuk rüzgârın pencere aralarından geçen sesi, insanı iliklerine kadar titretiyordu.

Sabah ezanını yanık sesi ile okuyan müezzinin sesi, daha evvel fırtına sesi ile uyanmış, tüm Moymul’lular tarafından duyulmuştu. Ama ne mümkün camiye gitmek, soğuk son haddinde, imam bile gelememişti camiye. Müezzin bekledi, bekledi baktı gelen yok. Gelmesi gerekenlerin gelmeyişlerinden doğan mahcubiyetin hamili olan müezzin, camiden çıkıyor, yüzü camiye doğru, arka arkaya, birçok istikamette gidip geliyor. Yerde bıraktığı ayak izleri, camiye namaz kılmaya gelen birçok insan varmış gibi bir intiba uyandırsın istemişti. Güneş doğmadan namazı tek başına kılıyor, sonra her zamanki âdeti üzerine en az bir cüz Kur’an okuyor. Dua, Dua, Dua. Arkasından, bekarlık yaptığı eve, hizmete gidiyor. Bu müezzinin adı; SARI DEDE. O’na sarı denmesinin nedeni sarışın olduğundan değil, Kur’an-ı Kerim’den Müzzemmil Suresi’ni okurken, yüksek mânâsının etkisiyle korkudan sararan benzi hep öyle kaldığından Sarı Dede diyorlardı.

Sarı Dede’nin, zayıf, ufak tefek vücuduna karşın, çok çalışkan olması, temizliği intizamı ile dikkat çekmesi, hele hele büyük küçük herkesi sevmesi, onun önde gelen meziyetlerindendi. Ancak halkın arasında da zenginliğin fazilet ölçüsü olduğu bir dönemde fakirliği tek kusuru..

Kahvede, şurda burda, ona bir şey sorarlarsa cevap verir, yoksa hep sükut içinde idi. Konuştuğunda insanların en çok helal lokmaya dikkat etmelerini isterdi. Allah’ın insanlardan istediği her şeyi önce kendi yaşardı. Hakk’ı çok zikretmek, halka yumuşak söylemek, şefkat eylemek, çok sabırlı olmak, hilmle hep tevazu içinde olmayı tavsiye ederdi.

Bilmiyoruz hangi sene, Tavşanlıya uzun müddet yağmur yağmamış, ekinler başak vermeden sararmaya başlamıştı bile. Halk her tarafta yağmur duasına çıkıyor, fakat istenilen yağmur bur türlü yağmıyordu. Son olarak Mülayim tepede yine bir yağmur duası için toplanılmıştı. Halk her tarafta kurbanlar kesiyor, gözlemeler yapıp adak dağıtıyordu. Bu defa birçok yerden, hatırı sayılır derin hocalar katıldı yağmur duasına. Bütün Tavşanlı, Moymul, çevre köyler Mülayim tepede idi.

Sarı Dede’yi çağıran olmamıştı. Bekar durduğu ağası ile, hayvanlarına ot aramaya gitmişlerdi. Uzaklardan Mülayime birikenler görünüyordu. Gökyüzü berrak mı berrak. Tek bulut yok. Dikenlerin, çalıların, çırpıların arasında, kendi kendine konuşmaya başlamıştı. O sırada ona fark ettirmeden dinleyen ağasını unutmuş, kendinden geçercesine şunları söylüyordu;

“Ya Rabbi sen onların kusuruna bakma, gafildirler, cahildirler ama gene de senin kulundur onlar. Sen onların kusuruna bakma Ya Rabbi, istedikleri yağmuru veriver.”

Sarı Dede’nin dudakları her kıpırdadığında, önce bir serinlik, sonra ocak gibi parlak, şeffaf gökyüzünde, yağmur bulutları toplanmaya başlamıştı. Ne garip, bulutlar her taraftan kendi üslerine doğru geliyordu. Derken bereketli, feyizli bir yağmur, çiseleyerek yalnız kendi çevrelerine yağıyordu. Moymul’a doğru yürüdüler. Bulutlar onlarla beraber. Evlerine vardıklarında yağmur iliklerine kadar işlemişti. Mülayimde toplananlar manzarayı görüyor bir mana veremiyorlardı.

Sarı Dede’nin ağası gördüklerini herkese anlatmış, bilahare ona;

“Hocam bu güne kadar sen benim bekarımdın, bundan sonra sen ağa, ben bekar olarak emrindeyim” dedi. Dedi ya, bizim Sarı Dede’in sarı benzinin biraz daha sararmış olduğunu fark edemedi. Ağasından izin istedi. Verilmemesine rağmen ağası ile helâlleşip ayrıldı.

Camiye gitti. Son defa ezan okudu. Hayret, cami ağzına kadar dolmuştu. Halk sanki yağmurdan ıslanmak için Moymul’a gelmişti. Herkes bir tuhaf bakıyordu ona, namaz kılındı. Ama son secdede kalkamayan Sarı Dede’miz olmuştu. Ruhunu teslim etmişti. Kim bilir ne dualar etmişti bu gafiller için. Ruhunu öylece teslim etmişti. Öylesine bir sevgi seli ki; cenazesinde bulunmayan yok gibiydi.

“Kabri şimdiki Moymul mezarlığı içerisindedir ve bir türbe ile çevrilmiştir.”