Sağduyu Tanrısızlığın İlmihali/Dinin Halk ve Hükümdarlar Üzerinde Kötü Etkileri
İnsanın anlayışına sığmayan şey, insanlara göre değildir. Metafizik olan şey, doğal yaratıklar için değildir. Akıl erdirilemeyen sırlar, sınırlı zekâlar için yapılmış değildir. Bunları anlamak için kudretli deha çabaları mı gerekir? İlahiyatçılar, anlaşılmazlığını bizzat teslim ettikleri konular üzerinde, aralarında çekişecek kadar deli iseler, bu durumda, toplum onların delice çekişmelerine katılmalı mıdır? Birkaç inatçı hayalcinin hayallerine değer vermek için, kavimlerin kanının akması mı gerekir? İlahiyatçıları engellerinden ve kavimlerin batıl düşüncelerinden kurtarmak çok zorsa, herhalde bir tarafın aykırılıklarının, öteki tarafın budalalıklarının kötü etkiler oluşturmasına engel olmak çok kolaydır. Herkesin istediği gibi düşünmesine izin verilsin, ancak görüşleri yüzünden başkalarına zarar verme izni kimseye verilmesin. Eğer milletlerin başkanları daha adil, daha aklı başında olsaydı, ilahiyatçıların tartışmaları, genel güvenliği, fizikçilerin, tabiplerin, dilbilginlerinin ve eleştirmenlerin tartışmalarından daha fazla ilgilendirmezdi. Teolojik çekişmelerin devletler için ciddi sonuçlar ortaya çıkarması, hükümdarların zorbalığı yüzündendir. Hükümdarlar ilahiyata karışmaktan uzak olunca, ilahiyatçıların çekişmelerinde korkulacak bir şey kalmaz.
Dinin önemini ve yararını bize bu kadar çok övenler, dinin yaptığı etkileri ve teolojinin tartışmalarının ve soyut düşüncelerinin hamallara, zanaatkârlara, çiftçilere, hatiplere, kadınlara ve büyük şehirleri dolduran bozuk ahlaklı birçok uşağa ne yarar sağlayabildiğini bize göstermeliydiler. Bu tür kimselerin hepsi dindardır. Kömürcü imanı denilen basmakalıp imana sahiptirler. Papazları, onların adına inanır, itikat eder. Onlar da rehberlerinin meçhul itikatlarına sözle katılırlar; dini öğütleri dikkatle dinlerler; dini ayinlerin uygulanmasında düzenli olarak hazır bulunurlar. Ta çocukluklarından beri uymaları söylenen buyrukların birine karşı çıkmayı, büyük bir cinayet sayarlar. Bütün bunların ahlaka ne yararı olur? Hiçbir iyilik, ahlak hakkında hiçbir fikirleri yoktur; her türlü dolandırıcılıkları, hilekârlıkları, gaspları ve yasanın cezalandırmadığı her türlü suiistimali kendilerine mubah saydıkları görülür.
Gerçekte, dinleri hakkında, halkın hiçbir fikri yoktur; din olarak adlandırılan şey, bilinmeyen görüşlere ve sırlara bulaşmış işlere kör bir bağlılıktan başka bir şey değildir. Fiilen, halktan dinini koparmak, ondan hiçbir şey koparmamaktır. Eğer onun batıl fikirlerini sarsmaya ya da yok etmeye erişilmiş olunsaydı, karşılıksız çalışmayan rehberleri hakkındaki tehlikeli güvenleri azaltmaktan ya da yok etmekten ve din bahanesi altında, kendisini çoğu kez pek kötü aşırılıklara yönelten kimselere güvenmemeyi öğretmekten başka bir şey yapılmış olmazdı. Eğitmek ve öğretmek bahanesiyle, din, insanları kötülükte ve cehalette tutar ve en çok ilgileri olan şeyleri öğrenme isteğini bile onlardan koparır. Halk için, rahiplerinin kendilerine göstermek istediği yaratılış kuralından başka bir kural, başka hareket çizgisi yoktur. Din, her şeyin yerine geçer; ancak kendisi de karanlık olduğundan, bilimin ve mutluluğun yolunda insanlara rehberlik etmekten çok, yollarını kaybettirmeye yarar. Maddiyat, maneviyat, yasama, siyaset, onlar için anlaşılmaz muammalardır. Batıl dini düşüncelerin kör ettiği insan, kendi içeriğini bilmek, bilim ve muhakemesini eğitmek, deneyler yapmak imkânsızlığı içinde, kendi görüşüne uymayınca, gerçeklerden yılgınlığa düşer. Her şey, halkı sofu yapmaya yardım eder, ancak onların acıyan, akıllı, erdemli olmalarına her şey muhalefet eder. Din, görünür ki, insanların yüreklerini ve zekâlarını daraltmaya özgüdür.
Rahiplerle bütün asırların en iyi zekâları arasında hep kalıcı olan kavga şundandır: Her dönemde, insan zekâsını sonsuza kadar küçük tutmak iddiasında bulunduklarını, hurafenin kuşatmak istediği engelleri, egemenler görmüşlerdir. Hurafe, insan zekâsını ancak efsanelerle işgal etmiştir. Hurafe, insan zekâsını korkutma ve yıldırmalar altında ezer; ilerlemesine engel olan hayaletlerle korkutur. Kendisi olgunlaşmaya yeteneksiz olduğundan, ilahiyat, gerçek bilginin ilerlemesine karşı, aşılması olanaksız engeller oluşturur. Milletleri ve başkanlarını gerçek çıkarlarına, ilişkilerine, görevlerine, iyi işlerde bulunmaya yöneltebilecek etkenler hakkında derin bir cehalet içinde tutma dikkatinden başka bir şeyle ilgilenmez. Ahlakı belirsizleştirmekten, ilkeleri keyfileştirmekten, ahlakı tanrıların ya da göstericilerinin keyif ve duygularına bağlı kılmaktan başka bir şey yapmaz. İnsanları yönetme sanatı, milletleri göksel belaları olan esrarengiz bir zorbalığa dönüştürür; hükümdarları adaletsiz ve utanmaz zorbalara, kavimleri ise, hüdaventlerinin teveccühüne hak kazanmak için ahlakı ayakları altına alan cahil esirlere dönüştürür.