Recep Tayyip Erdoğan'ın Mayıs 2010'daki ulusa sesleniş konuşması
Aziz milletim...
Sevgili vatandaşlarım...
Sizleri en kalbi duygularla selamlıyorum.
Türkiye'nin tarihi dönemeçlerden geçtiği böyle bir süreçte bir kez daha sizlerle birlikte olmanın, yaşananların heyecanını sizlerle paylaşmanın mutluluğu içindeyim.
Mayıs ayı, ekonomide ve dış politikada Türkiye'nin küresel ölçekte dikkatleri ve takdirleri üzerinde topladığı bir ay oldu.
Küresel finans krizi karşısında ekonomimizin gösterdiği performans dünyada ilgi ve takdir toplarken, dış politikadaki atılım ve girişimlerimiz de geniş bir coğrafyada yankı buldu.
Sevgili vatandaşlarım...
Bizler, büyük bir tarihin, köklü bir medeniyetin, zengin bir kültürün mensuplarıyız.
Atalarımız, dedelerimiz, bulunduğumuz bu coğrafyanın, bu toprakların tarihini yazmakla kalmadılar; bugünün medeniyetlerine ışık tutan bilim ve sanat meşalesini de ta o günlerde yaktılar.
Her zaman söylüyorum...
Bu millete, bu toprakların insanına, Türkiye'ye asla ve asla küçük düşünmek yakışmaz.
Büyük düşünen, büyük adımlar atan, büyük hedefler belirleyip o hedeflere kararlılıkla ulaşan bir neslin torunları olarak, bizler de büyük düşünmek ve milletçe büyük hedefleri gözümüze kestirmek zorundayız.
Biz, tarihimiz karşısında boynumuzu bükemeyiz, tarihimizi gerçekdışı bir masal gibi göremeyiz.
Bizler, Anadolu ve Trakya'yı gönül dilleriyle yeşertmiş ulu insanlara karşı mahcubiyet içinde olamayız.
Her alanda, ekonomide, dış politikada, iç politikada, temel hak ve özgürlüklerde, adalette, emniyette, sağlıkta, eğitimde bizler büyük düşünmek ve büyük adımlar atmak zorundayız.
Tarihe yön vermiş, tarih yazmış bir milletin bugünkü mensuplarına düşen işte budur...
Dikkat ediniz... Bizim medeniyetimiz, gönüller fethetme üzerine kurulu bir medeniyettir.
Bizim medeniyetimiz, her zaman, ama her zaman, kalemi, kılıçtan üstün görmüş bir medeniyettir.
Hazreti Mevlana'nın dediği gibi, bu topraklara biz, sevgiden başka hiç bir tohum ekmedik, bundan sonra da ne bu topraklara, ne de bölgemize sevgiden başka tohum ekilmesine müsaade edemeyiz.
Bizim dış politika anlayışımız, öncelikle kendi bölgemizde barışı, istikrarı, refahı tesis etmeye yöneliktir.
Şuraya dikkatlerinizi çekiyorum... Biz, Türkiye olarak, "Irak'tan bize ne" diyemeyiz... Biz, İran'ın meselelerine bigane kalamayız.
Suriye'nin, Yunanistan'ın, Bulgaristan, Romanya, Rusya, Gürcistan'ın sorunları çok tabii olarak bizi de etkiler.
Karabağ kan ağlarken biz gülemeyiz, Filistin gözyaşı dökerken biz sevinemeyiz.
Ortadoğu'nun, Balkanların, Kafkasya'nın kaderi bizim kaderimizle ortak çizilmiştir.
Biz, onların kaderini bizimkinden, bizim kaderimizi onlarınkinden koparıp alamayız.
Bütün bu coğrafyayla bizim tarihi bağlarımız, kültürel bağlarımız, akrabalık bağlarımız var...
Her şeyden öte, bölgedeki bir sorun, içinde olalım ya da olmayalım, doğrudan bizi etkiliyor, bizim ekonomimizi etkiliyor.
Dolayısıyla, komşu ülkelerde ve bölgemizde huzuru, istikrarı, barış ve refahı çok önemsiyor; hem o ülke halkları, hem de kendimiz için bir an önce tüm uzlaşmazlıkların en aza indirilmesini istiyoruz.
Aktif dış politikamızın, sıfır sorun anlayışımızın temelinde, barıştan başka hiç bir gaye yoktur, olamaz.
Sevgili vatandaşlarım...
Mayıs ayı içinde dış politika alanında, işte bu anlayışla attığımız adımları burada kısaca sizlerle paylaşmak isterim...
Mayıs ayı ortalarında, Rusya Devlet Başkanı Sayın Medvedev'i ülkemizde ağırladık.
Sayın Medvedev'in Türkiye ziyareti esnasında, başta enerji olmak üzere, birçok alanı kapsayan tam 17 anlaşmaya imza koyduk.
Bu 17 anlaşma içinde Rusya ile Türkiye arasındaki vizelerin kaldırılması da karara bağlandı. Böylece, vizeleri karşılıklı kaldırdığımız ülkeler arasına Rusya'yı da dahil etmiş olduk.
Sayın Medvedev'in ziyaretinin ardından, 14-15 Mayıs tarihlerinde Yunanistan'a 10 Bakanım ve 300'den fazla işadamıyla birlikte tarihi bir ziyarette bulunduk, orada da komşumuz Yunanistan'la ilişkilerimizde yeni bir dönemi başlatarak 22 Anlaşma imzaladık.
Dikkat ediniz... Yunanistan'la, bu döneme kadar, bütün Cumhuriyet tarihimiz boyunca yapılan anlaşma sayısı 35 iken, biz, bir kalemde tam 22 anlaşma imzaladık.
Yunanistan dönüşümüzde Manisa ve İzmir'de açılışlar yaptıktan sonra İran'a geçtim.
İran'da, bölgesel barışı, küresel barışı çok yakından ilgilendiren, dünyanın da dikkatle izlediği bir anlaşmaya imza koyduk.
İran, Türkiye'nin ve Brezilya'nın öncülüğünde, 1.200 kilogramlık düşük oranda zenginleştirilmiş uranyum karşılığında nükleer tesislerinde kullanmak üzere yakıt alacak ve takas işlemi, altını çiziyorum, Türkiye'de gerçekleşecek.
Bu anlaşma, bölgemizi tehdit eden risklerin ortadan kaldırılmasına yönelik çok ciddi bir adım olmanın ötesinde, Türkiye'nin küresel ve bölgesel meselelerde nasıl güçlü ve öncü bir rol üstlendiğinin de kanıtı olmuştur.
Bütün dünya bu anlaşmaya dikkat kesildi, uluslararası basın Türkiye'nin başarısını manşetlerine taşıdı.
Bu anlaşmayla ilgili olarak Sayın Putin ve Sayın Obama başta olmak üzere birçok ülke liderini aradım ve kendilerini bilgilendirdim.
İran'da atılan imzaların, bölgesel ve küresel barış adına umut verici gelişmeler olduğunu belirttim. Görüştüğüm liderler, Türkiye'nin ve Brezilya'nın bu çabasını takdirle karşıladıklarını ifade ettiler.
Ayrıca 26 ülkenin devlet başkanı ve hükümet başkanlarına da birer mektup yazdım.
Bu tarihi adıma da öncülük ettikten sonra Azerbaycan'a geçerek orada Yukarı Karabağ sorununa ilişkin gelişmeleri ele alma fırsatımız oldu.
Bunun yanında yine aynı şekilde Azerbaycan'ın değerli Cumhurbaşkanı kardeşim İlham Aliyev'le enerji ile ilgili konularımızı ele alma fırsatımız oldu.
Azerbaycan'ın hemen ardından da Gürcistan'ı ziyaret ederek, orada da önemli bir Türk yatırımının açılışını yaptık.
Gürcistan'dan sonra ise İspanya'da AB, Latin Amerika ve Karayipler Zirvesi'ne katılarak, Türkiye'nin Avrupa Birliği sürecini, bu süreçle birlikte ülkemizin Avrupa Birliği'nin küresel vizyonuna yapacağı katkıları dile getirdik.
24 saatte 4 ülke; İran, Azerbaycan, Gürcistan ve İspanya.
Bunun yanında, Madrid Avrupa Üniversitesi'nin şahsıma tevdi ettiği fahri doktora unvanını aldım ve orada bir konuşma yaptım.
Geçtiğimiz hafta da, Türkiye'de eğitim gören 53 ülkenin 53 genç diplomatıyla görüştüm.
Bu genç diplomatlar, beş hafta boyunca, Dış İşleri Bakanlığımızın misafiri olarak ülkemizde kendileri için özel olarak düzenlenmiş etkinliklere katıldılar.
Türk Dış Politikasının temel parametreleri konusunda birinci elden bilgilendirildiler.
Başbakanlık bünyesinde faaliyete geçirdiğimiz Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü de bundan böyle, dünya kamuoyunu doğru bilgilendirmek için benzer etkinlikler gerçekleştirecektir.
Böylece, özellikle Avrupa kamuoyundaki pek çok temelsiz ön yargıyı da bertaraf etme imkânını bulacağız.
Bütün bu çalışmalar, Avrupa Birliğine tam üyelik hedefine ulaşmamızda önemli katkılar sağlayacaktır.
Sevgili vatandaşlarım...
Yine bu ay içersinde, Irak Eski Başbakanı ve seçimlerden birinci olarak çıkan Irakiye'nin Lideri Sayın Allavi ile Ankara'da bir görüşmemiz oldu.
Bu görüşmemizde, Irak'ın istikrarlı bir demokrasiye bir an evvel kavuşması için zaruri gördüğümüz hususları kendileri ile kardeşçe paylaştık.
Yine bu ay içerisinde, Kosova Başbakanı Sayın Haşim Taçi ile Suriye Devlet Başkanı Sayın Esad, KKTC'nin yeni seçilen Cumhurbaşkanı Sayın Eroğlu gibi liderleri ülkemizde ağırladık.
İstanbul, Mayıs ayında da, tarihi bir toplantıya ev sahipliği yaptı, İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği İcra Komitesi, "Kudüs" konulu toplantısını burada gerçekleştirdi.
Bu toplantı vesilesiyle İslam dünyasının parlamento başkanlarını ülkemizde ağırladık.
Bu arada, Brezilya, Arjantin ve Şili'de, başta Medeniyetler İttifakı Üçüncü Zirvesi olmak üzere, karşılıklı işbirliğimizi artıracak temaslarımıza da devam ediyoruz.
Sadece bir ay içinde gerçekleşen ve benim size özet olarak bir kısmını aktardığım tüm bu yoğun trafik, Türkiye'nin artık nasıl bir ağırlık merkezi haline geldiğinin bariz göstergesidir.
Bakınız sevgili vatandaşlarım...
Yedi buçuk yıl önce, iktidara geldiğimizde bu ülkenin ihracatı 36 milyar Dolar seviyesinde idi. Biz, 2008 sonunda ihracatımızı 132 milyar Dolara çıkardık.
Küresel krizin etkisiyle tüm dünyada ticaret hacmi azalırken, bizim ihracatımız yine 102 milyar Dolar civarında kaldı.
Türkiye'nin dış ticaretinde, özellikle ihracatındaki bu rekor düzeydeki artış, dış politikadaki aktif tavrımızın somut bir eseridir.
Ulaşabildiğimiz her ülkeye ulaşıyoruz, serbest ticaret anlaşmaları imzalıyoruz. İşadamlarımızla, uzak yakın demeden, her yere gidiyoruz; ticaret imkânlarını çoğaltıyoruz.
Komşularımızla aramızdaki sorunları, birer birer gideriyor; bu sorunların yerine ticareti koyuyoruz.
Daha 10 yıl önce savaşın eşiğine geldiğimiz Suriye ile bugün vizeleri kaldırmış durumdayız.
Gaziantep, Kilis, Hatay, Şanlıurfa gibi sınır illerimizde adeta bayram havası yaşanıyor.
Turizmde ve ticaretteki artış bu illerimizde yakinen hissediliyor.
Tüm dünyada turizm gelirleri ciddi oranlarda düşerken, bizim ülkemizi ziyaret eden turist sayısı arttı, turizm geliri ise bir önceki yılla aşağı yukarı aynı düzeyde kaldı.
Türkiye'nin imajı değiştikçe, itibarı arttıkça, istikrarı pekiştikçe daha fazla insan güvenle ülkemizi ziyaret ediyor ve bundan hep birlikte kazançlı çıkıyoruz.
Komşularımızla mevcut sorunlarımız da çözüldüğünde, göreceksiniz, ihracat gelirlerimiz, turizm gelirlerimiz, uluslararası yatırım miktarları çok daha artacak.
Bölge ülkelerinin, Irak'ın, Filistin'in, Azerbaycan'ın, Ermenistan'ın sorunları çözüme kavuştuğunda, hiç kuşkusuz bütün bölge ülkeleriyle birlikte biz de bundan olumlu etkileneceğiz.
İran'ın uluslararası toplumla olan problemleri çözüldüğünde, bütün bölge, dolayısıyla biz de rahat bir nefes almış olacağız.
İşte bu gayeyle, bu niyetle aktif bir dış politika yürütüyoruz.
Türkiye'nin güvenilir bir ülke olduğunu, iyi niyetli bir ülke olduğunu, adaletten ve hakkaniyetten yana olduğunu her fırsatta dile getiriyor, bunu somut girişimlerle destekliyor ve neticelerini de alıyoruz.
Hiç şüpheniz olmasın...
Türkiye kendisine yakışanı yapıyor, kendisinden bekleneni gerçekleştiriyor.
Bu aziz milletin vizyonu neyse, ufku neyse, bizim de vizyonumuz ve ufkumuz odur.
Attığımız her adım, başta milletimizin, yani sizlerin refah ve huzuru içindir.
Biz, bu dünyanın her neresine gidersek gidelim, Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşları olarak oralarda başımız dik, alnımız ak şekilde, ülkemizle gurur duymak istiyoruz.
Başardığımız da işte budur.
Bu ülkenin her bir vatandaşının, dünyanın neresinde olursa olsun, büyük bir ülkenin vatandaşı olarak saygı görmesini istiyoruz, başardığımız da işte budur.
Bu başarıya yenilerini ekleyerek yolumuza devam edeceğiz.
Ekonomimizi büyütecek; ekmeğimizi, aşımızı büyütecek, ülkemizle birlikte bölgemizin refahını, huzurunu, barış ve istikrarını güçlendirecek adımları cesaretle atmaya devam edeceğiz.
Değerli kardeşlerim...
Son derece olumlu sinyaller aldığımız, dünyanın ilgisini çektiğimiz bir başka alan da ekonomi...
Türkiye ekonomisi, tüm dünyada ağır etkileri olan küresel finans krizini hızla aşıyor, krizin etkilerinden hızla kurtuluyor.
Nisan ayında ihracatımız 9,4 milyar Dolar olarak gerçekleşti, bir önceki yılın aynı ayına göre tam % 25,4'lük bir artış kaydetti.
Yılın ilk 4 ayındaki ihracatımız 35 milyar Dolar olarak gerçekleşti. Geçen yılın ilk 4 ayına göre ihracatımız % 23 oranında arttı.
Bütün bu olumlu gelişmeler, gündelik hayatımıza, çarşı pazarlarımıza, aile bütçelerimize, mutfaklarımıza daha geniş bir ferahlık, bir canlılık, bir bereket olarak peyderpey yansıyor, inşallah daha da yansıyacak.
Nitekim ihracattaki bu hızlı artışa paralel olarak işsizlikte de düşüş eğilimi devam ediyor.
Bakınız, geçen yıl Şubat ayında % 16,1 olan işsizlik oranı, bu yılın şubat ayında 1,7 puan azalarak % 14,4 olarak gerçekleşti.
Bu ay içinde Manisa'da gerçekleştirdiğimiz toplu açılışlar da ekonomimizin nasıl olumlu bir noktada seyrettiğine güzel bir örnek oluşturuyor.
Manisa'da, özel sektörümüz eliyle, kamu eliyle yapılan tam 22 büyük tesisin, büyük yatırımın toplu açılışını yaptık.
Manisa Organize Sanayi Bölgesi'nde, özel sektörümüzün tamamladığı 18 yatırım; Alaşehir ilçemizde Sarıkız Petrol Üretim Tesisi; Manisa Organize Sanayi Bölgesi Lojistik Merkezi; Manisa Organize Sanayi Bölgesi Dördüncü ve Beşinci Kısım Altyapı Tesisleri; Manisa Gümrük Müdürlüğü Hizmet Binası, bu toplu açılış töreniyle resmen hizmete girdi.
Dikkat ediniz, bir kalemde tam 491.255.000 liralık, yani yarım milyar liralık yatırımı Manisa'ya ve ülkemize kazandırdık.
Toplamda 2.332 vatandaşımız buralarda istihdam imkânı buluyor.
Bu, en az 2.332 ocağın daha şenlenmesi, 2.332 sofranın daha bereketlenmesi; en az 10.000 kardeşimizin, evladımızın huzur ve saadeti, hayır duası demektir.
Avrupa'da bir çok ülke küresel finans krizi nedeniyle çok ağır faturalar öderken, zor dönemlerden geçerken, Türkiye tam tersine bu süreçten, işte böyle böyle, hızla çıkıyor.
Nitekim uluslararası kuruluşların yanı sıra, uluslararası basın kuruluşları da Türkiye'nin krizden en az etkiyle sıyrıldığını teyit ediyorlar.
2010 ve 2011 yılları Türkiye'nin dünyada en hızlı büyüme kaydedeceği yıllar olacak.
Bu arada, Türkiye'de ekonomi alanında çok önemli, adeta devrim niteliğinde bir ilk'i gerçekleştirdik, Mali Kural Yasa Tasarısını hazırladık.
Mali Kural, Türkiye'nin ekonomi politikalarının uzun vadeli olarak belirlenmesi ve bu hedeflere sıkı sıkıya bağlı kalınması anlamına geliyor.
Yani biz, uzun vadeli hedefler belirliyoruz, bu hedeflere bağlı kalacağımızı taahhüt ediyoruz.
Geçmişte günlük olarak, hatta saatlik olarak değişen ekonomi politikalarına yedi buçuk yıldır getirdiğimiz disiplini, şimdi artık daha uzun vadeli, daha öngörülebilir bir perspektife kavuşturuyoruz.
Malî Kural Yasa Tasarısı işte bu perspektifin yasal altyapısını hazırlıyor.
Biz kendimize güveniyoruz, kendimize inanıyoruz, koyduğumuz hedefleri birer hayal olarak değil, birer niyet olarak değil, ulaşılabilecek gerçekçi birer seviye olarak koyuyoruz.
İnşallah Mali Kural da yasalaştığında, Türkiye ekonomisi çok daha farklı bir boyut kazanmış olacak.
Böylece ülkemiz, gerek yerli, gerekse yabancı yatırımcılar için daha istikrarlı, daha güvenli ve dolayısıyla daha da cazip bir yatırım alanı haline gelecek.
Sevgili vatandaşlarım...
Son olarak, tarım ve hayvancılık alanında yedi buçuk yılda katettiğimiz mesafeyi de burada sizlere özet olarak ifade etmek istiyorum.
Bakınız; tarım sektörünün milli gelirimize katkısı 2002 yılında, yani biz iktidara gelmeden önce 36 milyar TL idi.
2009 yılında bu katkı 78,5 milyar TL seviyesine yükseldi.
Tarım ürünleri ihracatımız 4 milyar Dolardan 11,2 milyar Dolara ulaştı.
Çiftçi kredileri üzerindeki faiz yükünü % 59'dan aldık, % 13'e kadar düşürdük.
Dikkat edin, % 59, % 13.
Şu rakamlara özellikle dikkatinizi çekiyorum:
2002 yılında 550.000 çiftçiye 529 milyon TL kredi kullandırılmış iken, biz 2009 yılında 1.215.000 çiftçiye 10 milyar TL'nin üzerinde kredi kullanma imkânı sağladık.
Dikkatinizi çekerim!
Kredi kullandırılan çiftçi sayısı, 550.000'den 1.215.000'e, yani iki katından fazla; verilen kredi miktarı da 529 milyon liradan 10 milyar liraya yükseldi, yani 20 kat arttı.
Hükümetimiz döneminde tarımsal desteklemeler alanında da birçok ilke imza attık.
2003 yılında çiftçilerimize ilk kez mazot desteğini biz verdik.
Tarımsal kalkınma kooperatiflerine ilk kez faizsiz kredi imkânını biz tanıdık.
2006 yılında yine ilk kez devlet destekli tarım sigortası uygulamalarını başlattık.
Özel sektör, üniversite ve sivil toplum örgütleri için bu dönemde yine ilk kez AR-GE desteği yani araştırma geliştirme desteği vermeye başladık.
2007 yılında kuraklıktan zarar gören çiftçilerimize ilk kez nakdi destek biz verdik.
2008 yılında yine ilk kez olmak üzere baklagilleri prim desteği kapsamına aldık.
Bunlar Türk tarımının tarihinde ilk kez şahit olduğumuz uygulamalardan yalnızca birkaçı...
Tabii hayvancılık noktasında da yine ilklere imzamızı attık.
Hayvancılık desteklerinin bütçe içindeki payını büyük oranda artırdık.
Hayvancılığa verilen destek, buraya lütfen dikkat ediniz, hayvancılıkla uğraşan kardeşlerim lütfen dikkat etsinler, 2002 yılında 83 milyon TL iken, bu rakam 2010 yılında 1 milyar 250 milyon TL'ye ulaştı yani tam 15 kat artış kaydetti, 15 kat...
Süt üretimi 2002 yılında 8,5 milyon ton iken, 2008'de 12,2 milyon tona ulaştı. Artış: % 45...
Kırmızı et üretimi yıllık 420.000 tondan 482.000 tona çıktı. Artış: % 15.
Beyaz et üretimi 726.000 tondan 1.120.000 tona yükseldi. Artış: % 54.
2002'de 50 baş üstündeki işletme sayısı, burası çok önemli, 4.300 iken 2009'da 18.670'e yükseldi.
Bakınız bu çok önemli gelişmeyi, altını çizerek, bir kere daha dikkatinize sunmak istiyorum: 2002'de yani biz iktidara geldiğimizde, bütün Türkiye'de 50 baş üstünde hayvanı olan İşletme sayısı 4.300'dü.
Yedi yıl içinde, bu büyüklükte, yani en az elli baş hayvanı olan işletme sayısı, 2009 sonu itibariyle 18.670'e yükseldi.
Yedi yılda, 4.300'den, 18.670'e... Oranlarsan tam % 434 artış...
% 434 artış... Hayvancılığa nasıl destek verdiğimizi görüyor musunuz?
Küresel kriz şartlarına rağmen çiftçimizi, üreticimizi korumak için her türlü imkânı seferber ettik.
Biz, ne çiftçinin, ne üreticinin, ne de halkımızın spekülatif hareketler nedeniyle mağdur olmasına izin vermeyiz.
Gerektiği yerde, gerektiği zamanda önlemlerimizi alır, serbest piyasa koşullarında pazarın dengelenmesi için üzerimize düşeni yaparız.
Bu arada, Tarım Bakanımız, Rize'de yaş çay alım fiyatını da açıkladı.
2010 yılında yaş çayın alım fiyatını % 12 artışla 1 TL olarak belirledik.
Bunun da çay üreticilerimize hayırlı olmasını diliyorum. Gördüğünüz gibi enflasyonun çok çok üstünde bir fiyat.
İmkânlar arttıkça, Türkiye'nin şartları düzeldikçe, Türkiye büyüdükçe, bu imkânları halkımızın her kesimine adil şekilde paylaştırmaya, kademe kademe şartlarımızı iyileştirmeye devam edeceğiz.
Enflasyona halkımızı hiçbir zaman ezdirmedik, ezdirmeyeceğiz.
Buradan şunu bir kez daha hatırlatmak isterim...
Emanetiniz emin ellerdedir, emanetiniz ehil ellerdedir...
Sizin emanetinize yedi buçuk yıl boyunca gözümüz gibi baktık ve o şekilde yolumuza devam edeceğiz.
Yeniden buluşmak, yeniden hasret gidermek dileğiyle ailenizle, sevdiklerinizle birlikte, huzur dolu, bereketli günler temenni ediyor, sizleri muhabbetle selamlıyorum.
Kalın sağlıcakla...