Recep Tayyip Erdoğan'ın 28 Ağustos 2011 tarihli ulusa sesleniş konuşması

Aziz vatandaşlarım…

Sizleri en kalbi duygularımla selamlıyorum.

Artık son günlerini idrak etmekte olduğumuz mübarek Ramazan ayınızı tebrik ediyor, önümüzdeki bayramın ülkemize, milletimize, İslam âlemine ve bütün insanlığa hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

İnsanlarımızın manevi duygularının ziyadeleştiği, sabrımızın metanetimizin arttığı, gönüllerimizin iyiliklere ve güzelliklere yöneldiği bu mübarek günler bizi birbirimize bağlayan bağları kopmaz hale getiriyor, sağlamlaştırıyor.

Böyle günlerde birimizin derdi hepimizin derdi oluyor,birimizin mutluluğu hepimizi mutlu ediyor.

Nerede bir ihtiyaç varsa insanlarımız oraya koşuyor, nerede bir yara kanıyorsa bütün imkânlar o yaraya merhem olmak üzere seferber ediliyor.

Sevgi ve merhamet ayı Ramazan’ın kalpleri saran manevi iklimi, mahzun gönüllere şifa oluyor, yoksul ve yoksun kalmışlara deva oluyor.

Bu sabır eğitiminden hepimiz insanlık şuurunu güçlendirmiş, vicdani dersler çıkarmış olarak çıkıyoruz.

Herkese açık iftar sofralarında sadece bir tas çorbayı değil; bizi dost ve kardeş kılan, aynı yolda yoldaş kılan o insanlık şuurunu da paylaşıyoruz.

O şuur ki, bizi binlerce kilometre uzağımızdaki bir coğrafyanın acılarından haberdar kılıyor.

O şuur ki, orada çekilen sıkıntılardan, yaşanan kayıplardan, açlıktan ve susuzluktan bizim gönüllerimize de birer yangın düşürüyor.


Değerli vatandaşlarım…

Geçen sene kardeş Pakistan’daki felaketle bu insanlık imtihanından geçtik.

Bu sene Somali imtihanıyla karşı karşıyayız.

Bizler komşusu açken gözüne uyku girmeyen tok yatmayan bir ecdadın torunlarıyız.

Öyle bir medeniyetin mirasçısıyız ki, en temel değerlerimizden biri merhamettir, ihtiyaç sahibinin yardımına koşmaktır.

İnsanlığın hududu, coğrafyası olmadığını en iyi bilen, her şartta bunun gereğini yerine getirmiş bir milletiz.

Elbette her iki çocuktan birinin ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı Somali’deki insanlık dramına da seyirci kalanlardan olamazdık, bu bize yakışmazdı.

Şükürler olsun ki milletimiz bu insanlık şuurunu en canlı haliyle yaşatıyor, Somali imtihanında da bunu en müşahhas şekilde gördük, yaşadık.

74 milyon insanımız Somali’deki kardeşlerimizin imdadına yetişmek için adeta seferber oldu.

Buradan hayırsever milletimize, gönüllü kuruluşlarımıza, bu yardım faaliyetleri için geceli gündüzlü çalışan her insanımıza şükranlarımı sunuyorum.

Her insanımızın da en az benim kadar ortaya çıkan bu güzel tablodan onur ve mutluluk duyduğuna inanıyorum.

Bu merhamet tablosu bütün dünyaya örnek olacak bir tablodur. İnanıyorum ki bu hassasiyet dünya milletlerine de dalga dalga yayılacaktır.


Sevgili kardeşlerim…


Hükümet olarak, Somali’de şartların kötüleşeceği anlaşıldığı andan itibaren harekete geçtik ve ilk olarak bir Başbakanlık genelgesiyle yardım seferberliği başlattık.

Birçok kamu ve gönüllü sivil toplum kuruluşumuz yardım kampanyalarıyla bu seferberliğe en etkin biçimde katıldılar.

Hayırsever insanlarımız bu kampanyalara sahip çıktılar, adeta sofralarını Somalili kardeşlerimizle bölüştüler.

Ortaya çıkan ciddi meblağlardaki yardımlar hemen bölgeye aktarıldı, aktarılıyor.

Bildiğiniz gibi bakan arkadaşlarımız, iş adamlarımız, sivil toplum kuruluşlarımız, sanatçılarımız ve medya mensuplarımızla birlikte kalabalık bir heyet olarak biz de Somali’ye gittik.

Oradaki insanlara moral vermeye, acılarını paylaşmaya, ihtiyaçlarını imkânlar nispetinde gidermeye çalıştık.

TİKA’nın, Sağlık Bakanlığı’nın, Kızılay’ın bölgeye yardım malzemeleri sevkiyatı yoğun olarak sürüyor.

Kızılay orada çadır kentler kuruyor, inşallah bu çadır kentlerin kapasitesi yakın bir zaman içinde 2 bin çadıra kadar çıkacak.

Sağlık Bakanlığımız ilk aşamada tam teşekküllü bir sahra hastanesi kurarak hizmete başladı, önümüzdeki günlerde beş hastane daha süratle kurulacak.

Diyanet İşleri Başkanlığımız, ayrıca İHH, Kimse Yok mu, Cansuyu, Yardımeli, Deniz Feneri, Yeryüzü Doktorları, Aziz Mahmut Hüdayi Vakfı gibi pek çok sivil yardım kuruluşlarımız da kampanyalardan elde ettikleri kaynakları bölgeye ulaştırmak için adeta arı gibi çalışıyorlar.

Meseleyi uluslar arası toplumun gündemine taşımak için de elimizden gelen bütün gayreti göstermeye devam ediyoruz devam edeceğiz.

Geçtiğimiz hafta İslam İşbirliği Teşkilatı üyeleri bizim çağrımız üzerine İstanbul’da bir araya geldiler.

Zirveye katılan ülkeler, Somali’nin acil ihtiyaçları için 350 milyon dolar tutarında nakdi ve ayni yardım yapmayı taahhüt ettiler.

Tabii bugüne kadar meseleye yeterli ilgiyi göstermeyen ekonomik güce sahip bütün ülkeleri de biz bu seferberliğin içinde görmek istiyoruz.


Değerli vatandaşlarım…


Orada yaşananlar inanın en katı kalplerin bile taşımakta zorlanacağı acılar…

Her iki çocuktan birinin açlıktan, susuzluktan, ilaçsızlıktan hayata veda ettiği bir ülkeden söz ediyorum.

Artık gerçeği görmek ve söylemek gerekiyor; Somali’deki bu acı özellikle sadece bu yıl ortaya çıkmış bir kuraklığın sonucu değildir.

Bu dramatik tablo, yaşadığımız yüzyıl boyunca ellerindeki gücü insanlığın lehine kullanamayan egemen devletlerin hata ve günahlarının eseri olarak ortaya çıkmıştır.

Kara kıta yüzyıllardır yıllardır talan ediliyor, bütün tabii kaynakları gelişmiş ülkelerce sömürülüyor.

Bu devranın sürüp gitmesi adına bu ülkeler baskıcı yönetimlerin, dikta rejimlerinin elinde rehin bırakılıyor.

Bugün Somali açsa, susuzsa, çocuklarını hastalıklardan, yetersiz beslenmeden kurtaramıyorsa, bunun sebebi bu ülkenin kaynaklarının gelişmiş ülkeler tarafından sonuna kadar tüketilmiş olmasıdır.

Bu maalesef sadece Somali’nin değil, Afrika’nın ve daha nice başka coğrafyaların özellikle son yüzyıldaki ortak hikâyesi olmuştur.

Somali’ye bu ağır faturayı çıkaranların bugün kenara çekilip olan biteni seyretmek gibi bir lüksü olamaz.

Bu günahın bedelini ödemek, onlarca yıl kendi toplumlarının sınırsız refahı adına Somali’yi ve Afrika’yı yokluğun ve çaresizliğin kucağına itenlerin boynuna borçtur.

Türkiye bu gerçeği her zeminde dillendirmeye devam edecektir. Her uluslararası meselede barıştan,dayanışmadan, uzlaşmadan, toplumlar arası yakınlaşmadan yana olacağız.

Bu yolda inisiyatif kullanmaktan da asla geri durmayacağız.

Menfaatleri öyle gerektirdiği için bölgesel çatışmaları körükleyen, dünya kaynaklarını sömüren, insan hayatını hiçe sayan bütün küresel stratejilerin de kararlılıkla karşısında duracağız.

Somali’de yaşananlar bugünün dünyasına şekil verenlerin geçmişte yanlış hesaplar içinde olduğunu açıkça gösteriyor.

Bütün insanlığın bu gidişat üzerinde düşünmesi, dünyanın geleceği açısından bu konuyu çok iyi değerlendirmesi lazım…

Çünkü küresel barışın tesisi ve insanlığın esenlik içinde yaşaması dünya üzerindeki adaletsizliklerin, haksızlıkların, zulüm ve sömürünün ortadan kalkmasına bağlı…

Bütün insanlık bu şuura ulaştığında çözülmez denen sorunların da kısa zamanda çözülmesi mümkün hale gelecek.

Biz, ülkemiz ve milletimiz adına dünyanın neresinde bir yangın varsa gücümüz takatimiz oranında o yangını söndürmek, oradaki acıyı dindirmek için gayret sarf etmeye devam edeceğiz.

Bugün biz Somali’ye merhamet elimizi uzatırken, oraya yardım ederken inanıyoruz ki esasen Somali’deki kardeşlerimiz de bize yardım etmiş oluyorlar.


Sevgili vatandaşlarım…


Maalesef bu yıl aldığımız yürek yakan haberlerle Ramazan neşemiz yerini hüzünlere bıraktı.

Terör odakları bir kere daha gencecik evlatlarımızı merhametsizce şehit ederek ocaklarımıza ateş düşürdü.

Buradan, şehit kardeşlerime Allah’tan rahmet, ailelerine ve yakınlarına sabır , metanet diliyorum.

Milletimizin başı sağolsun.

Gencecik evlatlarımızın canlarına kasteden bu cinayet odağı hak ettiği karşılığı muhakkak alacaktır.

Bu mücadelede yeni bir dönem yaşıyoruz. Hava harekatları azami dikkatle sürdürüldü, sürdürülecek. Bunların sonuçlarını milletimizle paylaşıyoruz.

Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, özel eğitimli Emniyet Güçlerimiz de koordineli olarak terörle mücadeleye devam edecektir.

Askerimize, polisimize kurşun sıkan, devriyelerimize pusu kuran, karakollarımızı basan, vatandaşlarımızın huzuruna kasteden bu cinayet odağına geçit vermeyeceğiz.

Her vatandaşım emin olsun ki, bu mücadeleyi bu topraklarda asırlardır hükmünü sürdüren kardeşlik hukukumuzdan, adaletten ve hakkaniyetten, demokrasi ve hukuktan geri adım atmadan yapacağız.

Demokrasiden, hukuktan geri adım atmak bir yana,demokrasi ve hukukun çıtasını yükselterek milletimizle beraber huzur iklimine kavuşacağız.

Her vicdan sahibi vatandaşımızın bu konuda bizimle aynı hassasiyete sahip olduğunu biliyorum. Milletimizin sonuna kadar bize güvenmesini de özellikle istirham ediyorum.

Şu gerçeği özellikle ifade ediyorum. Tek bir masum insanımızı bile feda etmeden bu mücadeleyi sürdürme kararlılığımız değişmeyecektir.

Bu dikkatin geçmiş bazı dönemlerde korunmadığını, suçlu olanla masum olanı ayırmak noktasında gerekli özenin tam olarak gösterilemediğini de biliyoruz.

Biz, meseleye hiçbir zaman toptancı nazarlarla, geçmişten devralınmış önyargılarla bakmadık, bakmayacağız.

74 milyon vatandaşımızın, 81 vilayetimizin hukukunu kendi hukukumuz bileceğiz.

Türkiye’nin her bölgesi, her şehri, her insanı için adalet temelinde bir kalkınma mücadelesi verdiğimizi özellikle bilmenizi istiyorum.

Bugün, geçmişin hatalarından dersler çıkaran,gücünü toplayan, demokrasiyle büyüyen, ileri demokrasi hedeflerine kilitlenen bir Türkiye var.

Sıkıntıları gidermek, gelir adaletini bir an önce tesis etmek, şehirlerimiz arasındaki gelişmişlik farklarını dengelemek için samimiyetle çalışıp didiniyoruz.

Son 9 yılda hükümetimiz özellikle geri kalan şehirlerimizin sıkıntılarını gidermek için neler yapmış, herkes elini vicdanına koyup bir baksın.

O bölgelere, Güneydoğu Anadolu'ya, Doğu Anadolu'ya bölgenin şehirlerine hangi yatırımlar yapılmış herkes bir incelesin.

Şartlar ne olursa olsun elimizdeki imkânların azamisini seferber ederek nerede ne ihtiyaç varsa gidermeye bundan sonra da devam edeceğiz.

Biz bu sözü ta başta milletimize verdik, 74 milyon vatandaşımıza hiçbir ayrım gözetmeden hizmete devam edeceğiz.


Değerli vatandaşlarım…


Demokrasiyi yaygınlaştırmak ve özgürlükleri geliştirmek için samimi, büyük adımlar attık.

Bunlar TBMM çatısı altında oluyor, inşallah daha fazlası da olacak. Bu dönemde bütün partilerin katıldığı ortak bir zeminde çok daha özgürlükçü bir anayasa hazırlama azmindeyiz.

Meşruiyet zemininde kalmak şartıyla Türkiye’nin konuşulmayacak ve çözülemeyecek bir meselesi yoktur.

Bize göre, söyleyecek sözü olan, siyasetinde samimi olan, her hakkaniyet ve vicdan sahibi insan gelir milletin Meclis’inde yerini alır.

O Meclis çatısı altında bulunan herkes, sadece kendisine oy verenlerin değil, 74 milyon insanımızın, bütün vatandaşlarımızın vekili olmanın şuuruyla hareket etmelidir.

İşi olmayan gençlerimiz, yolu olmayan köylerimiz, hayalleri kırılmış olan insanlarımızın dertlerini gidermek ilk gün de bizim asli meselemizdi, bugün de öyledir.

Bunu haritaya bakarak değil, her insanımızı, her bölgemizi, her şehrimizi kucaklamış olarak söylüyoruz.

Hangi insanımızın gönlü kırıksa onun acısı bizim de içimizi acıtır.

Bu insanımızın Türk olması, Kürt olması, Laz olması, Çerkez olması, Arnavut, Roman olması neyi değiştirir?

Biz asırlardır yolu bir, derdi bir, sevdası bir, hayali bir olan, birbirinde erimiş, birbirine bağlı büyük bir milletiz.

Nice badireleri birlikte atlattık, yedi düvele karşı bu vatanın istiklali için omuz omuza aynı cephelerde savaştık.

Aynı hilal uğruna şehit düşenlerimiz bu topraklarda koyun koyuna yatıyor.

Cumhuriyeti beraber kurduk, demokrasiyi beraber geliştirdik, büyük zorluklar içinde bugünlere beraberce getirdik.

Asırlar öncesinden bugüne kadar gür bir ırmak olarak beraberce aktık, hep bir olduk, beraber olduk.

Aynı türküyü söyledik, aynı ağıtı yaktık, aynı çorbayı kaşıkladık. Evet, zaman içinde bu kardeşlik hukukunu zedeleyenler olmuş olabilir, yüreklerde sızlayan yaralar olabilir.

Kimse hafızalar silinsin, acılar unutulsun, hukuksuzlukların üstüne sünger çekilsin demiyor.

Bütün bunlar konuşulsun, adalet yerini bulsun, haksızlıklar giderilsin, suçlular cezasını çeksin, ama bütün bunlar meşru bir zeminde olsun diyoruz.

Demokrasi içinde, hukuk çerçevesinde ve mutlaka barış temelinde olsun diyoruz.

Türkiye bütün meselelerini konuşacak özgüvene de, bu meseleleri çözecek dirayete de sahiptir bugün…


Aziz vatandaşlarım…


Çok açık ve net söylüyorum; 74 milyon insanımızın bir tekinin bile baskı altında yaşamasına, haksızlığa uğramasına ve kimliğini oluşturan değerlerden mahrum edilmesine bizim gönlümüz razı değildir.

Ancak şunu da herkes anlamalı ki, Türkiye’de yıllardır bütün bunların konuşulmasının önündeki en büyük engel terör belasıdır. Açılım süreçlerinin tamamı, bundan rahatsızlığı fazlasıyla belli olan terör odakları tarafından sekteye uğratılmıştır.

Bugün de olan budur.

Camilerden şehit cenazelerinin kalktığı, anaların, çocukların gözyaşı döktüğü bir ortamda aklıselimi hangi kelimelerde tesis edeceğiz? İşte teröre meyledenlerin, terörü kendine yol olarak seçenlerin hedefi de tam olarak budur.

Aklıselimin ortadan kalkması, kardeşin kardeşe düşman olması, bu sevgi coğrafyasının nefrete, öfkeye, şiddete yenik düşmesidir.

Buna izin veremeyiz.

Bu ülkenin bütünlüğünü korumak, vatandaşlarımızın güvenliğini sağlamak ve insanlarımız arasındaki kardeşlik hukukunu daim kılmak bizim görevimiz…

Yolunu terör olarak seçmişlerle mücadelede en ufak bir gevşeklik içinde olmayacağız.

Ama bu ülkenin doğusunu ve güneydoğusunu, diğer bölgeleriyle gönül rahatlığı içinde kıyas edebileceğimiz günlere kadar da o bölgelerimize hizmeti ve yatırımı aralıksız sürdüreceğiz

Mağdur ve gönlü kırık vatandaşlarımızın gönüllerini yapmaya devam edeceğiz.

Terörün bu bölgelerimize ekonomik ve sosyal maliyeti çok büyüktür.

Kürt vatandaşlarımız da zaten terörün açtığı tahribatla ne kadar mağdur olduklarını ve ne maliyet ödediğimizi iyi biliyorlar.

Eğer gerçek manada yatırım bu bölgelerimize gidemiyorsa bilesiniz ki terör belasından dolayı gitmiyordur. Terör azaldıkça terör yok olmaya yüz tuttukça bilesiniz ki bölgeye giden yatırımlar o denli artacaktır.


Değerli vatandaşlarım…


Her insanımızın bugün sahip olduğumuz huzur ve istikrar ortamının değerini bilmesi lazım…

Bulunduğumuz coğrafyada belki de tek huzurlu ülke bizim ülkemiz.

Batı komşularımız ekonomik anlamda zorlu bir dönemden geçiyorlar, bunun sosyal çalkantılarıyla uğraşıyorlar.

Doğumuzda ve güneyimizde ise savaş, acı ve gözyaşı bitmek bilmiyor.

Suriye’de yaşananları insan vicdanının alması mümkün değildir.

Zorla, zorbalıkla, sokakları dolduran silahsız insanları ağır silahlarla vurup öldürerek bir rejim ayakta kalamaz.

Silahları bir an evvel susturmak ve halkın taleplerine kulak vermek yegâne çıkar yoldur.

Bu yolu seçmeyenlerin akıbetini şu son birkaç ay içinde Tunus’ta, Mısır’da gördük, şu anda da Libya’da yaşananları ibretle, hüzünle müşahede ediyoruz.

Demokrasi ve özgürlük talepleri halkın meşru talepleridir.

Bugünün dünyasında artık tek adam yönetimlerine, dikta rejimlerine, kapalı toplumlara yer kalmamıştır.

Bu gerçeği daha önce Mısır yönetimine, Tunus yönetimine, Libya yönetimine nasıl hatırlattıysak, bugün de Suriye yönetimine, Yemen yönetimine hatırlatıyoruz.

Ders almayı bilmek ve taleplerini seslendirmek dışında bir muradı olmayan sivillere yönelik bu acımasız şiddeti bir an önce durdurmak şarttır.

Tunus ülkenin istikrarını temin noktasında bir mesafe aldı, Mısır da bu yolda adım adım ilerliyor.

Libya’da çatışmanın bir an önce durmasını bitmesini umut ediyoruz.

Libyalılar için artık yeni bir sayfa açılıyor.

Bu çerçevede Dışişleri Bakanımız birkaç gün önce Bingazi’ye giderek Ulusal Geçiş Konseyi Başkanı Sayın Mustafa Abdülcelil ile bir görüşme yaptı.Ve ben de bu arada yine aynı şekilde İstanbul’da Mustafa Cibril ile bir görüşme yaptım.

Bu görüşmeler neticesinde Libya Temas Grubu toplantısının da İstanbul’da yapılmış olması inanıyorum ki bölgede barışın tesisi, hepsiyle tarihten gelen derin bağlara sahip olduğumuzu bütün kardeşliğimizin ne denli önemli bir noktaya geldiğinin bir ifadesi olmuştur. Ve bölgenin özellikle bir an önce huzur bulması için elimizden gelen bütün gayreti gösteriyoruz, bundan sonra da bölge barışına en aktif biçimde katkı sağlamaya devam edeceğiz.



Sevgili kardeşlerim…


Sizler de mutlaka takip ediyorsunuz; dünyada ekonomik krizin sarsıntıları ağır biçimde yaşanmaya devam ediliyor.

Buna karşılık Türkiye sağlıklı bir zeminde her geçen gün büyüyor, kalkınıyor.

Şu anda OECD ülkeleri arasında ekonomisi en hızlı büyüyen ülke Türkiye…

En olumsuz küresel şartlara rağmen ekonomimiz enflasyondan işsizliğe, ihracattan yatırımlara kadar her kalemde pozitif bir performans ortaya koyuyor.

Bu performans bugün bütün dünyanın dilindedir, bulunduğumuz her uluslararası ortamda bu gerçek muhataplarımız tarafından mutlaka ifade ediliyor.

Yurt dışına çıkan vatandaşlarımız Türkiye’nin dünyadan nasıl göründüğünü zaten biliyor, gözlüyorlar.

Krizin getirdiği ağır faturalarla uğraşan pek çok ülke için Türkiye ekonomik gidişatıyla göz alıcı bir örnek haline gelmiştir.

Sadece krizle başarıyla mücadele etmiyor, bu ülkenin geleceğini inşa etmek adına yatırımlarımıza da son sürat devam ediyoruz.

Dev projelerle, sadece bugünün ihtiyaçlarına değil yarının ihtiyaçlarına da çare olacak adımlar atıyoruz.

Daha birkaç gün önce bizim için çok önemli olan Ankara-Konya Hızlı Tren Hattı’nı törenle hizmete açtık.

Bu hattın yapımı 4,5 yıl gibi kısa bir sürede, test sürüşleri de 8 ayda tamamlandı.

Bu türden bir hattın yapımı dünyada 5 ila 13 yıl arasında değişiyor, biz en alt sınırın da altında kalarak hattı hizmete hazır hale getirdik.

Bu hatla birlikte Ankara-Konya arası mesafe sadece 1,5 saate inmiş bulunuyor, kısa bir zamanda inşallah bu süre 1 saat 15 dakikaya inecek.

Burada bizi sevindiren bir başka nokta da, proje dizayn ve tüm yapım işlerinin kendi müteahhitlerimiz ve mühendislerimiz tarafından yapılmış olması...

100 bin kilometrenin üzerindeki deneme sürüşleri de yine ülkemizde ilk defa oluşturulan Piri Reis Ölçüm ve Test Treni ile gerçekleştirildi.

Yüksek Hızlı Tren Hattı’nın sadece Ankara ve Konya şehirlerimize değil, ülke ekonomisine de çok büyük katkıları olacaktır.

Hem insanlarımız vakitten kazanacaklar, rahat ve konforlu bir şekilde yolculuklarını yapacaklar, hem ülkemiz bundan büyük kazançlar elde edecek.

İşte Türkiye’yi daha güzel yarınlara taşıyacak olan adımlar bu adımlardır, bizim asıl odaklanmamız gereken de geleceğimizi aydınlatacak bu büyük projelerdir.


Sevgili Kardeşlerim…


Geçtiğimiz hafta bu doğrultuda bir önemli adım daha atarak İstanbul’un 2020 Olimpiyat Oyunları’na aday olduğunu dünyaya ilan ettik.

Spor tabiatı gereği barışı, dostluğu, kardeşliği temsil eden bir faaliyet ve bu bütünlük içinde olimpiyatların özel bir önemi var.

Asırlar boyunca farklı kültür ve inançtan insanların bir arada huzur ve mutluluk içinde yaşadığı İstanbul’u, olimpiyatların barışçı misyonuyla bir arada düşünmek fikri bize heyecan veriyor.

Bu heyecanla bir kere daha yola çıktık.

Bu defa maketlerle, taslaklarla değil, dünya standardında ve bunun da üstünde mükemmel tesisleriyle, altyapısıyla ve planlamasıyla iddiamızı ortaya koyuyoruz.

İnşallah bu defa amacımıza ulaşacak, bu güzel hayali gerçeğe dönüştüreceğiz.

Cumhuriyetimizin 100. Kuruluş yıldönümünün hemen öncesine rastlayan bu tarih, inanıyorum ki olimpiyatlar tarihinde de çok değerli izler bırakacaktır.

Bu umut ve heyecanla sözlerime son veriyor, arifesinde olduğumuz Ramazan Bayramınızı tebrik ediyorum.

Bu bayramın ülkemize, milletimize, İslam alemine ve tüm insanlığa hayırlar, barış ve bereket getirmesini Allah’tan temenni ediyorum.

Sevgiler, saygılar sunuyorum.

Kalın sağlıcakla…