Recep Tayyip Erdoğan'ın 20 Haziran 2020'deki Marmara Üniversitesi Hastanesi açılış töreninde yaptığı konuşma

Aziz Milletim,

Sevgili İstanbullular,

Sağlık Bakanlığımızın ve Marmara Üniversitemizin Kıymetli Yöneticileri,

Değerli Misafirler,

Hanımefendiler, Beyefendiler,

Sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle selamlıyorum. Açılışını yaptığımız Sağlık Bakanlığımız ile Marmara Üniversitemizin birlikte İstanbul’umuza kazandırdıkları hastanemizin ülkemize hayırlı olmasını Allah’tan niyaz ediyorum.

Hastanemizin hizmete girmesinde emeği geçen kurumlarımızı, yüklenici firmaları, mühendisinden işçisine herkesi tebrik ediyorum.

Sağlığın kıymetini çok daha iyi anladığımız salgın döneminde böyle bir eseri ülkemize kazandırmamızın ayrıca önemli olduğuna inanıyorum. Türkiye’nin altyapı ve temel hizmetler alanında son 18 yılda kat ettiği mesafenin değerini yaşadığımız her krizde yeniden keşfediyoruz.

Her konuda ülkemizi Batıyla karşılaştıran bir zihniyetin kimi zaman milletimizi tahkire varan eleştirilerini yıllardır dinleriz. Bunlar Batı ülkelerindeki her şeyi çok iyi, her hizmet ve ürünü çok kaliteli, bizde ise tam tersine her şey çok kötü, çok pespaye, çok kalitesiz görürler. Yine bunlar Batı karşısında olabildiğince ezik, kendi halkına ve ülkesine karşı son derece küstahtırlar. Yıllardır bu zihniyete Türkiye’nin artık eski Türkiye olmadığını, üretimden hizmetlere kadar her alanda gelişmiş ülkeler seviyesini yakaladığını anlatmaya çalışıyoruz, ama nafile, adeta Nuh deyip, peygamber demeyen bir inatla ülkelerini kötülemeyi sürdürüyorlar.

Salgın döneminde adeta takke düştü, kel göründü, misali yüzlerdeki makyajlar akmış, hakikatler ortaya dökülmüştür. Maskeden solunum cihazına, sağlık personelinin sarf malzemelerinden, ilaca kadar üretime dayalı her konuda gelişmiş ülkeler ciddi sıkıntılar yaşamışlardır. Hadi işin bu kısmının gelişmeler ülkelerin üretimden çekilip hizmet sektörüne yönelmeleri gibi bir gerekçeyle izah edilebileceğini varsayalım, aynı ülkeler bunun yanında sağlık hizmetleri konusunda da adeta çuvalladı. Ne hastane kapasitelerini, ne sağlık personeli sayılarının, ne sağlık sigortası sistemlerinin rutinin biraz üstüne çıkan böyle bir yükü kaldıramayacağı ortaya çıktı. Türkiye ise Avrupa’daki toplam kapasiteye yaklaşan yoğun bakım yatak sayısı, 1 milyon 100 bini bulan sağlık personeli sayısı ile bu sürecin altından başarıyla kalkmıştır. Hamdolsun ne hastane koridorlarında çaresizce çırpınan insan görüntüleri, ne üst üste yağılan cenaze fotoğrafları, ne iş yükünün altında yıkılıp kalan sağlık personeli manzaraları yaşadık. Aynı şekilde ülkemizde hastanede tedavi olup evine döndükten sonra tüm malını mülkünü satsa ödeyemeyeceği sağlık faturaları karşısında dehşete düşen insan görüntüleri de olmadı. Çünkü Türkiye dünyada eşine az rastlanır kapsam ve genişlikteki genel sağlık sigortası sistemiyle tüm vatandaşlarına ücretsiz hizmet sunabilen bir ülke haline gelmiştir.

Bunlarla da kalmadık, çok kısa bir sürede İstanbul’da her biri 1008’er yataklı iki acil durum hastanesini, 2 bin 682 yataklı Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi’ni, 600 yataklı Okmeydanı Profesör Doktor Cemil Taşçıoğlu Şehir Hastanesi’ni hizmete açtık. Bugün de açılışını yaptığımız bu hastanemizi İstanbul’umuza ve milletimize kazandırıyoruz. Böylece sağlık alanındaki gücümüzü çok kısa bir sürede neredeyse pek çok ülkenin toplam kapasitesi oranında artırmış olduk.

Esasen Havalimanımızdan barajlarımıza; buraya da Kars Barajı’nın açılış törenini gerçekleştirdik oradan geliyorum ve Kars’ımıza da hamdolsun barajımızı kazandırdık. Orman varlığımızı artırmaktan yaygın eğitim ağımıza kadar her alanda benzer neticeler elde ettik. Tabii tüm bunlar görmek isteyen gözler, duymak isteyen diller, hissetmek isteyen kalpler içindir. Kendi ülkesine, kendi halkına kör, sağır, lal ve hissiz olanlara ne yapsak fayda etmez.

Milletimiz kendisine getirdiğimiz hizmetleri, ülkemize kazandırdığımız eserleri gördüğü için hep yanımızda yer aldı. İnşallah bundan sonra da eser siyasetine, hizmet siyasetine kesintisiz devam edeceğiz.

Aziz Milletim,

Türkiye’yi diğer ülkelerden ayıran en önemli farklardan biri, mücadeleyi sadece demokrasi, sadece ekonomi, sadece altyapı, sadece diplomasi alanında vermemesidir. Dünyada bizimki kadar çok cephede aynı mücadele yürüten bir başka ülke yoktur. Sadece son 7 yılımıza şöyle bir baktığımızda bunun tüm emarelerini girmek mümkündür. Sokakları karıştırarak milli birliğimize, beraberliğimize saldırdılar. Milli iradenin göreve getirdiği hükümeti yıkmak için yapmadıklarını bırakmadılar. Vesayet güçlerinin oyunlarıyla ayağımızı kaydırmaya çalıştılar. Yargı-emniyet kumpasıyla bileklerimize kelepçe takmayı hayal ettiler. Terör örgütlerinin saldırılarıyla milleti bize düşman etmeye kalktılar. Sınırlarımıza yığdıkları çapulcuları kullanarak vatanı parçalamayı denediler. Darbe girişimiyle doğrudan hayatımıza kast ettiler. Ekonomik tuzaklarla Türkiye’ye diz çöktürmek ve böylece bizden kurtulmak istediler. İçeride ve dışarıda kurdukları nice ittifaklar, nice kumpaslar vasıtasıyla kendi senaryolarını tedavüle sokmaya çalıştılar. Hamdolsun, hepsinde de milletimizin ferasetine, dirayetine, iradesine çarpıp geri döndüler.

Onların bize her saldırısında biz mücadelemizi bir adım daha öteye taşıdık. Vesayete karşı demokrasiyi güçlendirdik. Terör örgütlerinin saldırılarına ve sınırlarımıza yönelik tacizlere karşı güvenliğimizi sağlamlaştırdık. Irak’tan Suriye’ye ve Akdeniz’e kadar tüm sınırlarımızda tehditleri kaynağında yok edeceğimiz yeni bir güvenlik paradigması inşa ettik. Darbe girişimlerine karşı milletimizle yekvücut olduk. Ekonomimizi çökertme çabalarına karşı üretimi, ihracatı, büyümeyi, istihdamı, teknolojiyi yükselttik. Her alanda altyapıdaki eksiklerimizi giderirken bugünün değil, geleceğin ihtiyaçlarını gözettik. Böylece geçmişin ihmallerini telafi etmenin ötesinde, Türkiye’yi dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına sokma hedefimizi altyapısını oluşturduk. Bugün ufka umutla bakıyorsak, son 18 yıldaki gayretlerimizin sayesindedir. Türkiye’yi özenen ülke olmaktan çıkarıp özenilen ülke haline getirdiğimiz için Rabbimize sonsuz hamdüsena ediyoruz.

Aziz Milletim,

Demokrasi ve kalkınma mücadelemizde yeni bir döneme giriyoruz. Salgın sürecinin ardından dünyada siyasi ve ekonomik ilişkilerin yeniden şekilleneceği açıkça görülüyor. Türkiye, gelişmiş altyapısı, genç ve yetişmiş insan kaynağı, uzun süredir üzerine titrediği hedefleri, istikrarlı ve kararlı yönetimiyle yeni döneme en hazırlıklı girecek olan ülkelerin başında geliyor. Geçmişte benzer fırsatları enerjisini kendi iç kavgalarından tükettiği için kaçıran Türkiye, inşallah bu defa hak ettiği yere gelecek, bunun için öncelikle önümüzdeki kısa vadeli bir sıkıntıyı aşmamız gerekiyor. Salgın musibetini ülkemizden ne kadar çabuk uzaklaştırırsak, o derece hızlı yol alırız. Yapmamız gereken tek şey, hep birlikte salgını yenmek için gereken kurallara uymaktır, bu konuda epeyce de mesafe kat ettik. Ancak, son günlerde vaka ve vefat sayılarında bir miktar artış gözleniyor. Israrla üzerinde durduğumuz bir husus var, maske, mesafe, temizlik. Şimdi bu ilkeleri küçük bir takdim tehir ile temizlik, maske, mesafe olarak değiştirerek tekrarlamak istiyorum, temizlik, maske, mesafe, yani T-M-M, yani TMM. Unutmayınız, bu kurallara uymamak kul hakkına girmektir. Bu dikkat ve hassasiyetle inşallah kısa sürede salgını gündemimizden tamamen çıkartacağımıza inanıyorum.

Değerli Kardeşlerim,

Az önce de ifade edildi, tabii gönül arzu ederdi ki, ekranda izledik, bugünkü hastane açılışımızı kendi mekânında yapsaydık. Fakat bu tabii kovid-19 sebebiyle bunu, orası da tabii acil durum mekânı olduğu için oraya girmek bir sıkıntı olabilirdi, onun için böyle bir açık mekânda bunu tedbiren yapıyoruz.

Şimdi hastanemizin şehrimize özellikle kazandırılmasında emeği geçenleri kutluyorum. Tabii açılışını yaptığımız hastanemizin özellikle şehrimize kazandırılmasında emeği geçenleri tekrar tebrik ediyorum. Marmara Üniversitemiz ile Sağlık Bakanlığımızın birlikte ülkemize kazandırdığı bu hastanemize, evet, Profesör Doktor Asaf Ataseven Hocamızın adını vermeyi kararlaştırdık. İnşallah Asaf Hocamızın adıyla burayı anacağız. İnşallah burada bu mekan var olduğu sürece Asaf Hocamız da burada anılmış olacak.

Tabii Asaf Hocamızın tıp bilimi üzerinde yapmış olduğu hizmetler yanında, tam bir dava adamı, tam bir vakıf insanıydı. Her dava adamı gibi onun ömrü de bu ülkenin zor zamanlarında verdiği çetin mücadeleyle geçmiştir. Uzun yıllar boyunca yürüttüğü Vakıf Gureba Hastanesi Başhekimliğindeki gayreti ve başarılarıyla gönüllerde taht kurmuştur. Her vakıf insanı gibi onun da en büyük gayesi, imanlı, donanımlı, başarılı, vatanına ve milletine sadık, ülkesine hizmet edecek nesillerin yetişmesine katkı sağlamak olmuştur, bu mücadeleyi vermiştir. Hocamızın en büyük özelliği ise, her şart altında doğruyu konuşmak olarak bilinirdi. 12 yıl önce ebediyete uğurladığımız Asaf Hocamızı bu vesileyle bir kez daha rahmetle yâd ediyorum, ruhu için el Fatiha.

Marmara Üniversitesi Profesör Doktor Asaf Ataseven Hastanesi’nin ülkemize kazandırılmasında emeği geçen herkesi tekrar tebrik ediyorum.

Sizlere sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum, kalın sağlıcakla.

Ya Şafi, ya Kafi, ya Muafi, inşallah, ya Allah, Bismillah.