Recep Tayyip Erdoğan'ın 15 Temmuz 2020 tarihli ulusa sesleniş konuşması
Aziz Milletim,
Sizleri en kalbi duygularımla, muhabbetle selamlıyorum. Bugün devlet ve millet hayatımızda gördüğümüz en alçak, ne sinsi, en kalleş saldırılardan biri olan 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin 4. yıldönümüdür. Bu müstesna günde bir yandan milletimizin kazandığı muhteşem zaferin sevincini, diğer yandan darbe girişimi esnasında kaybettiğimiz kardeşlerimizin hüznünü birlikte yaşıyoruz.
Allah’ın yardımı ve milletimizin cesaretiyle başarısızlığa uğrattığımız darbe girişimi sırasında hainleri kurşunlar ve bombalarıyla şehit olan 251 insanımıza Mevla’dan rahmet, yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyorum.
Her kesimden vatandaşımızla, polisimizle, askerimizle darbe gecesi şehitler kervanına katılan 251 kardeşimizin tamamının ismi tarihimize ve kalbimize silinmemek üzere kazanmıştır. Kahramanca verdikleri mücadelede gazilik unvanıyla şereflenen kardeşlerime de Rabbimden sağlık ve afiyet temenni ediyorum.
O gece darbecilere direnmek için sokaklara, meydanlara, saldırganların yöneldiği her yere akın akın koşan milletimizin her bir ferdine şükranlarımı sunuyorum. Hayatının baharındaki körpe fidanlardan bastonuna yaslanarak adeta uçarcasına hainlerin üzerine yürüyen aksakallı büyüklerimize kadar bu mücadeleye katılan insanlarımızın hiçbiri asla unutulmayacaktır.
Ankara’da Külliye, İstanbul’da 15 Temmuz Şehitler Köprüsü girişine yaptığımız anıtlar bu vefanın bir sembolüdür. Aynı şekilde ülkemizin dört bir yanında 15 Temmuz’u hatırlamak ve hatırlatmak için meydanlara, caddelere, mahallelere, pek çok esere konulan eserler de bu anlayışın yansımalarıdır, çünkü milletimizin 15 Temmuz’da yazdığı destan öyle sıradan bir darbe teşebbüsü ve onu bastırma hikayesi değildir.
15 Temmuz’u anlamak için, bu topraklardaki bin yıllık mücadelemize bakmak gerekir.
15 Temmuz’u anlamak için, Malazgirt’ten beri vatanımızın her karış toprağını nasıl şehit kanlarıyla yoğurduğumuzu bilmek gerekir.
15 Temmuz’u anlamak için, Ayasofya’nın yeniden ibatede açılması vesilesiyle bir kez daha hayırla yâd ettiğimiz İstanbul’un Fethi’nin manasına vakıf olmak gerekir.
15 Temmuz’u anlamak için, Çanakkale’den Kut’ül Amare’ye, İstiklal Harbimizden Kıbrıs Çıkarmasına, terörle mücadelemize kadar yaşadığımız nice badireleri gözlerimizin önünden geçirmemiz gerekir.
15 Temmuz’u anlamak için, darbecilerin başarılı olmaları halinde ülkemizi ve milletimizi nereye sürüklemek istediklerini kavramak gerekir.
15 Temmuz’u anlamak için, milletimize diz çöktürme, devletimizi ele geçirme, ülkemizi parçalama gayretlerinin gerisindeki sinsi projeyi görmek gerekir.
Milletimiz eşsiz irfanıyla darbenin ilk saatlerinden itibaren işte tüm bu gerçekleri görmüş ve hemen harekete geçmiştir. Kadınıyla erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla her kesimden, her meşrepten insanıyla Türk milleti ülkesinin sahipsiz olmadığını göstermiştir.
Bin yıldır hep süre geldiği gibi, bugün de yerin üstündeki yaşayanları ve yerin altındaki şehitleriyle Türkiye’nin sahibinin bu aziz millet olduğu bir kez daha teyit edilmiştir.
Milletimizin her bir ferdi, ezanı, bayrağı, özgürlüğü ve geleceği için gerektiğinde yenilmez birer kahramana dönüşebileceğini ispatlamıştır.
Artık tamamen sönüp gittiği düşünülen istiklal ateşinin közlerinin altından yeniden harlanabileceği anlaşılmıştır. İstiklal Şairimiz Akif’in dediği gibi: “Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım.”
Evet, 15 Temmuz gecesi hürriyet aşığı bu millete zincir vurmayı tekrar denediler ve hamdolsun başaramadılar. Ezanımızı susturmak, bayrağımızı indirmek, milli iradeyi ayaklar altına almak, geleceğimizi karatmak isteyen hainleri şanlı bir direnişle hüsrana uğrattık. Dünyada şahadete cesaretle yürüyen, şairin ifadesiyle, “ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun” diyerek hainlerin karşısına dikilen bir başka millet yoktur. İşte bunun için 15 Temmuz’u demokrasi ve milli birlik günü olarak ilan ettik.
Hep dediğim gibi, beni böyle bir milletin ferdi olarak yarattığı için Allah’ıma hamdüsenalar ediyorum.
Aziz Milletim,
15 Temmuz, hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde ülkemizi işgal girişimiydi. Bunun için kendi ordumuzun içindeki teröristlerin kullanılmış olması, işgal girişimine alçakça bir ihaneti de eklemiştir. Tekbirler, salalar, dualar eşliğinde kıyama kalkan milletimiz vatanının özgürlüğüne sahip çıkarak, hanileri tepelerken, kendisi üzerinde hesap yapanların heveslerini de kursaklarında bırakmıştır. Milletimiz o gece hiçbir mecburiyeti olmadan, hiçbir zorlamaya kesinlikle maruz kalmadan, hiçbir karşılık beklemeden tamamen kendi inisiyatifiyle harekete geçmiştir.
Bir asır önce vatan topraklarının 4’te 3’ünü kaybederek, Cumhuriyeti kuran milletimiz, 15 Temmuz’da bir daha aynı felaketi izin vermeyeceğini cümle âleme ilan etmiştir. 15 Temmuz, son devletimiz yıkarak vatanımızı ele geçirmeye çalışanlara bunun ancak milletimizin son ferdi de son nefesini verdikten sonra mümkün olabileceğinin ifadesidir.
“Sayılmayız parmak ile, tükenmeyiz kırma ile, taşramızdan sormak ile kimse bilmez ahvalimiz” diyen Muhyi misali, bizim ahvalimizi ancak bizden olan bilir. Bu darbe girişimi milletimizi yıldırmak bir yana, azmini kamçılamıştır. Üzerimize çöken o kara gecede ülkemizi yükseltmek, güçlendirmek, büyütmek için daha çok çalışmamız, daha çok mücadele etmemiz gerektiğini gördük. Biliyoruz ki, Türkiye 83 milyon vatandaşı ve 81 vilayetiyle güzeldir. Biliyoruz ki, Türkiye birliğiyle, beraberliğiyle güzeldir. Biliyoruz ki, Türkiye dostluğuyla, kardeşliğiyle güzeldir. Kimsenin bunları bozmasına izin vermeyeceğiz.
FETÖ içeriden, PKK dışarıdan kimi alttan, kimi üstten ne kadar uğraşırsa uğraşsın ezanımızı susturamayacak, bayrağımızı indiremeyecekler. Ayasofya’da susturulan ezanı nasıl 86 yıl sonra yeniden semaya yükselttiysek, yeminli düşmanlarımızın her fırsatta indirmeye kalkıştığı bayrağımızı nasıl her seferinde daha yükseğe astıysak, terör örgütlerinin saldırılarını da aynı şekilde bertaraf etmekte kararlıyız.
Birinci Dünya Savaşı için Osmanlı’nın paylaşım kavgası derler. Dünya düzeninin temellerinden sarsıldığı bir dönemde Türkiye Cumhuriyeti için de aynı hayalleri kapılanları hüsrana uğratacağız. Ülkemizi siyasi, ekonomik, askeri kuşatma altına almaya çalışanların senaryolarını çok daha büyük vizyonları hayata geçirerek yırtıp atıyoruz. Bölgemizde pek çok devleti önce iç karışıklıklarla sarsıp, ardından işgal edenlere Türkiye’nin öyle bir devlet olmadığını her alandaki atılımlarımızla bilfiil gösteriyoruz. Milletimizin kendi içindeki görüş ayrılıkları ve tartışmalara bakarak niyetlerini bozanlara cevabımızı konu vatanımız, ezanımız, bayrağımız olduğunda çelik bir yumruk olup, tepelerine inerek veriyoruz. Türkiye’nin özellikle son 7 yılda yaşadığı her hadise bu hakikatin farklı veçhelerdeki birer örneğidir. Ağaç bahanesinin arkasına sığınanlarda, adalet kisvesi altında milli iradeyi teslim almaya çalışanlarda, çukurlarda bölücülük yapanlarda, sınırlarımızı kuşatmaya kalkanlar da bu akıbetten kurtulamamıştır. Teslim almak için darbe girişimi dahil her yola başvurdukları Türkiye’nin silkinip asırlık uykusundan uyanan bir dev gibi yeniden ayağa kalkışı karşısında şaşkınlığa uğrayanlara diyoruz ki, daha bitmedi. Bu milletin daha söyleyecek çok sözü var. Bu milletin daha hayata geçirecek çok projesi var. Bu devletin daha harekete geçirecek çok potansiyeli var. Çünkü bu millet yüreği ve bileği güçlü olmanın yanında arkasında ancak gönül gözü açık olanların fark edebileceği dua ordusu olan bir millettir. İslam’la müşerref olarak bu duayı aldık, ayak bastığımız her yerde mazlumların, mağdurların yanında durarak bu duayı aldık. Asırlar boyunca süren haçlı seferlerinde Anadolu’yu çapulculara mezar ederek bu duayı aldık. İstanbul’u fetih ederek bu duayı aldık. Hint Okyanusundan Viyana önlerine kadar çağının en büyük devletini önce insan diye yöneterek bu duayı aldık. Çanakkale’den 15 Temmuz’a kadar arkasında yedi düvelin olduğu her saldırıya göğsümüzü siper ederek bu duayı aldık. Fırsat bulduğumuzda elimizdeki tüm imkânları, bölgemizdeki ve dünyadaki gariplerle paylaşarak bu duayı aldık. Velhasıl kahraman ordumuz cephede harp ederken, dua ordumuz da onlarla birlikte başka bir harp veriyordu. Fatih’in askerleri İstanbul surları önünde dizi dizi saldırıya geçerken, geride bekleyenler bugün şehit olma sırası bize geldi diyerek seviniyordu. Çanakkale’de düşmanın ölüm kusan silahlarının önüne atılan her asker grubunun arkasında şahadet sırasını bekleyen bir başka grup vardı. Uzun yıllardır süren terörle mücadele harekatımızda benzer pek çok hadisenin yaşandığını biliyoruz. 15 Temmuz’da da darbecilerin silahlarının üzerine bugün değilse ne zaman öleceğiz diyerek şahadet umuduyla dimdik yürüyen nice kahramanlar vardı. Mehmet Akif ne güzel ifade etmiş;
Sen ki, asara gömülsen taşacaksın Heyhat!
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat.
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana aguşunu açmış duruyor Peygamber.
Evet, ne mutlu Peygamberin yoldaşı olanlara, ne mutlu Rabbimizin müjdelediği o kutlu yolda yürüyenlere. Güçlü olmak sadece sayıca çok, silahça üstün olmak demek değildir. Güçlü olmak, tıpkı yüce kitabımızda müjdelendiği gibi asıl hakkın yardımına mazhar olmaktır. 15 Temmuz’da milletimiz işte bu hakikati bizzat yaşamıştır. Tanka yumruk, savaş uçağına levye fırlatan, namluya alnını dayayan bir milletin önünde kim durabilir? İnşallah bundan sonra da aynı inanç ve ruhla ülkemize sahip çıkacak, birliğimizi, beraberliğimizi koruyacağız. Rabbim yar ve yardımcımız olsun. 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü o gece yaşadığımız kutlu kucaklaşmayı bize ilelebet hatırlatacaktır.
Bir kez daha 15 Temmuz gecesi dar-ül-beka’ya uğurladığımız yiğitlere Allah’tan rahmet, gazilerimize sıhhat ve afiyet diliyorum. Rabbim bir daha bu millete 15 Temmuzlar yaşatmasın diyorum.
Sizlere sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum; kalın sağlıcakla.