Köprü'de
Soğuk, soğuk... acı bir nevha-yî teşekkîsi
Yolunda kalb-i hayâtın, gelir enîn-i riyâh;
Soğuk, soğuk., denizin lerze-dâr-ı girye sesi
Eder yüreklere târî bir ihtizâz-ı cenâh.
Delik paçavralar altında bir küçük seyyâh...
"Efendiler, ne olur? Ben fakirim işte..." sükût;
"Efendiler, acıyın..." pür vekâr ü bî-ârâm
Efendiler geçiyor; yavrucak soluk, mebhût,
Nazarlarında hazin bir edâ-yı istirhâm,
Çolak eliyle verir her geçen hayâle selâm.
“Efendiler, ramazandır., mübârek akşamdır..."
Zavallı tıfl-ı sefâlet, zavallı ömr-i tebâh!
“Efendiler, acıyın, ben garibim işte..." hayır,
Akın akın geçen erbâb-ı i'tizâz ü refah
Eder bu kirli, bu yırtık sedâdan istikrâh.
Soğuk, soğuk... asabi darbelerle bir yağmur
Ufukta parçalanan bir sehâba hidddetle
Gelip likâ-yı zelîl-i hayâtı kamçılıyor.
Soğuk, soğuk... bu tahammül-gezâ burûdetle
Çocuk harâb olacak; âh, ey saâdetle
O süslü haclelerin sîne-yi muattarına
Koşanlar! İşte bir insan ki inliyor nefesi;
Bakın şu sıska, şu çıplak, şu iğri kollarına;
Bu artık işleyemez... hisse-yi mesâisi
Sizindir işte; verin, susturun şu hasta sesi!