Oğul Bingöl Bugün Dumandır'ın öyküsü
Bu türkünün hikâyesine konu olan hadise Bingöl ile Erzurum’un Muş’a yakın köylerinde ceryan etmiştir. Bundan bir hayli zaman öncesinde Erzurum’un güney ilçelerinin bir köyünde adı Fadime, bazen de arkadaşları arasında Fato diye çağrılan güzeller güzeli bir kızcağız yaşarmış. Fato kız, güzel Anadolu’nun, ıssız, kuş uçmaz kervan geçmez köylerinde doğup büyümüş, bilinmez güzellerinden birisiymiş hani. Fato kız, gerçi çok küçükmüş ama elinden her iş gelirmiş. Kız, güzelliği yanında öyle de hamarat şirin bir güzel kızmış. Anadolu’da böylesine vasıfları olan bir kız olur da, onun yaşına başına mı bakılır, hiç taliplisi eksik olur mu? Fadime’yi çok kimse istetir babasından ama adam, hemen he olur demez... Zaten Fatoş kızın ailesi oldukça fakir bir ailedir. Bu yüzden de güzel, becerikli ve hamarat olan kızlarını biraz hali vakti yerinde olan birilerine vermek arzusundadır anası da babası da. Köyün içinde çok kimseler istetmiş Fadime’yi babasından fakat bu dünürcülerden hiç birisi de öyle ahım şahım varlıklı kimseler değilmiş. Bu yüzden de köyden kimselere Fatoş kızı vermek istememişler. Köye verip de ne olacak. Kızım da benim gibi öyle köy işlerinin peşinde heder olup gidecek, diye Fatoş kızın anası da kızını ille de şehir yerinde oturan birisine vermek istermiş... Gel zaman git zaman Fatoş kız iyice büyümüş ve günlerden bir gün Bingöl’den bir aile, Fadime’ye talip olmuş. Bu dünürcüler tam Fatoş kızın anasının ve babasının istediği gibi bayağı bir zengin bir aileymiş. Fatoş kız, sorulup sual edilmeden, hazır bir zengin kapı bulunmuş, diye apar topar gelen aileye evet cevabı verilmiş. Kısa zaman içinde söz, nişan ve düğün işlemleri en kısa zaman içinde yapılmış. Fatoş kız çarçabuk Bingöl iline gelin gönderilmiş.
Fatoş kız Bingöl’e gelin olduktan sonra anası, babası ve kardeşleri tarafından hiç mi hiç aranıp sorulmamış. Ana, baba, kardeş, konu komşu, arkadaş ve sıla hasreti, kızcağızın yüreğini içten içe yakmış ha yakmış. Fakat bütün bunlar kızın ailesinin hiç umurunda bile değilmiş. Fatoş kızın yüreğinde büyüyen, korlanan bu sıla hasreti artmış da artmış... Kızcağız ailesi tarafından bir kez olsun aranıp sorulmamış; yanına bir kez olsun gidilip gelinmemiş. Bu masum kız sanki kimselerin umurunda değilmiş. Aile kızlarının mutlu olup olmadığını hiç mi hiç merak etmemiş. Sanki Fadime diye bir kızları hiç olmamış gibi günler, aylar hatta yıllar geçip gitmiş.
Fatoş kızın ilk çocuğu bir yıl sonra dünyaya gelmiş. Fatoş nur topu gibi bir kız dünyaya getirmiş. İlk çocuk kız olunca, uzun süre horlamışlar Fatoş kızı... Hatta oğlanın anası ve babası Fatoş ile uzun süre konuşmamış bile... Kız doğurmak suçmuş gibi hor görülmüş kızcağız. Bir sonraki çocuğunu doğurmadan önce de büyük korkular içinde kalmış zavallı kız. “Ya bu da kız olursa, o zaman ben ne yaparım, nerelere giderim, başımı hangi taşlara vururum” diye kendi kendini yiyip bitirmiş adeta. Neyse ki Allah yüzüne bakmış kızcağızın. Fatoş’un ikinci çocuğu gelin olduğu ailenin arzuladığı gibi oğlan olmuş. Fatoş kız da oğlan olmasına deliler gibi sevinmiş. Gerçi onun için oğlan olması ya da kız olması çok önemli değilmiş. Evlat evlattır. Kız olsun oğlan olsun ne fark eter Fatoş için ama konu komşu için kaynanası ve kayınpederi için öyle mi? İlle de oğlan olmalı. Kaynana ile kayınpeder, oğlan çocuğuna öyle bir sahip çıkmaya başlamış ki sorma gitsin... Çünkü bu ailenin bitmek tükenmek bilmeyen bir kan davası vardı... Onlara göre bu çocuk, hem soylarını soplarını devam ettirecek hem de yıllardır süren kan davasında ölenlerinin öcünü alacaktır... fakat Fatoş, bu işi öğrendikten sonra çok üzülmeye, geceleri bile sürekli ağlamaya sızlamaya başlamış. Fakat nafile, bulunduğu yerde gelinin sözü mü geçer. Ananın ne hükmü var ki?
Günler ayları, aylar yılları kovalamış ve işte o kara gün gelip çatmış. Ailenin hasımları ile aralarındaki düşmanlık günden güne iyice büyümüş ve artık son haddine gelmiş. Yine kan akmış bu uğurda. Öyle ki en sonunda, Fadime’nin kocası da can vermiş bir hiç uğruna, bu kan davası sonucunda... Yıllar önce güzelliğiyle herkesin dilinde destan olan, peşinden çok kişilerin koştuğu Fadime, bütün bu ortaya çıkan olayların ardından tanınmaz hale gelmiş, perişan olmuş... Hayatta çocuklarının dışında tek dayanağı olan kocasını kaybetmek, Fatoş’u iyice yıkmış. Kendi çocuklarını bir hiç uğruna feda eden aile, bu kez de daha küçücük yaşında Fatoş’un oğlunu, öç almak için yetiştirmeye başlamışlar. Fadime ise, bütün bu olup bitenlerden yorgun düşmüş ve ne yapacağını şaşırmış. Bir çok olaya mani olmaya çalıştıysa da nafile, hiç başarılı olamamış. Hatta bu yüzden birçok kez de azarlanmış, dayak yemiş, ahırda aç susuz günler geçirmiş... Fatoş’u almış bir ümitsiz düşünce. Ne yapıp edip yavrusunu bu durumdan kurtarsın? Son bir çaresi vardı. Çocuklarını da alıp kaçacaktı bu diyarlardan... Artık Fadime’nin yapılabileceği tek şey bu kalmıştı. Fadime nihayet kararını vermiş ve en sonunda bir gece vakti herkes uyurken, yanına bir miktar yiyecek de alarak iki çocuğuyla birlikte kaçmış. Ne yapıp, nereye gidebilirdi ki?... Elbette yıllardır bir kere dahi aramayan, sormayan ailesinin yanına. Başka gidecek hiçbir kapısı yoktu zaten. Günler süren çileli bir yolculuğun ardından çocuklarıyla birlikte o hasret kaldığı köyüne ulaşmış. Köye gelince Fadime’nin az da olsa yüreği ferahlamış. Babasının, ailesinin toprağındaydı artık. Ama ne çare ki Fadime’nin düşündüğü gibi olmamış her şey. Ailesi bırakın sahip çıkmayı, çocuklarının gözlerinin önünde bir de dayak atıp, kapı dışarı etmişler kadıncağızı. Zavallı Fadime çok şaşırmış, ne yapacağını bilememiş. İki gözü iki çeşme, çocuklarını da yanına alıp yaban diyarlara, bilinmedik illere doğru perişan bir şekilde yürüyüp gitmiş. Fadime’yi en son, kendi köyünün çobanları, Bingöl dağlarının ıssız kayalıklarında çocuklarıyla birlikte ağlayıp bu türküyü söylerken görmüşler.
Kaynak: Güven, Merdan (2005). "Türkiye Sahasındaki Hikâyeli Türküler Üzerine Bir Araştırma (Doktora Tezi)" (PDF). Erzurum. 14 Kasım 2020 tarihinde kaynağından (PDF) arşivlendi.
|