Efendiler, malûm-ı âlinizdir ki İngiliz mümessili, Yunanlılar da dahil olduğu halde, İtilâf kuvvetlerine karşı tatil-i harekât edilmesini hükümete teklif etmişti ve bu temîn olunursa, İstanbul’u Devlet-i Osmaniye’ye bırakacakları gibi yaldızlı bir vaatde de bulunmuşlardı. Fakat İstanbul’da bu teklif yapılırken, Şubat’ın 18., 19. ve 20. günlerinde Yunanlıların İzmir’e yeni kuvvet, vesâit-i nakliye, külliyetli cephane getirdiği ve cephelere sevk ederek yeni bir taarruza hazırlandığı, bizim malûmumuz idi. Bu ma’lumâtımızı –icraat-ı hükümete müdahale etmeyiniz yaygarasına bakmaksızın– hükümet-i merkeziyeye de iblâğ ederek nazar-ı dikkatini celpten hâli kalmadık.
Yunanlılar bu suretle taarruza hazırlanırlarken, Ali Rıza Paşa Kabinesi diğer bir teklif karşısında kalıyor.
“Yunanlılar karşısında bulunan Kuvâ-yı Milliye’yi 3 kilometre geri aldırmak!..”
Ali Rıza Paşa Kabinesi’nin buna muktedir olmadığı meydanda idi. Fakat maksat onun ıskatı idi. Sadrazam, bi’z-zarure bu teklifin kabil-i icrâ olmadığını cevâben bildirmiş.
3 Mart 336 günü Yunanlılar taarruza geçtiler. Gölcük Yaylası’yla, Bozdağı’nı işgal ettiler.
İşte bu hadise üzerine Ali Rıza Paşa’nın, makamını daha fazla muhafazadan sarf-ı nazarla, düşünebildiği yegâne çare hemen istifa edip, bu mes’ûliyetli işten yakayı sıyırmak olmuştur. Çünkü harekât-ı milliyeyi tatil ettirmek hususunda vuku bulan teklifi tatbike çalışmış ve fakat muvaffak olamamış olan Ali Rıza Paşa’nın, bu defaki teklifi de tatbik ettireceğim vaatinde bulunup da adem-i muvaffakiyeti halinde, İtilâf Devletleri nezdinde mes’ûl tutulması ihtimali de vârid-i hâtır değil miydi?
Harbiye Nâzırı Cemal Paşa, Başkumandan Mister George Milne’in evâmirini tatbik ettiremediğinden dolayı en nihayet Kabine’den ihraç muamelesine ma’rûz kalmamış mıydı? Aynı halin Ali Rıza Paşa’ya, tatbikine kalkışıldığı takdirde kendisini Pâdişâh’ın muhafaza edebileceğinden emin olabilir miydi? Böyle bir halin vukuunda âmâl-i milliyenin tecelligâh-ı münferidi olduğunu söylediği İstanbul’daki Meclis-i Millî’ye güvenebilecek miydi? İrade-i milliye namına idâre-i kelâm ve serd-i metâlibe artık mahal ve imkân kalmadığını söyleyerek tecziye ile tehdit ettiği Heyet-i Temsiliye’ye istinâda tenezzül etmeli miydi? Binâenaleyh, kendisi için istifadan ehven bir şey olamazdı. İşte o da öyle yapmıştır (Vesika: 241). Ali Rıza Paşa, bu istifasını, Kabine’ye ilk tecavüz vukuunda yapması lüzumu hakkında ikaz ve ihtarda bulunduğumuz zaman kabul etmedi. Yerinde durmakla vatana nâfi olacağını söyledi. Meclis-i Mebusan da bu mütâlaa-i cahilâneyi tasviben onu yerinde tuttu. Acaba, ifası mevzu-i bahis vazife, Yunanlıların taarruz hazırlıklarını ikmâl ederek vatanın mukaddes topraklarından daha bir kısmını çiğnemek ve aziz vatandaşlardan daha bir kısmını süngüler altında inletmek için muhtaç olduğu fırsatı sükûnetle ona bahşetmek miydi?!