Ayın 25. günü Sivas’ta aleyhimde bazı münasebetsiz ahvâl cereyâna başladığından haberdâr oldum. 25/26 Haziran gecesi yaverim Cevat Abbas Bey’i çağırdım ve yarın sabah karanlıkta Amasya’dan cenuba hareket edeceğiz dedim. Bu hareketimizin gizli tutularak, hazırlanılması için emir verdim.
Bir taraftan da Beşinci Fırka Kumandanı ve erkân-ı harbiyemle mahrem olarak şu tedbiri kararlaştırdık: Beşinci Fırka Kumandanı, fırkasından, güzide zâbit ve efrâdtan mürekkeb ve mümkün olduğu kadar kuvvetli bir atlı piyade müfrezesini derhal o geceden başlayarak serîan teşkil edecekti. Ben, 26 Haziran sabahı karanlıkta arkadaşlarımla beraber otomobil ile Tokat’a hareket edecektim. Müfreze teşekkül eder etmez, Tokat üzerinden Sivas istikametine sevk olunacak ve benimle irtibat arayacaktı. Hareketimiz, hiçbir tarafa telgrafla bildirilmeyecek ve mümkün olduğu kadar Amasya’da da ifşa olunmayacaktı.
26’da Amasya’dan hareket ettim. Tokat’a vâsıl olur olmaz telgrafhaneyi kontrol altına aldırarak, benim muvâsalatımın Sivas’a ve hiçbir tarafa bildirilmemesini temîn ettim. 26/27 gecesini orada geçirdim, 27’de Sivas’a hareket ettim. Otomobil ile Tokat’tan Sivas’a takrîben altı saattir. Sivas valisine, Tokat’tan Sivas’a hareket ettiğime dair açık bir telgraf yazdım, imzada Ordu Müfettişliği unvanını istimâl etmiştim.
Telgrafta bi’l-iltizâm saat-i hareketimi kaydetmiştim. Fakat bu telgrafın, hareketimden altı saat sonra çekilmesini ve o zamana kadar hiçbir suretle Sivas’a ma’lumât verilmemesini temîn edecek tedâbîri aldırdım.
Şimdi, Efendiler. Nazarlarımızı tekrar Sivas’ta terk ettiğimiz levhaya atfedelim.
Ali Galip Bey ve Reşit Paşa arasında hakkımda tatbik olunacak muamelenin münakaşası sahnesine… Münakaşanın hararetli bir safhasında Reşit Paşa’nın eline, benim Tokat’tan çekilen telgrafımı verirler. Reşit Paşa, hemen Ali Galip Bey’e uzatır. “İşte kendisi geliyor, buyurun tevkif edin!” der. Reşit Paşa, telgrafta yazılı olan hareket saatini görünce hemen kendi saatini çıkarır, bakar... “Efendim geliyor değil, gelmiş olacaktır” diye ilâve eder. Bunun üzerine, Ali Galip, “ben tevkif ederim dedimse, benim vilâyetim dahilinde olursa tevkif ederim demek istedim” deyince, hâl-i ictimâda bulunanları bir heyecan kaplar... Hep birden “haydi öyle ise istikbâline gidelim” diyerek ictimâa hitam verirler...
Ancak, eşrâf ve mütehayyizân ve ahâli ve askerle parlak bir istikbâl ihzâr edebilmek için biraz zaman kazanmak lâzım geldiğini, halbuki hesapça benim Sivas şehri medhallerine kadar takarrüb etmiş olacağımı nazar-ı dikkate alarak beni, medhale yakın olan Ziraat Numune Çiftliği’nde bir istirahata imâle edecek çare düşünmüşler. Vali Paşa, karargâhımın sıhhiye reisi olup evvelce teşkilât için Sivas’a göndermiş olduğum Tali Bey’i davet ve bu vazifenin ifasını ondan ricâ etmiş ve tertibâtı temîn eder etmez kendisinin de bize mülâki olacağını söylemiş...
Fi’l-hakika, tam Numune Çiftliği civarında, karşımıza çıkan bir otomobilin içinden, Tali Bey göründü. Otomobillerden indik, çiftliğin avlusunda oturduk. Tali Bey, hikâye ettiğim vaziyeti bertafsil izah ettikten sonra, vazifesinin, beni burada biraz meşgûl etmek olduğunu söyleyince, der-akab ayağa kalktım, “çabuk otomobillere ve Sivas’a” dedim!
Bunun sebebini ifade edeyim. O anda hatırıma gelen şu idi: İstikbâl merasimi yapacağız diye Tali Bey’i iğfal etmiş olabilirler ve hakikatte aksi bir tertip yapmak için zaman kazanmak isteyebilirlerdi. Otomobillere binmek üzere iken Sivas tarafından diğer bir otomobil yanımıza yaklaştı. İçinde Vali Paşa vardı.
Reşit Paşa, “Efendim birkaç dakika daha istirahat buyurulmaz mı” diye söze başladı. “Yarım dakika dahi istirahata ihtiyacım yoktur. Derhal hareket edeceğiz ve sen benim yanıma gel” dedim.
— Efendim, dedi, sizin yanınıza Rauf Bey binsin, ben arkadaki otomobille de gelirim.
— Hayır, hayır dedim. Siz buraya..
Bu basit tedbirden maksat, muhtac-ı izah değildir.
Sivas şehrinin medhâline vusûlümüzde, caddenin iki tarafı azîm bir kalabalık ile dolmuş, kıtaat-ı askeriye vaz’-ı mahsusunu almış bulunuyordu. Otomobillerden indik. Yürüyerek askeri ve ahâliyi selâmladım...
Bu manzara, Sivas’ın muhterem ahâlisinin ve Sivas’ta bulunan kahraman zâbit ve askerlerimizin bana ne kadar merbût ve muhabbetkâr olduğunu isbât eden canlı bir şahit idi...
Binâenaleyh doğru Kolordu Kumandanlık dairesine gittim ve der-akab maiyetiyle beraber Ali Galip’i ve onun vasıta-i icraiyesi olduğunu anladığım müfsidleri celp ettirdim. Onlara yaptığım muameleyi izah ederek zaten, kâfi derecede yorgunluğu mûcib olduğuna şüphe etmediğim teferruatı uzatmak istemem.
Yalnız, bir noktayı işaret etmekle iktifâ edeceğim.
Efendiler, bu Ali Galip, gördüğü su-i muameleden sonra, mahrem beyânâtı olduğunu söyleyerek gece yalnız olarak yanıma gelmek istedi, kabul ettim. Harekâtının zevahirine ehemmiyet vermemekliğimizi ricâ ile Mamuretülaziz vilâyetini kabul ederek gelmekten maksadının, benim nokta-i nazarıma hâdim olmak bulunduğunu ve Sivas’ta tevakkufu, bana mülâki olup bizzat talimat almak için olduğunu izah ve bin türlü delillerle isbâta çalıştı ve bizi sabaha kadar işgal etmek suretiyle, muvaffak dahi olduğunu itiraf etmeliyim.