Bundan başka, bu maddenin talep ettiği şartı hâiz bulunmuyorsam, yani beş sene mütemâdiyen bir daire-i intihâbiyede sakin olamamış isem, o da bu vatana ifa ettiğim hidemât yüzündendir. Eğer bu maddenin, talep ettiği şartı ihrâza çalışsaydım, İstanbul’u kazandırmaktan ibaret olan Arıburnu ve Anafartalar’daki müdafaâtımı yapmamaklığım lâzım gelirdi. Eğer ben, bir yerde beş sene oturmaya mahkûm olsaydım, Bitlis ve Muş’u aldıktan sonra Diyarbekir istikametinde tevessü eden düşmanın karşısına çıkmamaklığım, Bitlis ve Muş’u kurtarmaktan ibaret olan vazife-i vataniyemi yapmamaklığım lâzım gelirdi. Bu efendilerin talep ettiği şerâiti ihrâz etmek isteseydim, Suriye’yi tahliye eden orduların enkazından Halep’te bir ordu teşkil ederek düşmana karşı müdafaa etmemekliğim ve bugün hudûd-ı milliye dediğimiz hudûdu fiilen tespit etmemekliğim lâzım gelirdi.
Zannediyorum ki ondan sonraki mesâim cümlenin malûmudur. Hiçbir yerde, beş sene oturamayacak kadar sarf-ı mesâi etmiş bulunuyorum. Ben zannediyordum ki bu hidemâtımdan dolayı milletimin muhabbetine ve teveccühüne mazhar oldum. Belki bütün âlem-i İslâm’ın muhabbet ve teveccühüne mazharım. Binâenaleyh, bu teveccühata mukabil, vatandaşlık hukukundan ıskata ma’rûz kalacağımı asla hatıra getirmezdim. Tahmin ediyorum ve ediyordum ki ecnebi düşmanlar, bana su-i kast etmek suretiyle de memleketimdeki hizmetimden beni tecride çalışacaklardır. Fakat hiçbir zaman hatır ve hayalime getirmezdim ki Meclis-i Âli’de, velev iki üç kişi olsun, aynı zihniyette bulunabilsin. Binâenaleyh ben anlamak istiyorum, bu efendiler; daire-i intihâbiyeleri halkının ciddî olarak tercüman-ı fikir ve hissi midirler?
Yine bu efendilere karşı söylüyorum, mebus olmak itibarıyla tabii şâmil bir sıfatı câmi bulunuyorlar. Binâenaleyh, millet bu efendilerle hem-fikir midir?
Efendiler, beni vatandaşlık hukukundan ıskat etmek salâhiyeti bu efendilere nereden verilmiştir?! Bu kürsüden, resmen, heyet-i âliyenize ve bu efendilerin daire-i intihâbiyeleri halkına ve bütün millete soruyorum ve cevap istiyorum!”