Şimdi arzu buyurursanız, halife intihâbı münasebetiyle Meclis’in 18 Teşrinisani 38 günü hafî celselerinde geçen müzâkerâtı hakkında kısa bir fikir vereyim.
Meclis’te meseleyi çok ciddî ve mühim telâkki edenler vardı ve bâ-husûs Hoca Efendiler kendi ihtisâslarına müteallik bir mevzu bulduklarından çok dikkatli ve müteyakkız idiler. Bir halife kaçmış... onu hal’ etmek, yenisini intihap eylemek... sonra yenisini İstanbul’da bırakmayıp Ankara’ya getirmek... milletin ve devletin yakından başına geçirmek.. hulâsa, halifenin firârı yüzünden Türkiye’de, bütün âlem-i İslâm’da teşevvüş vukua gelmiş veyahut gelecekmiş... onun için tedbirler alınmalı imiş... tarzında mütâlaalar, endişeler dermeyan olunuyordu.
Bazı hatipler de halife olacak zatın sıfatının, salâhiyetinin ne olacağını tespit lüzumundan bahsediyorlardı.
Ben de müzakere ve münakaşaya iştirak ettim. Beyânâtımın ekseri, dermeyan edilen mütâlaata cevap mahiyetinde idi. Söylediklerimin esasları şu cümlelerde mündemiç bulunuyordu:
“Mevzu-i bahis meseleyi çok münakaşa ve tahlil etmek mümkündür. Fakat münakaşat ve tahlilâtta ne kadar ileri gidersek meseleyi halletmekte o kadar müşkilât ve teehhürâta uğrarız. Yalnız şu noktaya nazar-ı dikkati celp ederim, bu meclis, Türkiye halkının meclisidir. Bu meclisin sıfat ve salâhiyeti yalnız ve ancak Türkiye halkının ve Türk vatanının hayatına ve mukadderâtına şâmil ve nâfiz olabilir. Meclisimiz, kendi kendine bütün âlem-i İslâm’a şâmil bir kudret iktisâb edemez Efendiler! Türk milleti ve onun mümessillerinden mürekkeb olan Meclisimiz, kendi mevcudiyetini, halife unvanını taşıyan veya taşıyacak olan bir zatın eline veremez ve vermeyecektir Efendiler! Bundan dolayı âlem-i İslâm’da teşevvüş varmış veyahut olacakmış. Bunların hepsi manasız ve yalan sözlerdir. Kim söylemişse yalan söylemiştir, yalan söylüyor.
Bu sözüme itiraz eden bir zata cevap verdim, alenen dedim ki:
— Sen yalan söyleyebilirsin, müstaîdsin!..
Efendiler, dağdağaya mahal olmadığını izahtan sonra beyan ettim ki bizim, cihan nazarında en büyük kuvvet ve kudretimiz, yeni şekil ve mahiyetimizdir. Makam-ı hilâfet taht-ı esarette olabilir. Halife namını taşıyanlar ecnebilere iltica edebilirler. Düşmanlar ve halifeler beraber olabilirler ve her şeyi yapmaya teşebbüs edebilirler. Fakat yeni Türkiye’nin tarz-ı idâresini, siyasetini, kuvvetini kat’iyen sarsamazlar.