Benim, bu iki kolorduya doğrudan doğruya emir ve kumandam câri olduğundan fazla bir salâhiyetim vardı ki müfettişlik mıntıkasına mücâvir bulunan kıtaat-ı askeriyeye dahi tebligat yapabilecektim. Kezalik mıntıkamda bulunan ve mıntıkama mücâvir bulunan vilâyâta da tebligatta bulunabilecektim.
Bu salâhiyete göre Ankara’da bulunan 20. Kolordu ve bunun mensup olduğu müfettişlik ile ve Diyarbekir’deki kolordu ile ve hemen bütün Anadolu rüesâ-yı memûrîn-i mülkiyesiyle muhabere ve münasebette bulunabilecektim.
Bu vâsi salâhiyetin, beni İstanbul’dan nefy ü teb’îd maksadıyla Anadolu’ya gönderenler tarafından, bana nasıl tevdî edildiği mûcib-i istiğrâbınız olabilir! Derhal ifade etmeliyim ki bana bu salâhiyeti onlar bilerek ve anlayarak vermediler. Herçi-bâd-âbâd benim İstanbul’dan uzaklaşmamı arzu edenlerin icat ettikleri sebep “Samsun ve havalisindeki asayişsizliği mahallinde görüp tedbir almak için Samsun’a kadar gitmek” idi. Ben, bu vazifenin ifası, bir makam ve salâhiyet sahibi olmaya mütevakkıf olduğunu ileri sürdüm. Bunda hiçbir beis görmediler. O tarihte Erkân-ı Harbiye-i Umumiye’de bulunan ve benim maksadımı bir dereceye kadar istişmâm eden zevât ile görüştüm. Müfettişlik vazifesini buldular ve salâhiyete müteallik talimatı da ben kendim yazdırdım. Hatta Harbiye Nâzırı olan Şakir Paşa bu talimatı okuduktan sonra imzada tereddüt etmiş, anlaşılır anlaşılmaz bir tarzda, mührünü basmıştır.