Nişancı Celâlzâde Mustafa Çelebi Mektubu
Mektûb-ı hikmet-üslûb ez-zebân-ı efsahu’ş-şu‘arâ Mevlânâ Fuzûlî Bağdâdî aleyhirrahme be-hıdmet-i Hazret-i Nişancı Paşa hafazahüllâhü Te‘âlâ mimmâ yehâfü ve yahşâ
Mâlik-i mülk-ârâ-yı âlem ve hâkim-i hikmet-fezâ-yı ekâlîm -i hikem ma‘mûre-i cihânı vakf-ı erbâb-ı istirzâk idüb tevliyetin mülûk-ı adâlet-şi‘âr ve hukkâm-ı merhamet-disâra tefvîz itdikçe ve hângâh-ı tengnâ-yı arsa-i imkânda âsâr-ı erbâb-ı istihkâk olub her ferdine mikdârınca hızâne-i gaybdan vazîfe-i müstemirre yetdikçe ol mümlî-i erkâm-ı dîvân-ı hilâfetin kalem-i müşg-bârları miftâh-ı künûz-ı erzâk-ı ashâb-ı istihkâk ola ve ol nâkil-i a‘lâm-ı istihkâm-bünyân-ı saltanatın rakam-ı anber-nisârlarında hadâ’ik-i ahdâk-ı erbâb-ı nazar basâret bula. Şerh-i şemme-i senâ ve ref‘-i ruk‘a-i şîme-du‘âdan sonra;
Arz eder hâksâr-ı bî-mikdârBende-i kemterin Fuzulî-i zar
Ki mukîm-i makam-ı uzlet iken
Sakin-i gûşe-i kanâ‘at iken
Başıma düşdi câh sevdâsı
Zevk-i ehl-i tama‘ temennâsı
Heves-i kesbi neng ü nâm itdim
Taleb-i rif‘at-i makâm itdim
İstedim kim ulüvv-i kadr bulam
Mazhar-ı lutf-ı pâdişâh olam
Bilmedim kim şikeste-hâl oluram
Hased ehline pâymâl oluram
Tama‘ eşrâra hâdim olmak imiş
Süfehâya mülâzım olmak imiş
Kim ki Allâh’dan ibâ eyler
Gayr dergâha ilticâ eyler
Hâsılı zillet ü hasâret olur
Raht-ı ümîdi ye’se gâret olur
El-hâsıl fark-ı iktidârımı efser-i kanâ‘at ile ve kâleb-i i‘tibârımı hil‘at-ı uzlet ile müzeyyen kılub ve temlîk-i avâlim-i ma‘nâyı teshîr-i ekâlîm-i sûretden yeğrek bilüb pâdişâh-ı mülk-i istignâ ve hâkim-i ale’l-ıtlâk-ı memâlik-i fakr ü fenâ iken cevher-i zâtım iktizâ-yı tekmîl idüb ve sûret-i sülûkümden reng-i tevekkül gidüb âlem-i himmetden bu sürûşa mülhem oldum ve bu ilhâmı ısgâ kıldım ki, ey gâfil âlem-i sûret mazhar-ı sıfât-ı İlâhî’dir ve mehbet-i envâr-ı huzûzât-ı nâ-mütenâhî, her âyine mülk-i melekûtdan münfekk olmaz ve hasâ’is-i mülkden behremend olmayan serâ’ir-i melekûta destres bulmaz. Lâ-cerem hukkâm-ı mülke tevessül mûcib-i husûl-ı mevâhibdir ve mülûk-ı asra tevassul bâ‘is-i vusûl-ı metâlibdir, ve hadîs-i sahîhdir kiالسلطان ظل الله ve andan istignâ hatâdır ve haber-i sarîhdir kiلا رتبة فوق رتبة السلطان الا لنبی مرسل او ملك مقرب ve andan inhirâf nâ-revâdır. Husûsan bizim pâdişâhımız ki rütbe-i saltanatı ma‘nîde pâye-i hilâfetdir ve serîr-i hükûmeti hakîkatde mesned-i imâmetdir. Kıt‘a
Pâdişâh-ı bahr ü berr Sultân Süleymân-ı Velî
Ol-ki mahz-ı adldir zât-ı vilâyet-perveri
Hâlî andan olmasun Yâ Rabb vilâyet tâ ebed
Kim vilâyetden değil hâlî safâ-yı cevheri
El-kıssa bu tahrîkle dergâh-ı mu‘allâdan bir nasîbe tâlib olub ve erkân-ı devletden sa‘âdet-i imdâd ve şeref-i is‘âd bulub dokuz eflâke pây-ı istignâ vururken evkâfdan dokuz akçe vazîfeye kanâ‘at kılub arz aldım ve berât içün dergâh-ı âlem-penâha irsâl idüb mutarassıd oldum, müddet-i tarassud münkazî oldukda ve eyyâm-ı intizâr ser-encâm buldukda mübeşşirler ki müjde-i teşrîf-i beşâret yetürdiler, bana bir misâl-i meymûn ve berât-ı hümâyûn getürdiler. Hilye-i ma‘ârif ile ârâste ve zîver-i irfân ile pîrâste, anber-i sevâdında sıbgat-iو اللیل اذا سجی ve kâfûr-ı beyâzında safvet-i والصبح اذا تجلی
sahîfesinde sutûr-ı hatt sehâyib-i emtâr-ı mevâhib ve hutûtunda efrâd-ı nukat ke’l-kevâkib-i umûr-ı metâlibi mesâbe-i sadef idi, lü’lü’-i sîrâb ile memlû deryâ-yı mekârim temevvüc idüb kenâra salmış ve mümâsil-i nâfe-i Hoten müşg-nâbla dolub kâ’id-i izz ü ihtirâm ile vârid olmuş. Fâtiha-i unvânı kerîme-i هو الحق المبین ve hâtime-i târîhiالعاقبة للمتقین gâyet-i mazmûnu ذلك فضل الله یؤتیه من یشاء والله ذولفضل العظیم
nihâyet-i mefhûmu انه من سلیمان و انه بسم الله الرحمن الرحیمNazm
Zihî misâl-i şerîf ü nişân-ı âlîşân
Zihî mürâsele-i zevk-bahş ü feyz-resân
Zihî hilâl-i sipihr-i avâtıf ü eşfâk
Zihî kilîd-i künûz-ı merâhim ü ihsân
Zihî sahîfe-i sâfî-dil ü safâ-engîz
Zihî cerîde-i anber-nisâr ü müşg-efşân
Hakkâ ki ol âyet-i rahmet nüzûlünde hâtır-ı fâtire bir nevi‘ meserret sirâyet itdi ki vasfı kâbil-i takrîr değil ve hâric-i ihâta-i tahrîrdir. Ol sermâye-i devlet vusûlünden kalb-i münkesire bir sürûr yetdi ki zikri mâ-fevk-i ihtimâl-i takrîrdir. (Beyt) Nefse anınla yeten zevkden oldum âgâh قلت اني لك قالت هو من عند الله *Mücmelen ümîd-i tamâm ile ihtiyârsız durdum ve ibrâz-ı hükm içün mütevellî-i evkâf huzûruna yüz vurdum. El-hakk mütevellî mülâkâtına fırsat düşmedi ve anın dâmen-i mülâzemetine dest-i neyl irişmedi, ammâ dîvânü’l-belâgate teheccüm itdim, çün enhas-i evkâtda ve ez‘af-ı hâlâtda huzûrlarına gitdim, bir cem‘ gördüm hikâyetleri perîşân, ne safâdan anda eser ve ne sıdkdan anda nişân var. Cem‘iyyetleri dâm-ı hiyel, huzzâr-ı meclisleri اولئك كالانعام بل هم اضل harekât-ı nâ-hemvârları mesâbe-i sûhân-ı rûh ve kelimât-ı pür-âzârları müşâbih-i emvâc-ı Tûfân-ı Nûh. Selâm virdim rüşvet değildir deyu almaldılar. Hükm gösterdim fâ’idesizdir deyu mültefit olmadılar. Eğerçi zâhirde sûret-i itâ‘at gösterdiler ammâ zebân-ı hâlle cemî‘ su’âlime cevâb virdiler. Didim yâ eyyühâ’l-ashâb, bu ne fi‘l-i hatâ ve çîn-i ebrûdur? Didiler muttasıl bizim âdetimiz budur. Didim benim ri‘âyetimi vâcib görmüşler ve bana berât-ı tekâ‘üd virmişler ki ondan hemîşe behremend olam, ve pâdişâha ferâgatle du‘â kılam; didiler ey miskîn, senin mezâlimine girmişler ve sermâye-i tereddüd virmişler ki müdâm fâ’idesiz cidâl idesin ve nâ-mübârek yüzler görüb nâ-mülâyim sözler işidesin. Didim berâtımın mazmûnu ne içün sûret bulmaz? Didiler zevâ’iddir husûlü mümkin olmaz. Didim böyle evkâf zevâ’idsiz olur mı? Didiler zarûriyyât-ı Âsitâne’den ziyâde kalursa bizden kalur mı? Didim vakf mâlın ziyâde tasarruf itmek vebâldir; didiler akçemiz ile satun almışuz bize helâldir. Didim hesâb alsalar bu sülûkünüzün fesâdı bulunur; didiler bu hesâb kıyâmetde alınur. Didim dünyâda dahî hesâb olur, haberin işitmişüz; didiler andan dahî bâkimiz yokdur, kâtibleri râzî itmişüz. Gördüm ki su’âlime cevâbdan gayrı nesne virmezler ve bu berât ile hâcetim revâ kılmağın revâ görmezler, nâçâr terk-i mücâdele kıldım ve me’yûs ü mahrûm kûşe-i uzletime çekildim. Ben berâtımdan ihânet çekdiğim içün andan münfa‘il, berâtım benden fâ’idesiz azâb gördiğiçün benden hacil. Ol şâhid-i mecrûh gibi takrîrden peşîmân, ben müdde‘î-i kâzib gibi teşnî‘den perîşân. Ol âyet-i mensûh gibi memnû‘u’l-‘amel, ben ümmet-i memsûh gibi maktû‘u’l-emel. Kıt‘a
Ben ana fitne ol bana âfet
Müteneffir ben andan ol benden
Ben ana gussa ol bana mihnet
Mütenekkir ben andan ol benden
El-kıssa şiddet-i hırmân kemâle yetdikde ve deryâ-yı hayret tuğyân itdikde hâtırıma bu yetdi ve kalbime bu ma‘nâ sirâyet itdi ki elbette metâli‘-i mekârimden tâli‘ olan âftâb-ı mekremet ihticâb-ı sihâb-ı tîreyi kabûl itmez ve menba‘-ı merhametden tereşşuh kılan zülâl-i merhamet gird-bâd-ı tezelzülden gubâr-ı fenâ dutmaz. An-karîb mâni‘-i ref‘ bulur ve dâfi‘e def‘ olur. Kıt‘a
Hâşe-lillâh kim ferâgat küncünün sükkânına
Matrah-ı mekr ola dergâh-ı hilâfet-destgâh
Hâşe-lillâh kim kanâ‘at gencinin müştâkına
Ejder-i bîdâd ola tuğrâ-yı hükm-i pâdişâh
Hudâvendâ mahfî buyurulmaya ve mestûr olunmaya ki vârid olan berât-ı hümâyûn mazmûnu irsâl olunan arza mutâbık olmayub tasarrufda nâkıs kalmışdır. Fi’l-vâki‘ eğer lafz-ı zevâ’idden garaz bu ise ki vezâ’if-i huddâm ve revâtib-i erbâb-ı tekâ‘üd ve ihrâcât-ı alîku’d-devâb ve alef-i avâmil ve mâ-yuhtâc hafr ü binâdan sonra bendeye fâ’ide müterettib ola, hakîkatde dergâh-ı mu‘allâdan böyle işâret olunmakdır ki bende-i vâcibü’t-taksîr Fuzûlî-i hakîr isti‘dâd -ı tekaddüm ve istihkâk-ı tekerrüm da‘vâsın kılurken ve kendüsin ekser erbâb-ı istihkâkdan mukaddem bilürken merhamet-i mülûkânem ve mekremet-i husrevânem zuhûra gelüb bu berât-ı sehâvet-âyâtı virdim ve buyurdum ki, min-ba‘d rütbe-i iktidârın ve pâye-i i‘tibârın cemî‘ gedâlardan belki behâyimden ve taşdan ve toprakdan ehass ü ednâ bile ve beyhûde tasarruf-ı berât kılmayub mertebesinden haberdâr ola. Hakkâ ki bu vâkı‘adan benim çekdüğüm renc ü melâlet itdüğüm harc ü hasâret içün değildir, mahzâ tahrîrinde hazretiniz çekdüği emek içündür ki zâyi‘ oldı. N’idelim elden ne gelür, ıvaz müyesser ola ve kalem-i kazâ tedârük kıla. Kıt‘a
Serverâ gerdiş-i sipihr-i kebûd
Dâ’im olmaz muvâfık-ı maksûd
Bağlamaz her şükûfe mîve-i ter
Ekseri bitdüğü yerinde iter
Gerçi endûh ü mihnetim çokdur
Hiç kimden şikâyetim yokdur
Tâli‘imdir bana cefâ getüren
Her bir ânında bin belâ getüren
Yohsa dergâh-ı pâdişâh-ı zamân
Lutfa menba‘dürür mürüvvete kân
Var ümîdim ki ol bülend-makâm
Ola pâyende tâ zamân-ı kıyâm
Ser-firâz ola cümle a‘yânı
Bî-tezelzül cemî‘ erkânı