Nağme-i Seher/Mukaddeme
Bir müsvedde taharrîsiçün evrâk-ı perîşânı karıştırırken bundan dokuz sene akdemden beş altı yıl evvele gelince kadar müddet içinde söylemiş olduğum eş'âr mecmûası elime geçti. İnsanın nazım ve nesre müte'allik her bir eseri sahîfe-i hâfızasında menkûş kalmak mümkün olamayıp mütâlaa ve nazm-ı eş'ârdan ise o aralık (bilmem neden) birdenbire o derece nefret etmiştim ki kendi mahsûl-i tabîatım olan eş'ârımı kaydetmiş olduğum mecmûayı bile bir kere ele alıp da bakmayı istememiş ve o cihetle münderecâtı neden ibârettir ve nasıl şeylerdir külliyen unutmuştum. Binâenaleyh bakalım ne var ne yok diye mecmûayı ele alıp yukarıdan aşağı göz gezdirdigimde münderecâtı vâkıâ ekseriyyet üzre o üç yüz yıllık fikir ve mazmûnlardan ibaret ise de bu eş'âr ü âsâr (muahharen söylediğim bir iki parça şeyler müstesnâdır) bülbül-i tâbiatımını, evân-ı şebâbetimin birinci günlerindeki terennümât ü güftârı ve zemîn-i fikretimin en evvel demîde olan ezhârı olduguçün nazarımda iâde-i kıymet ü itibâr eyledi. Nitekim heveskârân-ı hunyâgerân-ı murgânın hengâm-ı seher
işitilen negamâtı san'atça nâ-mevzûn ve bî-âhenk de olsa yine tabî'ata mü'essir olur ve bir tarlanın nâ-be-hengâm olarak sebz-nümâ-yı zuhûr olan ezhâr ü nebâtâtı renk ve râyihaca kaba da olsa yine meşâmm ü basıraya hoş gelir!
İşte unfûvan-ı şebâb âsâr u yâdigârı olan bu mecmûa-i eş'ârın evrâk-ı perîşân arasında ve dolap altlarında sürünüp dağılmak veyâhut yâdellere geçmek ve yanmak gibi birtakım kazâlara uğraması henüz mahfûz-ı genc-i istidâdı olan râyihasını âfâka neşredemeden giriftâr-ı âfet-i zübûl olan ne-şüküfte gonçeler gibi mahv u bî-nîşân olması mûcib olacağından şu hâle gönlüm bir türlü kâil olamamagla ve bunun bu gibi kazâlardan temîni nüshasının teksîrine ve bu da neşrine menût bulunmagla tab'ına karar verdim.
Mecmûa-i eş'ârım sekiz on parça kasâidle yüz kırk yüz elli parça gazelliyât ve bir hayli tarih ve kıta'ât ve müfredâttan mürekkeb büyücek bir dîvânçe ise de bu münderecâtından bir haylisinin tab' külfetine bile değeri olmadığından mütâlaakârânına îrâs-ı kelâl etmemek içün onları tamâmıyla tayy ü hazf ederek bir sûret-i münekkahada tab ve temsîl ve yine unfuvân-ı şebâb âsârından olmak üzere kaleme almış olduğum bazı ufak tefek âsâr-ı nesriyyemi dahi ahîrine ilâve ve tezyîl eyledim ve der-kâr
olan münâsebeti cihetiyle (nagme-i seher) tesmiye ettim. Yukarıda dahi beyân eylediğim vechile şu mecmû'anın münderecâtı yeni bir şey değil ve edebiyyât-ı Osmâniyyenin muhtâc oldugu terakkiyâtın husûlü kendi himmetlerine kalan efkâr-ı cedîde erbâbı nesrin olduğu gibi nazm-ı Osmânînin dahi letâfeti müsellem bulunan tarz-ı garbîde olması tarafına mâil ise de bu günkü günde umûm bi'l-husûs şiir vâdisinde eski usûlü nazar-ı i'tibâr u mergûbiyyette tutmakta bulunmuş ve efkâr-ı cedîde ashâbı ise nazım için henüz şimdikinden daha matbû ve makbûl bir çığır açamamış olduğundan tarz-ı atîkte keşîde-i silk-i nazım edilmiş olan eş'ârın şimdilik tab ile enzâr-ı umûmiyyeye vaz'ına cür'et pek de münâsebetsiz addolunmaz ve bunun için sâhibi dûçâr-ı ta'rîz ü istihfâf edilmez zann u memûlündeyim.