Mesnevi (Konuk)/1. Defter/801-850
801. Anacığım, Hakk'ın hâslarının işretini görmek için içeriye gel de Hakk'ın burhânını gör!
802. İçeriye gel ve ateş misâli suyu gör! Bir cihândan ki ateştir, o su misâlidir.
803. İçeriye gel, ateş içinde servi ve yâsemîn olan İbrahim'in esrârını gör!
804. Senden doğma vaktini ölüm gördüm; senden düşmeğe pek korkardım.
805. Vaktâ ki doğdum, güzel havalı, güzel renkli dünyâ içinde, dar zindandan kurtuldum.
806. Ben şimdi dünyâyı rahim gibi gördüm; zîrâ bu âteş içinde o sükûnu buldum.
807. Bu âteş içinde bir âlem gördüm; onun içinde zerre zerre bir Îsâ-dem var.
808. Bu, şeklen yok, zâten var olan bir cihân; ve o cihân şeklen var, sebâtsız.
809. Anacığım! Analık hakkı için, içeriye gel de gör ki, bu âteşin âteşliği yoktur.
810. Anacığım! İçeriye gel ki, ikbâl gelmiştir. Anacığım! İçeriye gel, devleti elden verme!
811. O köpeğin kudretini gördün; içeriye gel ki, Hudâ'nın kudretini ve lutfunu göresin.
812. Ben acımaktan dolayı senin ayağını çekiyorum; zîrâ sürûrumdan seni kayıracak hâlde değilim.
813. İçeriye gel, başkalarını da çağır; zîrâ şâh âteş içinde sofra kurmuştur.
814. Ey mü'minler, hepiniz içeriye geliniz; din tadından başkası, o bütün azâbdır.
815. Ey mü'minler! Hepiniz pervâneler gibi içeriye, yüz bahârı olan bu nasîbe geliniz!
816. O tâifenin içinde bağırıyor idi; ahâlinin cânı, heybetten doldu.
817. Bundan sonra, erkek ve kadın halk bilâ-ihtiyâr, kendilerini, müvekkelsiz
818. Çekilmeksizin dostun aşkından ateşe attılar; zîrâ her acıyı, tatlı etmek ondandır.
819. Nihâyet öyle oldu ki, şâhın zâbıta memurları ateşe gelmeyin, diye halkı men' etmeğe başladılar.
820. O Yahûdî kara yüzlü ve hacîl oldu; pişmân oldu, bu sebebden gönlü hasta oldu.
821. Zîrâ halk îmâna daha ziyâde âşık oldular; fenâ-yı cisimde de pek sâdık oldular.
822. Şükür ki, şeytanın mekri de ona dolaştı; şükür ki şeytan da kendisini kara yüzlü gördü.
823. Halkın yüzüne sürdüğü şey, o alçağın çehresinde toplandı.
824. O kimse ki halkın libâsını bilâ-teemmül yırttı, yırtılmak onun lâyıkı oldu ve onlar dürüst oldu.
825. O kimse, Muhammed ism-i şerîfini maskaralıktan dolayı, ağzını eğrilterek telaffuz etti; onun ağzı eğri kaldı.
826. Rücû' etti de, dedi ki: Ey Muhammed! (sallallâhu aleyhi ve sellem) afv et! Ey (nebiyy-i zîşân) sana mahsûs lutuflar ve ilm-i ledün vardır.
827. Ben câhillikten dolayı seni zevklendim, zevklenmeğe lâyık ve ehil ben oldum.
828. Hak Teâlâ bir kimsenin perdesini yırtmak istedikde, onun meylini, temizlerin ta'nına götürür.
829. Ve eğer Hak Teâlâ bir kimsenin aybını örtmek isterse, ma'yûbların aybına nefes vurmaz.
830. Hak Teâlâ bize inâyet etmek isterse, meylimizi tazarru' ve niyâz tarafına kılar.
831. Ey, ne saâdetli bir gözdür ki, o göz onun giryânıdır! Ey ne mübârek gönüldür ki o onun biryânıdır!
832. Her ağlamanın sonu, âkıbet gülmedir; sonu gören adam mübârek kuldur.
833. Her nerede akan su olursa, yeşillik olur; her nerede akan göz yaşı olursa, rahmet olur.
834. İnleyen dolap gibi gözü yaşlı ol; tâ ki cânının meydânında yeşillik bitsin.
835. Eğer göz yaşı istersen, göz yaşı dökenlere merhamet et; merhamet istersen, zayıflara merhamet et.
836. Şâh yüzünü ateşe çevirdi de dedi ki: Ey sert huylu ve ey tab'an cihân yakıcı, senin huyun nerede?
837. Niçin yakmıyorsun? Senin hâssıyyetin ne oldu? Yâhut bizim tâliimizden, senin niyetin başka mı oldu?
838. Sen ateşpereste bile lutf etmezsin; o kimse ki sana tapmaz, nasıl kurtuldu?
839. Ey ateş! Sen aslâ sâbir değilsin; nasıl yakmazsın? Nedir, kâdir değil misin?
840. Acabâ bu göz bağı mıdır; yâhut akıl bağı mıdır; böyle yüksek alev nasıl yakmaz?
841. Bir kimse sana sihirbazlık mı yaptı? Yâhud simyâ mıdır; yâhud senin hilâf-ı tab'ın bizim bahtımızdan mıdır?
842. Ateş dedi: Ben ancak o ateşim; içeriye gel ki, benim harâretimi göresin.
843. Benim tabîatım ve unsurum başkalaşmadı. Ben Hakk'ın kılıcıyım, izin ile keserim.
844. Çadırın kapısında Türkmenlerin köpekleri, misâfirin önünde yaltaklanmıştır.
845. Ve eğer çadıra yabancı yüzlü geçerse, o köpeklerden arslanca hamle görür.
846. Ben kullukta köpekten daha aşağı değilim; Hak Teâlâ da dirilikte bir Türkden aşağı değildir.
847. Tab'ın ateşi eğer seni gamlı ederse, yakmayı dînin melîkinin emrinden eder.
848. Eğer tab'ın ateşi sana sürûr verirse, ona sürûru yine dînin melîki vaz' eder.
849. Sen gam gördüğün vakit, istiğfar et; gam, iş yapıcı olan Hâlık'ın emriyle geldi.
850. İstediği vakit gamın aynı şâdî olur; ayak bağının aynı âzâdlık olur.