Mesnevi (Konuk)/1. Defter/651-700
651. O vezîr içeriden bağırdı ki: Ey mürîdler! Benden bu ma'lûm olsun!
652. Ki Îsâ bana böyle i'lâm etti ki, bütün ehibbâ ve akrabâdan infirâd eyle!
653. Yüzü duvara çevir, yalnız otur ve kendi vücûdundan dahi halvet eyle!
654. Bundan sonra söze izin yoktur; bundan sonra benim güft ü gû ile işim yoktur.
655. El-vedâ' ey dostlar, ben ölmüşüm. Yükü dördüncü felek üzerine götürmüşüm.
656. Tâ ki ateşe mensûb olan feleğin altında odun gibi, renc ü meşekkat içinde yanmayayım.
657. Bundan sonra dördüncü göğün üstünde, Îsâ'nın yanında otururum.
658. Ondan sonra o beyleri çağırdı, her birine gizlice birer birer söz söyledi.
659. Her birine dedi ki: Dîn-i Îsevî'den Hakk'ın nâibi ve benim halîfem sensin.
660. Ve o diğer beyler senin tâbi'lerindir. Îsâ, hepsini senin taraftârın yaptı.
661. İsyân eden her bir beyi tut; ya öldür, yâhut onu esîr et!
662. Fakat ben diri oldukça bunu söyleme; ben ölmedikçe bu riyâseti isteme!
663. Ben ölmedikçe bunu fâş etme; şahlık ve istîlâ da'vâsını etme!
664. İşte bu riyâset ve Mesîh'in ahkâmını, ümmete birer birer açık olarak oku!
665. O her beye ayrıca böyle dedi: Dîn-i Hak'da senden başka nâib yoktur.
666. O her birini birer birer izzetledi; ona her ne söyledi ise, buna da söyledi.
667. O her birine bir risâle verdi; mazmûnca her biri, diğerinin zıddı idi.
668. O risâlelerin metni "yâ"dan "elif"e kadar olan harflerin şekli gibi muhtelif idi.
669. Bu risâlenin hükmü, onun hükmünün zıddı idi; bundan evvel o zıddı beyân ettik.
670. Ondan sonra diğer kırk gün kapıyı kilitledi; kendini öldürdü ve kendi vücûdundan kurtuldu.
671. Vaktâki halk, onun ölümünden âgâh oldu, onun mezarının başı kıyâmet yeri oldu.
672. Halk onun uğrunda saçlarını yolarak, elbiselerini yırtarak, onun mezarı üstünde,
673. O kadar toplandı ki, Arabdan ve Türkden ve Rumdan ve Kürdden o adedin sayısını da Hak bilir.
674. Onun toprağını başlarına saçtılar, onun derdini, canlarının dermânı gördüler.
675. O halâyık onun kabrinin başı üzerinde bir ay, iki gözünden kana bir yol açmış idi.
676. Bir aydan sonra halk dediler ki: Ey büyükler, emîrlerden onun makâmı üzerinde nişân kimdir?
677. Tâ ki onun yerine onu imam tanıyalım; eli ve eteği onun eline verelim.
678. Zîrâ güneş gitti ve bize yara açtı. Onun makâmına çerağdan başka çâre olmaz.
679. Vaktâki yârin visâli göz önünden gitti; bize ondan yâdigâr olarak bir nâib lâzımdır.
680. Vaktâki gül geçti ve gülşen harâb oldu, gülün kokusunu kimden buluruz?
681. Mâdemki Hudâ ıyâne gelmez; bu peygamberler Hakk'ın nâibidirler.
682. Hayır, yanlış söyledim. Zîrâ menûb ile nâibi eğer iki zannedersen, güzel değil, çirkin olur.
683. Hayır, sen sûret-perest oldukça, iki olur; sûretten kurtulan kimsenin önünde bir olur.
684. Sen sûrete baktığın vakit, gözün ikidir; sen gözden çıkan onun nûruna bak!
685. Bir adam, onun nûruna nazar attığı vakit, her iki gözün nûrunu fark edemez.
686. Eğer bir mahalde on mum hazır olsa, her birisi sûrette o birinin gayri olur.
687. Nûruna teveccüh ettiğin vakit, şübhesiz her birinin nûrunu tefrîk etmek mümkin değildir.
688. Eğer sen yüz elmayı ve yüz ayvayı sayarsan, sıktığın vakit bir olur; yüz kalmaz.
689. Ma'nâlarda taksîm etmek ve saymak yoktur; ma'nâlarda parçalamak ve ayırmak yoktur.
690. Yârin, yârân ile ittihâdı hoştur; ma'nâ ayağını tut! Sûret serkeştir.
691. Serkeş olan sûreti renc ile eritici et; tâ ki onun altında hazîne gibi olan vahdeti göresin.
692. Eğer sen eritemezsen; muhakkak O'nun inâyetleri eritir. Ey (sâlik) benim gönlüm onun mevlâsıdır.
693. Gönüllere kendisini gösteren de O'dur; dervişin hırkasını diken de O'dur.
694. Münbasıt idik ve hep bir cevher idik. O başta hep, başsız ve ayaksız idik.
695. Güneş gibi bir gevher idik. Su gibi düğümsüz ve sâfî idik.
696. O hâlis nûr, vaktâki sûrete geldi, kubbenin gölgeleri gibi taaddüd etti.
697. Bu ferîk arasından fark gitmek için, mancınıktan kubbeyi yıkınız!
698. Ben cidd ve cehd cihetinden bunun şerhini söyler idim; fakat korkarım ki bir hâtır kaymasın.
699. Nükteler keskin kılıç gibidir; eğer siperin yoksa geri kaç!
700. Bu elmas kılıcın önüne sipersiz ve kalkansız gelme; zîrâ kılıcın kesmekten hayâsı olmaz.