Mesnevi (Konuk)/1. Defter/501-550
501. Birisinde de demiş ki, üstâd dahi sensin; zîrâ üstâdı tanıyan dahi sensin.
502. Adam ol, adamların maskarası olma; git kendi başını tut; hayrân olma!
503. Birisinde de demiş ki, bunların cümlesi birliktir; her kim onu iki görürse, şaşı bir adamcıktır.
504. Birisinde de demiş ki, yüz nasıl bir olur? Bunu düşünen ancak mecnûn olur.
505. Her birisi yekdiğerinin zıddı olan bir sözdür; nasıl bir olur? Biri zehir, biri şeker.
506. Sen zehirden ve şekerden geçmedikçe, ne vakit gülzâr-ı vahdetten koku alırsın.
507. O dîn-i Îsâ'nın düşmanı, bu üslûb ve bu nevi' üzere on iki risâle yazdı.
508. O, Îsâ'nın bir renkliğinden koku almadı; ve Îsâ'nın mizâcının küpünden huy tutmadı.
509. Yüz renkli elbise o safâ küpünden, sabâ gibi sâde ve bir renk olurdu.
510. Kendisinden usanç hâsıl olan bir renklik değil; belki balık ve berrâk tatlı su misâlidir.
511. Vâkıâ karada binlerce renkler vardır; balıkların kuruluk ile nizâ'ları vardır.
512. Meselde balık kimdir ve deniz nedir? Tâ ki Melik-i (Azze ve Celle)ye benzesin.
513. Vücûdda yüz binlerce deniz ve balık, o ikrâm ve cûdun önünde secde ederler.
514. Nice atâ yağmuru yağıcı olmuştur; tâ ki onunla o deniz, inci saçıcı olmuştur.
515. Bulut ve deniz, cömertlik öğrenmek için, ne kadar kerem güneşi parlamıştır.
516. İlim pertevi suya ve toprağa çarptı da, arz dâneyi kabûl edici oldu.
517. Toprak emîndir ve ona her ne ektin ise, hıyânetsiz onun cinsini kaldırdın.
518. Bu eminliği, adl güneşi onun üzerine doğduğu için, o emânetten bulmuştur.
519. Hakk'ın nişânı, ilkbaharı getirmedikçe, toprak sırları âşikâr etmedi.
520. Bu haberleri ve bu eminliği ve bu doğruluğu bir cemâda veren O bir Cevâd'dır.
521. Onun fazlı, bir cemâdı habîr kılar; kahrı da âkılleri kör eder.
522. Cânın ve gönlün o cûşa tâkatı yoktur; kime söyliyeyim? Cihânda bir kulak yoktur.
523. Her nerede bir kulak var idiyse ondan göz oldu; her nerede bir taş var idiyse ondan yeşîm oldu.
524. Kîmyâ yapıcıdır; kimyâ ne olur? Mu'cize bağışlayıcıdır; sîmyâ ne olur?
525. Bu senâ-yı söylemek benden terk-i senâdır; zîrâ varlık delîlidir ve varlık ise hatâdır.
526. O'nun varlığı önünde yok olmak lâzımdır; varlık nedir? O'nun huzûrunda fenâ bir haldir.
527. Eğer kör olmasa idi ondan erir idi; güneşin harâretini anlar idi.
528. Eğer o ta'ziyetden mâî olmasa idi, bu nâhiye buz gibi donar mı idi?
529. Şah dahi vezîr gibi câhil ve gâfil idi. Kadîm ve muhtâcü'n-ileyh ile pençeleştiler.
530. Öyle bir Kâdir Hudâ ile ki, ademden âlemin yüz mislini bir demde îcâd eder.
531. Senin gözünü, kendine görücü ettiği vakit, bu âlemin yüz mislini nazarında peydâ eder.
532. Âlem senin indinde her ne kadar büyük ve nihâyetsiz ise de, kudret indinde yok olan bir zerre bil!
533. Muhakkak bu cihân, sizin canlarınızın habsidir. Hemen sizin sahrânız olan o tarafa gidiniz!
534. Bu cihân mahdûddur; O ise hadsizdir. Nakış ve sûret o ma'nânın önünde seddir.
535. Fir'avn'ın yüz binlerce mızraklarını, bir Mûsâ'dan bir âsâ ile kırdı.
536. Calinos'un yüz binlerce tıbbı var idi; Îsâ'nın ve onun nefesinin önünde hiç oldu.
537. Yüz binlerce şiir mecmûaları var idi; O'nun bir ümmîsinin sözü önünde âr oldu.
538. Böyle gâlib bir Efendi'nin karşısında bir kimse eğer bed-tıynet değil ise, nasıl ölmez?
539. O, dağ gibi olan çok kalbi kopardı; o, zekî kuşu iki ayağı ile astı.
540. Anlayışı ve fikri keskin etmek yol değildir; şâhın fazlı, münkesirden başkasını kabûl etmez.
541. Hey gidi hey!... Çok köşe ve bucak kazıp hazîne dolduranlar; o hayâl düşünen kimseye maskara oldu.
542. İnek kim oluyor ki, sen onun sakalı olasın; toprak ne oluyor ki sen onun otu olasın?
543. Vaktâki bir kadının yüzü fenâ fiilden sarardı, Hak Teâlâ onu mesh etti de Zühre yaptı.
544. Bir kadını Zühre yapmak mesh olur da, ey inadçı, su ve çamur olmak mesh değil midir?
545. Rûh seni yüksek olan felek tarafına götürür. Sen ise esfeller içinde su ve toprak tarafına gittin.
546. Reşk-i ukûl olan o vücûddan, bu alçaklıktan dolayı kendini mesh ettin.
547. İmdi bak ki, bu mesh etmek nasıl oldu? O meshin önünde bu son derece aşağı olur.
548. Himmet atını ahır tarafına sürdün; mescûd olan Âdem'i tanımadın.
549. Ey hayırsız olan! Nihâyet Âdem oğlusun. Sen ne vakte kadar alçaklığı şeref zannedersin?
550. Ne vakte kadar ben âlemi tutarım, bu cihânı kendimden doldururum deyip durursun?