Mesnevi (Konuk)/1. Defter/3901-3950
3901. Ey büyük, "Bir âyeti bozarız; yâhud onu unuttururuz"un remzini, akabinde iyisini getiririz bil!
3902. Her şerîati ki Hak mensûh kıldı, O, otu götürdü ve gülü bedel getirdi.
3903. Gece, gündüzün şuğlünü mensûh kılar; akıl parlatıcı olan cemâdlığı gör!
3904. Tekrâr gece gündüzün nûrundan mensûh oldu; nihâyet cemâdlık o ateş parlatıcıdan yandı.
3905. Gerçi o, uyku ve sebât zulmet geldi; âb-ı hayât zulmet içinde değil midir?
3906. O zulmet içinde akıllar tâze olmadı mı; bir sekte sermâye-i sadâ olmadı mı?
3907. Zîrâ zıdlardan zıdlar zâhir olur; süveydâ da rûşenâlık yarattı.
3908. Peygamberin cengi sulhün medârı oldu; bu âhir zamânın sulhü, o cenkten oldu.
3909. O gönül alıcı, ehl-i cihânın başı emân bulmak için, yüz binlerce baş kesti.
3910. Hurma ağacı kâmetler ve meyveler bulmak için, bahçıvan o sebebden muzır olan dalları keser.
3911. Bağ ve meyve ona hurremlik göstermek için, âlim olan kimse bağdan o otları koparır.
3912. Dost ağrıdan ve marazdan kurtulmak için, o tabîb fenâ dişi koparır.
3913. İmdi ziyâdeler, noksanların içindedir; muhakkak şehîdler için hayât fenâdadır.
3914. Vaktâki rızık yiyici olan boğaz kesilmiş oldu, "Yürzekûne ferihîn" boğazdan kolayca geçer oldu.
3915. Vaktâki hayvanın boğazı adl ile kesilmiş oldu, insanın boğazı muhkem oldu ve fazl artırdı.
3916. Vaktâki insanın boğazı kesilir, âgâh ol gör, acabâ ne doğar? Onun kıyâsını bunun üzerine et!
3917. Üçüncü boğaz doğar ve onun tîmârı, Hakk'ın şerbeti ve O'nun nûrları olur.
3918. Kesilmiş boğaz şerbeti içer; fakat "lâ"dan kurtulmuş "belî"de ölmüş olan boğaz.
3919. Yeter, ey parmak uçları kısa olan aşağı himmetli kimse! Ne vakte kadar canının hayâtı ekmek ile olacaktır?
3920. Ondan dolayı söğüt gibi bir meyven yoktur; zîrâ yüzünün suyunu beyaz ekmek için giderdin.
3921. Eğer his canı bu ekmekten sabır tutmazsa, kimyâyı al ve sen bakırı altın yap!
3922. Ey falan, çamaşırcılık etmek istersen, yüzünü bez yıkayıcıların mahallesinden çevirme!
3923. Gerçi ekmek senin orucunu bozdu ise, kırık bağlayıcıya sarıl ve yukarıya gel!
3924. İmdi kırıkçı geldiği vakit, onun eli, onun kırması yakînen ıslâh etmek olur.
3925. Eğer sen onu kırarsan, der ki: Gel senin eli ve ayağı ıslâh edicin yoktur.
3926. İmdi, kırmak onun hakkı olur ki o, kırık olmuşu ta'mîr etmeyi bilir.
3927. O kimse ki, dikmeyi bildi, o yırtmayı da bildi. O her neyi sattı ise, daha iyisini satın aldı.
3928. Hâneyi altüst vîrân eder; sonra bir anda daha ziyâde ma'mûr eder.
3929. Eğer cânîler üzerine bir kısâs emr etmese idi; yâhud kısâsda hayât geldi demese idi.
3930. Eğer bedenden birinin başını keser ise, derhâl yüz binlerce baş çıkarır.
3931. Muhakkak kimin mecâli olurdu, tâ ki, o kendisinden, hükm-i Hakk'ın esîri üzerine bir kılıç vursun?
3932. Zîrâ o, her kimin gözünü açtı ise, bilir ki o öldürücü takdîrin mağlûbu idi.
3933. O hüküm her kimin başı üzerine gelse idi, evlâdının başı üzerine de bir kılıç vururdu.
3934. Git, kork ve kötüler üzerine az ta'n vur. Hüküm tuzağının önünde kendi aczini bil!
3935. Âdem'in gözü şakî olan bir İblîs üzerine hakâret ve za'f cihetinden baktı.
3936. Kendisini görücülük etti ve kendini beğenici geldi; matrûd olan İblîs'in işi üzerine güldü.
3937. Hakk'ın gayreti nidâ etti ki: Ey Safî, sen hafî sırlardan bilmiyorsun!
3938. Eğer kürkü ters yaparsan, dağı kökünden ve dibinden koparır.
3939. O demde yüz âdemin perdesini yırtar, yüz İblîs'i yeni müslümân getirir.
3940. Âdem dedi: Bu nazardan tövbe ettim, bir daha böyle küstâh düşünmeyeyim.
3941. Ey yardım isteyenlerin imdâdına yetişen, bize hidâyet et; bizim ilimler ile ve gınâ ile iftihârımız yoktur.
3942. Kerem ile hidâyet ettiğin kalbi çevirme; ve kalem kuruyan fenâyı döndür!
3943. Bizim canımızı sû'-i kazâdan geçir; ihvân-ı safâdan bizi munkatı' kılma!
3944. Senin firâkından daha acı hiçbir şey yoktur; senin himâyesizliğin dolaşıklıktan gayri değildir.
3945. Bizim yükümüz de, yükümüzün yol vurucusudur; cismimiz muhakkak canımızın libâs soyucusudur.
3946. Mâdemki bizim elimiz ayağımızı yiyor; bir kimse senin emânın olmaksızın, nasıl can götürür?
3947. Ve eğer bu azîm hatarlardan can götürür ise, idbâr ve korku mayasını götürmüş olur.
3948. Zîrâ ki can, cânâna vâsıl olmadığı vakit, ebede kadar kendisi ile kör ve kebûddur.
3949. Sen yol vermediğin vakit canı götürülmüş tut, sensiz diri olan canı, ölmüş tut!
3950. Eğer sen, kullarına ta'n edersen, ey kâmrân, o sana lâyık olur.