Mesnevi (Konuk)/1. Defter/3851-3900
3851. Ve eğer bir yükü çekersem nereye kadardır, bilirim; ben ayım ve önümde güneş pîşvâdır.
3852. Halka bundan ziyâde söylemek vecih değildir; denizin ırmağa sığıcılığı yoktur.
3853. Ben akılların ölçüsü ile aşağı söylüyorum; ayıp olmaz, bu Resûlün işi olur.
3854. Garazdan hürüm, hürrün şehâdetini dinle; zîrâ bendelerin şehâdeti iki arpaya değmez.
3855. Şerîatde da'vâ ve hüküm vaktinde muhakkak kölenin şâhidliğinin bir kadri yoktur.
3856. Eğer binlerce köle sana şâhid olsalar, şerîat onları saman çöpüne tartmaz.
3857. Hak indinde şehvetin kölesi, gulâmdan ve istirkâk olunmuş olan bendelerden daha fenâdır.
3858. Zîrâ bu, bir lafız ile efendiden âzâd olur; halbuki o, tatlı yaşar ve pek acı ölür.
3859. Şehvetin kölesi ise, Hakk'ın fazlı ve husûsî olan in'âmından gayri halâs olmaz.
3860. Bir kuyuya düştü ki, dibi yoktur; ve o, onun günâhıdır, cebir ve cevr yoktur.
3861. O kendisini bir kuyuya attı ki, ben onun dibine lâyık bir ip bulamam.
3862. Kâfî görürüm; eğer bu söz ziyâde olursa ciğer ne olur ki, mermer kan olur!
3863. Bu ciğerler kan olmadı ise katılıktandır, gaflettendir ve meşgûliyettendir ve bedbahtlıktandır.
3864. Bir gün kan olur ki, kan ona fâide değildir; o bir vakit kan ol ki, kan merdûd değildir.
3865. Mâdemki kölelerin şehâdeti makbûl değildir; şâhid-i âdil o olur ki, gûlün kölesi değildir.
3866. (Hak) Kur'ân'da "Erselnâke şâhiden" buyurdu; zîrâ o kevnden hür oğlu hür idi.
3867. Mâdemki hürrüm, gazab beni ne vakit bağlar? Gel ki, burada Hakk'ın sıfâtından başkası yoktur.
3868. Gel ki seni fazl-ı Hak âzâd etti; zîrâ ki rahmeti O'nun gazabına sebkat tuttu.
3869. Gel şimdi ki, hatardan kurtuldun. Taş idin, kimyâ seni gevher etti.
3870. Küfürden ve onun dikenliğinden kurtulmuşsun; Hû'nun serviliğinde açılmış gül gibisin.
3871. Ey muhteşem, sen bensin ve ben senim; sen Ali oldun, Ali'yi nasıl öldüreyim?
3872. Her bir tâatdan iyi bir ma'sıyet yaptın; bir anda âsumânı tayy ettin.
3873. Çok mübârek mas'sıyetdir ki onu âdem yaptı; gülün yaprakları bir dikenden bitmez mi?
3874. Ömer'in günâhı ve Resûl'e kasdı, onu dergâh-ı kabûle kadar çekmedi mi?
3875. Sâhirleri sihir ile, onların Fir'avn'ı çekmedi mi? Ve onların yardımı devlet olmadı mı?
3876. Eğer onların sihirleri ve o inkârı olmasa idi, ne vakit onları inadçı olan Fir'avn'a çekerdi?
3877. Ne vakit asâyı ve mu'cizeleri görürler idi; ey âsîler tâifesi, ma'sıyet tâat oldu.
3878. Mâdemki günâh tâat misâli gelmiştir; Hak Teâlâ nâ-ümîdliğin boynunu vurmuştur.
3879. O seyyiâtı tebdîl ettiği vakit, onu gammâzlara rağmen bir tâat yapar.
3880. Racîm olan şeytan, bundan mercûm olur; ve o hasedden çatlar, iki parça olur.
3881. O bir günâhı terbiye etmek için çalışır; ondan bizi bir kuyuya getirir.
3882. O, günâhın tâat olduğunu gördüğü vakit, ona nâ-mübârek bir sâat olur.
3883. İçeriye gel, ben sana kapı açtım; sen tükürdün, ben sana hediye verdim.
3884. Muhakkak cefâ edenlere böylelerini veririm; sol ayak önüne ne vech ile baş koyarım!
3885. İmdi vefâger olanlara ne bağışlarım, sen bil! Hazîneler ve ebedî mülkler!..
3886. Ben öyle adamım ki, benim lutfumun şerbeti, kâtilim üzerine kahırda zehir olmadı.
3887. Peygamber, kölemin kulağına buyurdu ki: Bir gün o, bu başımı boynumdan götürür.
3888. O Resûl, dostun vahyinden beni âgâh etti ki, âkıbet helâkim onun elindedir.
3889. O derdi ki: Evvelen beni öldür; tâ ki bu münker olan hatâ benden gelmesin.
3890. Ben, mâdemki ölümüm sendendir; ben kazâya nasıl hîle arayabilirim?
3891. O, önüme düşerdi, derdi ki: Ey kerîm, Allah için beni iki parça et!
3892. Tâ ki bu fenâ son, benim üzerime gelmesin; tâ ki benim canım kendi canımın üzerinde yanmasın.
3893. Ben der idim ki: Git, kalem kurudu; o kalemden çok bayrak baş aşağı olur.
3894. Benim canımdan sende hiçbir buğz yoktur; zîrâ ki ben bunu senden bilmiyorum.
3895. Sen Hakk'ın âletisin ve fâil Hakk'ın elidir. Ben âlet-i Hak üzerine nasıl ta'n ve i'tirâz vururum.
3896. O dedi: Böyle olunca o kısâs ne içindir? Buyurdu: Hem Hak'dandır; o sırr-ı hafîdir.
3897. Eğer o kendi fiiline i'tirâz ederse, kendi i'tirâzından bahçeler bitirir.
3898. Kendi fiiline i'tirâz O'na erişir; zîrâ ki O, kahırda ve lutufda ahaddir.
3899. Bu havâdis şehrinde emîr O'dur; memleketlerde tedbîrin mâliki O'dur.
3900. Eğer kendi âletini kırarsa, O, kırık olmuşu iyi yapar.