Mesnevi (Konuk)/1. Defter/3301-3350
3301. Kişi bir gün meskenine erişmek için, çok rebâtı terk etmek lâzımdır.
3302. Gerçi demir kırmızı oldu; kırmızı değildir; bir ateş vurucunun âriyet olan pertevidir.
3303. Eğer pencere yâhut hâne pür-nûr olursa, sen rûşen bilme; ancak güneşi!
3304. Her kapı ve duvar, ben nûrluyum, bir başkasının pertevini tutmam, bu benim der.
3305. Böyle olunca güneş der ki: Ey nâ-reşîd, ben gurûb ettiğim vakit, zâhir olur.
3306. Yeşillikler, biz kendimizden yeşiliz, şâd ve handânız ve çok yüzü yakışıklıyız, derler.
3307. Yaz faslı der ki: Ey ümmetler, ben geçtiğim vakit kendinizi görün!
3308. Ten güzellik ve cemâl ile nazlanır; rûh ise ferini ve perr ü bâlini gizlemiştir.
3309. Ona der ki: Ey mezbele! Sen kimsin? Bir iki gün benim pertevimden yaşadın.
3310. Senin şîven ve nâzın cihâna sığmıyor; dur, tâ ki ben senden sıçrayıcı olayım!
3311. Senin germ-dârların senin için mezâr kazarlar; seni karıncaların ve yılanların tu'mesi ederler.
3312. O bir kimse senin kokundan burnunu tutar ki, o senin huzûrunda çokluk ölürdü.
3313. Söylemek ve görmek ve işitmek, rûhun pertevidir; suda olan kaynama, ateşin pertevi olur.
3314. Ten üzerinde canın bir pertevi olduğu gibi, abdâlın pertevi de benim canım üzerindedir.
3315. Cânın cânı candan ayak çektiği vakit, cân öyle olur ki, cansız ten bil!
3316. O cihetten başı zemîn üzerine koyarım; tâ ki yevm-i dînde benim şâhidim olsun.
3317. Yevm-i dîn ki, bir sarsılış sarsılır; bu yeryüzü hallerin şâhidi olur.
3318. Felsefî fikir ve zanda münkir olur; git başını o duvar üzerine vur, de!
3319. Suyun nutku ve toprağın nutku ve çamurun nutku; ehl-i dilin havâssinin mahsûsüdür.
3320. Felsefî ki, o hannâneyi münkirdir, evliyânın havâssinden bîgânedir.
3321. O der ki: Halkın sevdâsının pertevi, halkın re'yine çok hayâlât getirir.
3322. Belki onun o fesâd ve küfrünün aksi, bu münkirlik hayâlini onun üzerine vurdu.
3323. Feylesof şeytanı münkir olur; o demde bir şeytanın maskarası olur.
3324. Eğer şeytanı görmedin ise, kendini gör! Cünûnsuz alın üzerinde mâvilik olmaz.
3325. Her kimin gönlünde şek ve dolaşıklık varsa, o cihânda gizli feylesofdur.
3326. Vakit vakit i'tikâd gösterir; o felsefe damarı yüzünü karartır.
3327. Ey mü'minler, sizde olandan korkun; sizde çok nihâyetsiz âlem vardır.
3328. Bütün yetmiş iki millet sendedir; eyvâh ki, bir gün o senden el kaldırır.
3329. Her kim ki, onun için o îmân yaprağı ola, onun korkusundan yaprak gibi lerzân olur.
3330. İblîs ve şeytan üzerine o sebebden gülmüşsün ki, sen kendini iyi adam görmüşsün.
3331. Can körüğü ters ettiği vakit, ehl-i dinden ne kadar vâveylâ zâhir olur.
3332. Dükkân üzerinde her altın gösterici handân olmuştur; zîrâ imtihân taşı gizli olmuştur.
3333. Ey Settâr, bizden perdeyi kaldırma, imtihânda bize emân verici ol!
3334. Kalp, geceleyin altına yan vurur; altın gündüze intizâr tutar.
3335. Hâl dili ile altın der ki: Dur, ey müzevvir gündüz zuhûra gelsin!
3336. İblîs-i laîn yüz binlerce sene, abdâldan ve emîrü'l-mü'minînden oldu.
3337. Mâlik olduğu nâzdan dolayı, Âdem'e pençe vurdu; kuşluk vaktinde gübre gibi rüsvây oldu.
3338. Bel'am b. Bâûr'a, zamânın İsâ'sı gibi halk-ı cihân mağlûb oldu.
3339. Onun gayrine kimseler serfürû etmediler; onun efsûnu hastanın sıhhati idi.
3340. Kibirden ve kemâlden dolayı Mûsâ ile pençeleşti; öyle oldu ki, sen hâli işittin.
3341. Cihânda zâhir ve gizli yüz bin İblîs ve Bel'am böyle olmuştur.
3342. Allah Teâlâ bu ikisini meşhûr etti; tâ ki bu ikisi bâkî üzerine şâhid ola.
3343. Bu iki hırsızı yüksek darağacı üzerine asdı; ve yoksa kahırda çok hırsızlar var idiler.
3344. Bu ikisinin perçemini şehir tarafına götürdü; kahrın ölmüşlerini saymak mümkin değildir.
3345. Sen nâzenînsin ve fakat kendi haddinde. Sakın sakın hadden ziyâde ayak koyma!
3346. Eğer kendinden daha nâzenîn üzerine vurur isen, seni yedinci yerin dibine götürür.
3347. Âd ve Semûd'un kıssası ne içindir? Tâ bilesin ki, enbiyânın nezâketi vardır.
3348. Bu hasf ü kazf ve sâika alâmeti, nefs-i nâtıka izzetinin beyânı oldu.
3349. Cümle hayvanı insan için öldür; cümle insanı da akıl için öldür!
3350. Akıl ne olur? Akıl sâhibinin akl-ı küllüdür; akl-ı cüz'î de akıldır; ammâ donuktur.