Mesnevi (Konuk)/1. Defter/2751-2800

2751. Tâ ki bu testiden deniz tarafına menfez ola, tâ ki benim testim denizin huyunu tuta.
2752. Nihâyet sen hediyyeyi sultânın huzûruna götürdüğün vakit, temiz görsün de şâh ona müşteri olsun...
2753. Ondan sonra onun suyu nihâyetsiz olur, atâ testisinden yüz cihân dolar.
2754. Lüleleri bağla ve onu küpten dolu tut; basarlarınızı hevâdan bağlayın, dedi.
2755. O, kimin bu hediyesi vardır; onun gibi bir şâha lâyık budur; uygundur diye sakalı pür-bâddır.
2756. Kadın bilmezdi ki orada, geçecek yerde, şeker gibi bir Dicle cârîdir.
2757. Şehrin ortasında gemilerden ve balıkların oltasından dolu deniz gibi cârîdir.
2758. Sultanın nezdine git ve azamet ve şevketi gör! تَجْرِى تَحْتَهَا ٱلْأَنْهَٰرُ hissini gör!
2759. Bizim böyle hislerimiz ve idrâklerimiz, o safvet denizinde bir katre olur.

Arab kadınının yağmur suyu testisine keçe dikmesi ve
Arab'ın son derece olan i'tikâdından dolayı
ona mühür vaz' etmesi


2760. Adam dedi ki: Evet testinin başını bağla; âgâh ol ki, bu hediye bizim için fâidelidir.
2761. Şâh bu hediye ile orucunu açmak için, sen bu testiye keçe dik!
2762. Zîrâ böylesi bütün âfâkta yoktur; rahîkın ve mâye-i ezvâkın gayri değildir.
2763. Zîrâ ki, onlar acı ve tuzlu sudan dâimâ pür-illettirler ve yarım kördürler.
2764. Bir kuş ki, onun meskeni tuzlu su ola; onun berrâk suyunun yerini o, ne bilir?
2765. Ey kimse ki, senin yerin tuzlu su pınarındadır; sen Şatt'ı ve Ceyhun'u ve Fırat'ı ne bilirsin?
2766. Ey bu fânî ribâttan kurtulmamış olan kimse, sen mahvı ve sekri ve inbisâtı ne bilirsin?
2767. Ve eğer bilir isen, senin naklin babadan ve ceddendir; senin indinde bu isimler ebced gibidir.
2768. Ebced ve hevvez gerçi çocuklara zâhir ve âşikârdır; ma'nâ ise çok uzaktır.
2769. İmdi o Arab erkeği testiyi kaldırdı, sefere gitti; gece gündüz onu taşıdı.
2770. Dehrin âfetlerinden testi üzerine titreyici oldu; o testiyi sahrâdan şehre kadar taşıdı.
2771. Kadın seccâdesini açmış, niyâz cinsinden "Yâ Rab, selâmet ver!" demeyi namazda vird etmiş idi.
2772. (Derdi) ki: Bizim suyumuzu alçaklardan hıfz et; yâ Rabb, o gevheri o deryâya ulaştır!
2773. Vâkıâ zevcim müteyakkızdır ve zû-fünûndur; fakat gevherin binlerce düşmanı vardır.
2774. Hoş, gevher ne ola, âb-ı kevserdir; gevherin aslı olan şey bundan bir katredir.
2775. Kadının duâlarından ve onun niyâzından ve erkeğin gamından ve onun ağır yüklülüğünden;
2776. Hırsızlardan ve taş zararından tevakkufsuz dârü'l-hilâfeye kadar götürdü.
2777. İn'âmlardan dolu bir dergâh gördü; ehl-i hâcet tuzaklar döşemişler.
2778. Her dem, her tarafta bir sâhib-i hâcet, o kapıdan atâ ve bir hil'at bulmuş.
2779. Kâfir ve mü'min ve güzel ve çirkin için, güneş ve yağmur gibi idi; cennet gibi değil.
2780. Bir kavmi nazarda müzeyyen, dîğer kavmi de ayakta muntazır gördü.
2781. Süleyman'dan karıncaya kadar, hâs ve âm, cihân gibi nefh-i sûrdan diri olmuştur.
2782. Ehl-i sûret, cevherler içinde örülmüş; ehl-i ma'nâ da ma'nâ bahrini bulmuştur.
2783. Ne acîbdir ki, himmetsiz olan kimse himmetli olmuş; ve ne acîbdir ki, himmetli olan kimse de ni'met bulmuştur.

Onun beyânındadır ki, fakîr nasıl keremin âşıkı kerîmin âşıkı ise
kerîm keremi dahi fakîrin âşıkıdır. Eğer fakîrin sabrı ziyâde olursa
kerîm onun kapısına gelir; ve kerîmin sabrı ziyâde olursa fakîr
onun kapısına gelir; lâkin fakîrin sabrı fakîrin kemâlidir; ve
kerîmin sabrı onun noksanıdır


2784. Nidâ geldi ki: Ey tâlib gel! Cûd, dilenci gibi, dilencilere muhtâçdır.
2785. Sâf ayna isteyen gözler gibi, cûd fakîrleri ve zayıfları ister.
2786. Güzellerin yüzü aynadan yakışıklı olur; ihsânın yüzü de fakîrden zâhir olur.
2787. Binâenaleyh bu sebebden Hak وَٱلضُّحَىٰ [Ve'd-duhâ]da ey Muhammed (s.a.v.) sâil üzerine ses vurma buyurdu.
2788. Mâdem ki sâil cûdun âyînesidir, sakın ki o nefes âyînenin yüzüne ziyân olur.
2789. O birisi, cûş-ı fakîri zâhire getirir; ve bu birisi sâillere ziyâdelik bahş eder.
2790. Böyle olunca, fakîrler cûd-ı Hakk'ın aynasıdırlar ve o kimseler ki, Hak iledirler, cûd-ı mutlakdırlar.
2791. Ve o kimse ki, bu ikiden gayridir, o bir ölüdür. O, bu kapı üzerinde değildir, bir perdenin nakşıdır.

O kimsenin arasını farktır ki, Hakk'a muhtâç ve Hakk'ın teşnesidir;
ve o kimsenin arasını farktır ki, Hudâ cânibinden fakîrdir
ve O'nun gayrinin teşnesidir


2792. O fakîrin nakşıdır, ehl-i cân değildir; köpek nakşına kemik atma!
2793. O, lokma fakrını tutar, fakr-ı hakkı değil; ölü nakşın önüne sen tabak koyma!
2794. Ekmek fakîri toprağa mensûb balık olur, balık şeklidir; lâkin denizden ürkücüdür.
2795. O ev kuşudur; sîmurg-ı havâ değildir; o gıdâ yer, Hak'dan yemez.
2796. O atâ için Hakk'ın âşıkıdır; onun cânı, hüsn-i cemâlin âşıkı değildir.
2797. Eğer o, aşk-ı zâtı tevehhüm ederse, esmâ' ve sıfât vehmi, zât olmaz.
2798. Vehim mahlûktur ve mevlûd gelmiştir; Hak doğurmamıştır, O doğrulmamıştır.
2799. Kendi tasvîrinin ve vehminin âşıkı, ne vakit zü'l-minenin âşıklarından olur?
2800. O vehmin âşıkı eğer sâdık olursa, onun o mecâzı, hakîkat çekici olur.