Mesnevi (Konuk)/1. Defter/2551-2600

2551. Sâlih'in nâkası, sâlihlerin cismi gibi, tâlıhların helâkinde bir pusu oldu.
2552. Âkıbet o ümmet üzerinde ölümün ve derdin hükmünden Allah'ın nâkası ve onun su içmesi ne yaptı?
2553. Hakk'ın zâbıta-i kahrı onlardan bir devenin kan bahâsı olarak tamam bir şehir istedi.
2554. Rûh Sâlih ve ten nâka gibidir; rûh vasl içinde ve ten fâka içindedir.
2555. Sâlih olan rûh, kâbil-i âfât değildir; yara deve üzerine olur, zât üzerine değildir.
2556. Sâlih olan rûh incitilemez; Yezdân'ın nûru, kâfirlerin münkâdı değildir.
2557. Onları incitsinler ve imtihân görsünler diye, Hak ondan dolayı cisme gizli muttasıl oldu.
2558. Habersizdir ki, bunun âzârı onun âzârıdır; bu küpün suyu ırmağın suyuna muttasıldır.
2559. İlâh, ondan dolayı bir cisme taalluk etti; tâ ki cümle âleme penâh ola.
2560. Onların gönlü üzerine kimse zafer bulmaz; zarar sadef üzerine gelir, güher üzerine değil.
2561. Velînin deve gibi olan cismine bende ol; tâ ki Sâlih olan rûh ile kapı yoldaşı olasın.
2562. Sâlih (a.s.) dedi: Mâdem ki bu hasedi yaptınız; üç gün sonra Hak'dan ukûbet erişir.
2563. Diğer üç gün sonra can alıcıdan bir âfet gelir ki, üç alâmeti vardır.
2564. Cümlenizin yüzünün rengi, nazarda renk renk muhtelif olarak başka olur.
2565. Evvelki günde yüzünüz zağferân gibi, ikincide erguvân gibi yüz kırmızıdır.
2566. Üçüncüde bütün yüzler siyâh olur; ondan sonra Allah Teâlâ'nın kahrı erişir.
2567. Eğer benden bu vaîdden alâmet isterseniz, devenin yavrusuna dağ tarafına koşunuz.
2568. Eğer onu tutabilir iseniz çâre vardır; ve yoksa muhakkak ümîd kuşu tuzaktan sıçradı.
2569. Kimse o yavruya yetişemedi; dağlar içine gitti, nâ-bedîd oldu.
2570. Temiz olan rûh gibi ki, ten aybından ihsanların sâhibi tarafına kaçar.
2571. Dedi ki, gördünüz mü? O kazâ mübrem olmuştur; ümîd sûretinin boynunu vurmuştur.
2572. Deve yavrusu ne olur? Onun hâtırıdır ki, ihsân ve iyilik cihetinden onu yerine getiriniz!
2573. Eğer onun gönlünü yerine getirir iseniz ondan kurtuldunuz; ve yoksa ümîdsizsiniz ve bileklerinizi ısırıcısınız.
2574. Vaktâ ki bulanık vaîdi işittiler; göz kodular ve ona muntazır oldular.
2575. Birinci gün yüzlerini sarı gördüler; ümîdsizlikten soğuk âh çektiler.
2576. İkinci gün, hepsinin yüzü kırmızı oldu; ümîd ve tövbe nöbeti gâib oldu.
2577. Üçüncü gün hepsinin yüzü kara oldu; Sâlih'in hükmü cenksiz doğru oldu.
2578. Vaktâ ki hepsi ümîdsizliğe baş vurdular, kuşlar gibi iki diz üstü geldiler.
2579. Cibrîl-i Emîn, bu diz çökmenin şerhini Kur'ân'da "câsimîn" olarak getirdi.
2580. Sana ta'lîm ettikleri ve böyle diz çökmekten seni korkuttukları vakit, diz çök!
2581. Cezbe-i kahra muntazır oldular; kahır geldi, o şehri yok etti.
2582. Sâlih halvette şehir tarafına gitti; şehri duman ve harâret içinde gördü.
2583. Onların eczâsından nâle işitirdi; nevha zâhir, nevha ediciler gâib idi.
2584. Onların kemiklerinden o nâleleri işitti; onların canı çiğ dâneleri gibi gözyaşı dökücü idi.
2585. Sâlih onu işitti, ağlamağa başladı; nevha edicilere, nevhaya âgâz etti.
2586. Buyurdu ki: Ey bâtıl ile yaşamış bir kavim! Ve ben sizden dolayı huzûr-ı Hak'da ağlamışım.
2587. Hak demiş idi ki: Onların cevrine sabr et, onlara nasîhat ver, onların devrinden çok kalmadı.
2588. Ben de demiş idim ki: Nasîhat cefâdan bağlandı; nasîhat sütü muhabbetten ve safâdan kaynar.
2589. Benim makâmıma yaptığınız çok cefâdan dolayı, nasîhat sütü damarlarımda dondu.
2590. Hak bana demiştir ki: Ben sana lutf-ı azîm veririm; o yaraların başı üzerine merhem koyarım.
2591. Hak Teâlâ benim gönlümü semâ gibi saf etmiştir; hâtırımdan sizin cevrinizi süpürmüştür.
2592. Ben tekrâr nasîhatte olmuşumdur; şeker gibi meseller ve sözler söylemişimdir.
2593. Şekerden tâze süt çıkarmış, sütü ve balı söz ile karıştırmış idim.
2594. Sizde o söz zehir gibi olmuş idi; zîrâ ki aslından ve temelinden zehristan idiniz.
2595. Niçin gamlı olayım ki, gam baş aşağı oldu. Ey serkeş kavim, gam siz idiniz.
2596. Hiçbir kimse gamın ölmesi üzerine feryâd eder mi? Başın yarası gittiği vakit, bir kimse saçını yolar mı?
2597. Kendisine teveccüh etti ve dedi: Ey feryâd edici! O tâife senin nevhana değmez.
2598. Eğri okuma; ey mübîni doğru okuyan, ben zâlim kavmin arkasında nasıl mahzûn olurum?
2599. Yine gözünde ve gönlünde o girye buldu; bir sebebsiz rahmet-i azîm onda zâhir oldu.
2600. Katre yağdırdı ve hayrân olmuştu. Kerem deryâsından sebebsiz bir katre idi.